birçok insan tarafından kendini ağırdan satan kıl bir insan serzenişi gibi algılansa da aslında son derece haklı bir çıkıştır efendim. daha doğrusu, "temelinde doğu kültürü bulunan, ancak yaşam dinamikleri batı medeniyetinin standartlarına göre kurgulan bir toplumun en büyük çelişkilerinden biridir" dersek, belki tespit içerisinde daha doğru bir tesbit olacak. malum, öğrencilik ya da iş hayatı işte; siz, uymayı sevmesiniz de hayat sizi buna zorladığı için yapmaya mecbur olduğunuzdan, bütün planınızı yapmış halde gündelik hayatınızı iyi kötü idame ettirirken, bir anda, sevdiğiniz bir kimse tarafından aranırsınız.
ortalama olarak
- alooo naber koç?
- ooo naber abi?
- dostum, bu gece halı saha var oynar mısın?
- ya abi benim yarın şöyle böyle işim bıdı bıdı.
- ya abi hep böyle yapıyorsun sen.
- bir iki gün önceden arasaydınız ya beni.
- tabi tabi.
- ya sanki beni bilmiyorsun anasını satiim.
- bilmez olur muyuz?
- offfff.
gibilerinden bir muhabbetle istemeye istemeye dostun talebi reddedilerek telefon kapatılır. ve siz, karşınızdaki kişiye bunu belli etmeseniz de, kendi içinizde garip düşüncelere dalarsınız bir süreliğine. "ulan eskiden böyle miydi bu? eşofmanımızı giyer dışarı fırlardık. ne hayat planı, ne yarın kaygısı, ne şu, ne bu... ulen amma da berbat bir şey be bu büyümek! insan istediği gibi bile yaşayamıyor bile anasını satayım! hay ben böyle modernitenin de uygarlığında" gibi laflar dökülür ağzınızdan. bir yandan planlı ve en asgari düzeyde tökezleyerek yaşamanın, diğer yandan sevilen insanlarla ilişki yürütebilmenin, insanı adeta cambazlaştırdığı bir çağın lafıdır bu: "iki gün önceden arasaydınız ya beni". yahu kardeşim, dost bu, dost dediğin aklına sen geldiğin zaman arayan insandır, bununda mı hesabı kitabı olacak? serzenişine lugatında yer vermeyen eninde sonunda herkesi dostsuz bırakarak tasmalarıyla kendisine kul köle eden bir garip çağ işte.