kar olgusunun sosyal tabakalar üzerine olan değerlendirmesidir.
ekonomik artı değer yaratıldığında, kişiler arasında bu artık-değerin kontrolü üzerindeki mücadeleler de oluştu. m.ö. 8 ile 4 bin yılları arasında klankavim ilişkileri artan iş bölümüyle değişmeye başladı. artı değer üretilmeye başlandı ve biriktirme olasılığı ortaya çıktı. artan işbölümü sonucu klankavim içinde ürün dağılımında eşitsizlikler oluştu. bunun sonucu olarak, siyasal güç herkesin çıkarına değil, yaşlıların ve şeflerin çıkarlarını gerçekleştirme biçimine dönüşmeye başladı. savaşta esir alınanları öldürme yerine, köle olarak kullanma ekonomik-kazanç bakımından daha faydalı görünmeye başladı. zenginliğin artması ve sosyal sınıfların çıkmasıyla devlet sosyal kurum olarak belirdi ve gelişti (berberoglu, 1994:38, 39).
marks (1967) ilk sınıflı toplumları asya tipi toplum, eski toplumlar ve alman cemaatleri olarak gruplandırmıştır. asya tipi despotizmde kavim topraklarına yüce yönetici (ulu önder) sahipti; üretici mülksüzdü. artı değerin bir kısmı bağış olarak alınıyordu; diğer kısmı da (din ve savaş gibi) harcamalar ve kamu tasarrufu için kullanılıyordu. `despotun` yönetimi kolektif üretim ve iletişim araçlarındaki kurallara ve dışa karşı savunma araçlarının kontrolüne dayalıydı. topraklar önce özgür-köylü aileler tarafından işleniyordu. artı-emekiş devlete ve gönüllü askeri hizmete veriliyordu. savaşlarla köleler elde edildi: insanın kölelik ilişkisi içinde mülkiyet olduğu kölelik üretim biçimi gelişti. berberoglu`na göre (1994:38, 39) mısır, aztek, inka ve çin imparatorluğu gibi `despot imparatorluklar` değişime karşı güçlü direnişe sahiptiler ve yüzyıllarca yıkılmadan sürdüler.
eski imparatorlukların üst tabakasını asiller ve dini-liderler, orta sınıfları zanaatkarlar ve tüccarlar oluşturuyordu. alt tabaka işçiler, köylüler ve kölelerden meydana geliyordu. egemen kölelik biçimleri mutlak sahiplik-köleliği, borç-köleliği ve ceza-köleliği şekillerindeydi. mısırda toplum firavundan başlayarak katipler, memurlar, rahipler ve askerler itibarlı kesimi oluşturuyordu; çiftçiler, işçiler ve köleler aşağı sınıfları oluşturuyordu. hititlerde toplum şu sınıflara ayrılmıştı: özgür yönetici sınıf; yarı-özgürler; köleler ve göçmenler. çin`de ise avrupa feodalizmine benzer asilleraristokratlar egemendi. sümerlerin şehir devletlerinden en önemlilerinden ur ııı`te toplum üç farklı sınıftan oluşuyordu: özgür vatandaşlar, yarı-özgür köleler ve ev köleleri
eski imparatorluklarla birlikte sadece maddeler üzerindeki kontrol ve mülkiyet gelmedi, aynı zamanda, buna bağımlı olarak, insanların insanlar üzerindeki sahipliği ve bu sahiplikteki dikey iletişim biçimi de oluştu. bu dikey iletişimde, kölenin benliği ismi elinden alınarak ve sadece istenen yapan bir araç durumuna sokularak yok edildi. ilk anadolu, mezopotamya, mısır, çin ve hindistan imparatorlukları köleliğin yaygın olduğu toplumlardı. yunan medeniyeti m.ö. 5. ve 4. yüzyıllarda ve roma imparatorluğu m.ö. 2. yüzyıldan m.s. 2. yüzyıl arasında tümüyle köleliğe dayanıyordu. yunanlılarda köleler endüstride, zanaatta, tarımda ve evde kullanıldı. örneğin 5. yüzyılda, yunan kentlerinde kölelerin sayısı kentli nüfusunun iki mislinden fazlaydı. mısırda firavunlar tanrı olarak nitelendiler, bütün toprakların sahipleriydiler. eski krallık devrinde orta krallığa geçildiğinde yoksulların piramitler yerine kamu işlerinde kullanılmaya ağırlık verilmeye başlandı. mısırda firavuna hizmet etmek için yazıcı (scribe) olmak zorla-çalışma köleliğinden kurutulma yoluydu. kızıldeniz ve akdeniz mısırlıların ticaret ve istila yollarıydı. karadan iletişim kervan yollarıyla yapılıyordu. ticareti yapılan ana maddelerden biri de papirüs idi.