orjinal hali, `zur kritik der hegel`schen rechtsphilosophie` (hegel`in hukuk felsefesinin eleştirisi)`nde geçen:
`din, kalpsiz bir dünyanın kalbi, acı çeken kitlelerin afyonudur.` haliyle karl marks tarafından söylendi.
sözün kendisi, özellikle sscb abd arasındaki soğuk savaşın kızıştığı yoğun propaganda döneminde `dine yapılan bir saldırı` olarak lanse edildi ve öyle algılandı.
aslında, sözün kendisi, dine saldırmakla herhangi bir alakası olmadan, insanların dini yorumlayışlarını ve yaşayışlarını eleştirdi...
tıpkı bu dönemde olduğu gibi, o dönemde de insanlar, hakları ellerinden alındığında, ezildiklerinde ya da öldürüldüklerinde, hatta ve hatta yaşadığı topraklar işgal edildiğinde, haklarını korumak için çıkıp savaşmak yerine, her şeyi tanrı`ya havale eden, `ne de olsa tanrı diğer dünyada bunların hakkını görür.` mantığına sahiplerdi.
bizahati bu anlayışın kendisi, adil olmayan insanların işini kolaylaştıran bir anlayıştır. sözgelimi bugün, amerika`nın yaptığı işgallerin haksız olduğunu düşünen, amerika`yı ve onun emperyalizmini eli kanlı olarak kabul eden bir sürü insan vardır. ama yine bu insanların çoğunluğu, amerika`ya tepki göstermek ve işgal altında 1.000.000`den fazla insanını kaybeden ırak halkına destek vermek yerine işi tanrı`ya havale eden bir zihniyete sahiptir. işin trajikomik tarafı, gidip baksanız, ırak`ta bile bu insanlara rastlamak mümkündür. insanoğlu akıllı olmalıdır. `haksızlıklara boyun eğin, ne de olsa birgün biz sizin yerinize dünyayı düzelteceğiz.` diyen şey din değil, olsa olsa insanın kendi yaratısı olur ve zaten böyle yapın diyen bir din de yoktur. gün gelir, bu yaratı, yaratanını esir alarak olaylar karşısında tepkisiz bir uyuşuk haline getirir ve `din, kalpsiz bir dünyanın kalbi, acı çeken kitlelerin afyonudur.` sözü, ne yazık ki, can bulur tarih sahnesinde.
güzel olması için hiçbir emek vermediği bir dünyayı yattığı yerden başka şeylerden bekleyen, böyle bir anlayış, tam anlamıyla bir küçük burjuva hastalığıdır! teorik olarak, cafe köşelerinde baktırdığı tarot falından ya da her gün oynadığı kazı kazandan medet uman insanlardan pek farkı yoktur. ikisi de aynı yanılgıdır, aynı hayalciliktir, aynı uyuşukluk durumdur.
aslolan, güvenli sığınaklarımızdan çıkıp `kendi dünyamızı`, bizim olan bir dünyayı düzeltmek için bir şeyler yapmak, bugünün işini ne tanrı`ya ne de yarına bırakmamaktır.