liyakat kavramının ne kadar önemli olduğunu ispat etmek için var olan memurlardır.
bu beceriksiz memurların iş bilmezliği, vurdumduymazlığı ya da sorumsuzlukları işlerin yavaş yürümesine ya da yürümemesine, devlet denen kavramın kurumlarıyla birlikte çürüdüğü düşüncesinin doğmasına neden olmaktadır.
kısa süre önce yaşanan bir olay:
şubat ayında öğretmen olarak atanan bir öğretmenimizin evrakları güvenlik soruşturması nedeni ile oradan oraya gönderilmekte, evrağının akıbetini soran öğretmenimize hiçbir bilgi verilmemektedir. (soruşturmanın gizliliği bahane edilerek böyle söyleniyor ancak istediği bilgiyi istediği an alan başka öğretmenler de var) bu nedenle evrakların emniyetteki sürecine dair bir şey söyleyemiyorum. daha sonra evrakların emniyetteki güvenlik soruşturmasından geçemediği o nedenle bakanlık komisyonu tarafından görüşülmesi gerekliliği söyleniyor.
(Atama çıkmasından yaklaşık 2,5 - 3 ay sonra)
işte bizim muhteşem memurlarımız burada devreye giriyor. x ilinin y ilçesine atanan öğretmenimiz ilçe mem'den evrağı ile ilgili bilgi alıyor. ilçe mem evrakların il mem'e gönderildiği bilgisini veriyor. il mem evrakların kendisine iletilmiş olması durumunda kısa sürede dijital olarak bakanlığa gönderildiği bilgisini veriyor.
öğretmenimiz evraklarının bakanlık tarafından komisyonda görüşüleceği düşüncesi ile beklemeye başlıyor.
(atamadan sonraki 4. ay içinde)
bakanlık sürekli aranıyor ama ulaşmak mümkün değil telefon çalıyor, çalıyor ama açılmıyor. sonra bir haber geliyor. evrakları bakanlığa giden öğretmenlerin atama kararları açıklanıyor. ama açıklanan listenin içinde öğretmenimizin adı yok. hemen diyorlar ki evrakları geç giden öğretmenler sonraki komisyona kaldılar. haftaya görüşülecek.
haftaya oluyor, bakanlık aranılıyor, aranılıyor ama açan yok.
derken bakanlıktan biri telefonu açıyor. öğretmenimiz bilgilerini verip evrakının akıbetini soruyor. bakanlık diyor ki sizin evrakınız bakanlıkta değil, buraya gönderilmemiş. siz bu durumu il mem e sorun.
hopbalaaaaaa.
öğretmenimiz hemen x ilini mem'i arıyor. mem'deki memur evrakınız bize gelmemiş ki biz gönderelim. siz y ilçesini arayın.
öğretmenimiz y ilçesini arıyor, diyorlar ki "olur mu öğretmenim gönderdik" sonra tekrar x aranıyor. diyorlar ki evet göndermişler ama başına "ben beceriksiz bir memurum" yazmadıkları için evrak ilgilisine gitmemiş, o nedenle biz de bakanlığa göndermemişiz.
elleri titriyor öğretmenimizin tekrar ilçeyi arıyor. ilçe evet bir hata olmuş ama kim yapmış bilemiyoruz, merak etmeyin en kısa sürede çözeceğiz.
evet öğretmenimiz 4 aydır 2 memurun ellerindeki evrakları yüzünden onca yıl okuduğu, eğitimini aldığı çok sevdiği öğretmenlik mesleğinden bile nefret eder duruma geliyor.
tekrar bakanlığı arıyor. memur bugün evrak elimize ulaşırsa önümüzdeki günlerde toplanacak komisyona yetiştiririz. "önümüzdeki günlerde?" yani o da belli değil. 1 dönem gitti. okullar tatil oldu, öğretmenler seminerlere başladı, haftaya o da bitecek, hala komisyonun toplanması süreci bekleniyor daha da vahimi komisyona verilecek evraklar ortada yok.
neden?
çünkü memurumuz evrakı eksik göndermiş. evrakları dijital olarak gören memur da gönderene "yahu bu evrak eksik gelmiş" dememiş.
görevini layığıyla yapan tüm memurlara saygım sonsuz ancak bu tip işini savsaklayan, beceriksiz, vasıfsız ve orada olmayı hak etmeyen kişiler için diyebileceğim çok şey var. adam yılların öğretmeni, özel eğitim kurumlarında zengin çocuklarına değil Türkiye'nin herhangi bir yerindeki halkın çocuklarına eğitim vermek için evini, barkını bırakıp gitmeyi hatta kendi çocuklarını o koşullarda diğer çocuklarla birlikte yetiştirmeyi planlarken bu iş bilmezler yüzünden tüm düşünceleri uçuyor.
her kurum böyle midir bilmiyorum ama meb de çalışan bu memurlar öğretmenimizin bütün hevesini kırmış, yazık etmişler onca emeğe.
resmi kurumlarda çalışan beceriksiz memurlar
aslı; "beceriksizleştirilen memurlar" olması gereken tanımlama.
