çok farklı yorumlara açık olan, geliştirici olan bir sözdür.
bu sözü duyunca, nedense insanın aklına şu öykü geliyor:
bir japon bilgesi ~kenshin~ izdeşini yanına alır ve dağ bayır dolaşarak hayatın gerçeklerini izdeşine aktarmaya koyulur. bir gölün kenarına geldiklerinde, bilge, bir bardak suyun içerisine bir miktar tuz koyar ve izdeşine bir yudum içmesini söyler. izdeş sudan içtikten sonra bilge `tadını nasıl buldun?` diye sorar. ağzı büzülen izdeş ` acı..` diye cevaplar. bunun üzerine bilge, bardağa koyduğundan çok daha fazla tuzu göle döker ve `şimdi de gölden iç bakalım.` der. izdeş göle doğru eğilir ve bir yudum da gölün suyundan içtikten sonra, bilge `gölün tadı nasıl?` diye sorar. izdeş `tatlı.` diye yanıtlar. bunun üzerine bilge `görüyorsun ya, göldeki tuz bardaktaki tuzdan daha fazla, ama yine de göl daha tatlı. çünkü göl daha daha geniş olduğundan, içinde taşıdığı acılara rağmen yine de sana tatlı suyunu esirgemiyor. işte insanlara, ancak içindeki bütün acılara rağmen bu göl kadar tatlı davrandığın zaman erdiğine kanaat getirebilirim.` der ve yolarına devam ederler.
bunun gibi işte, kimi insan vardır, bir bardak kadardır, acılarını çok büyük sanar. kimi insan vardır, bir bidon kadardır, o da acılarını çok fazla sanar. kimi insan vardır, okyanus gibidir, acılarına güler, tırıs gelir tırıs gider. ve ne tuhaftır ki, insanların çoğu, yaradılış ya da mizaç gereği, herkesin dayanma potansiyelinin bir diğerinden fazla ya da az olacağını unuturlar ve birbirilerine `seninki de acı mı? ohoooo ` diye çıkışırlar. işin aslı, herkesin acısının kendi boyuna göre büyük olduğu gerçeğidir. bu durumda, derin olan kuyu değil kısa olan iptir misali, `acı olan su değil az olan kişinin dayanma gücü`dür.