ilk atandığım zamanları anımsadım. saçma sapan bir işleyiş görüyorsun... devlet dairesinde kulak adeta tersten tutuluyor. hayret ediyorsun. öyle ya, devlet dairesinde işlerin daha kusursuz olması gerekmez miydi? bir iki şokun ardından daha fazla dayanamayıp soruyorsun; "bunu böyle yapsak daha iyi olmaz mı"... işte bu soru tam bir dönüm noktası... eski memurların yüzünde ilginç bir ifade görüyorsun. ilk başta anlamıyorsun tabi bu ifadenin ne manalara geldiğini. bazen de sana "sen daha aday memursun, sen önce adaylığını hallet" falan diyorlar... zamanla anlıyorsun ki bu tayfa aslında senin söylediklerinin aynısını zamanında dile getirmiş, sana hak veren ancak zamanla yılmış, yıldırılmış, çoluk çocuk aile gideri derken sike sike düzene ayak uydurmuş, askerlikten bozma mantığa adapte olan ve söylediklerinin doğru olduğunu görüp yapacak bir şey yok diyen tayfa. adam zor bela binbir dereden su getirerek adapte olmuş, yıllarını vermiş bu uğurda; sever mi şimdi dünyayı kurtaran adamı?... kimi zaman da fikirlerini beğenmiyor ayakları yapıpı amirlere kendi fikriymiş gibi kakalayanına da denk geliyorsun... zamanla anlıyorsun ki meğer o kulağın tersten tutulması kastenmiş. yollar dolambaçlı olmalıymış ki birileri bundan istifade etmeliymiş; malın tarladan pazara gelene kadar onlarca el değiştirmesi gibi düşün...
boynunu büküyorsun en sonunda, vatan millet sakarya; kamu çıkarı, fazladan yanan bir lambanın devlete verdiği zarar, tüyü bitmemiş yetimin hakkı... her şeyin lafta olduğu ile yüzleşiyorsun... hiçbir şeyin düzelmeyeceğine inanıyorsun... hani eskiden iletişim okumuştun? kamera, fotoğraf makinesi kullanmayı öğrenmiştin? metin yazarlığı yapabiliyordun? öyleyse neden en alakasız adam kurumun fotoğrafçısıydı, neden abuk sabuk tipler müdürün ya da başkanın haberlerini web siteye geçiyordu? e web'ten de anlıyordun az buçuk? e ingilizcen ve bilgisayarın da vardı... neden sen tahsildar olmuştun, enformasyoncu olmuştun? ikili ilişkilerin iyi olmadığı için mi ya da dalkavukluk yapamadığın için mi?... beceri mi kaldı lan? böyle tastamam 7 yıl yaşadığını düşün. beceriksiz olmaz da ne olursun?
ilk atandığım zamanları anımsadım. saçma sapan bir işleyiş görüyorsun... devlet dairesinde kulak adeta tersten tutuluyor. hayret ediyorsun. öyle ya, devlet dairesinde işlerin daha kusursuz olması gerekmez miydi? bir iki şokun ardından daha fazla dayanamayıp soruyorsun; "bunu böyle yapsak daha iyi olmaz mı"... işte bu soru tam bir dönüm noktası... eski memurların yüzünde ilginç bir ifade görüyorsun. ilk başta anlamıyorsun tabi bu ifadenin ne manalara geldiğini. bazen de sana "sen daha aday memursun, sen önce adaylığını hallet" falan diyorlar... zamanla anlıyorsun ki bu tayfa aslında senin söylediklerinin aynısını zamanında dile getirmiş, sana hak veren ancak zamanla yılmış, yıldırılmış, çoluk çocuk aile gideri derken sike sike düzene ayak uydurmuş, askerlikten bozma mantığa adapte olan ve söylediklerinin doğru olduğunu görüp yapacak bir şey yok diyen tayfa. adam zor bela binbir dereden su getirerek adapte olmuş, yıllarını vermiş bu uğurda; sever mi şimdi dünyayı kurtaran adamı?... kimi zaman da fikirlerini beğenmiyor ayakları yapıpı amirlere kendi fikriymiş gibi kakalayanına da denk geliyorsun... zamanla anlıyorsun ki meğer o kulağın tersten tutulması kastenmiş. yollar dolambaçlı olmalıymış ki birileri bundan istifade etmeliymiş; malın tarladan pazara gelene kadar onlarca el değiştirmesi gibi düşün...
boynunu büküyorsun en sonunda, vatan millet sakarya; kamu çıkarı, fazladan yanan bir lambanın devlete verdiği zarar, tüyü bitmemiş yetimin hakkı... her şeyin lafta olduğu ile yüzleşiyorsun... hiçbir şeyin düzelmeyeceğine inanıyorsun... hani eskiden iletişim okumuştun? kamera, fotoğraf makinesi kullanmayı öğrenmiştin? metin yazarlığı yapabiliyordun? öyleyse neden en alakasız adam kurumun fotoğrafçısıydı, neden abuk sabuk tipler müdürün ya da başkanın haberlerini web siteye geçiyordu? e web'ten de anlıyordun az buçuk? e ingilizcen ve bilgisayarın da vardı... neden sen tahsildar olmuştun, enformasyoncu olmuştun? ikili ilişkilerin iyi olmadığı için mi ya da dalkavukluk yapamadığın için mi?... beceri mi kaldı lan? böyle tastamam 7 yıl yaşadığını düşün. beceriksiz olmaz da ne olursun?