odatv`de yayınlanan bir muzaffer ayhan kara yazısıdır.
Taksim`de karşılaştığımız oktay kırbaş`tan bahsetmektedir.
yazıyı aynen aktarıyorum.
--- alıntı ---
Onu ilk olarak 1985 ya da 1986?da tanıdım. Başka gençler gibi Alınteri dergimizin bürosuna gelirdi Cağaloğlu?ndaki. Şiire hevesliydi, partizan bir şairdi. Çok da naif. Yirminin biraz üzerindeydi yaşı. Bir otomotiv fabrikasının montaj bölümünde çalışıyordu işçi olarak ama ve aklı fikri şiirdeydi. Güzel de şiirleri vardı. Dergide birkaç şiirini yayımladığımızı anımsıyorum.
Kayboldu sonra? Yıllar sonra, 10 yılı biraz aşan zaman sonrasında 1997?de İstiklal Caddesi?nde rastladım ona. Artık sokakta yaşayan marjinal bir adamdı. Hiç unutmamıştı beni yine de ve önümü keserek sitayişle kucakladı.
Bir zaman karşılaştık öylece. Sonra ara ara kayboldu ama gittikçe daha da gerçeklerden koparak geri geldi. Son olarak birkaç yıl önce gördüğümde hala tanıyordu beni ama kendisini ünlü bir holding patronunun oğlu sanıyordu. Kaybettiği annesini de yine çok ünlü bir sinema aktristinde buluyordu. Hali vakti kötüydü. Her görüşümde gittikçe de kötüye gidiyordu.
Oktay Kırbaş?ı son birkaç yıldır görmüyorum İstiklal?de artık. Nerededir, nasıldır, hiç bilmiyorum ve ne acı ki soracak kimse de yok. Umarım hayattadır ve daha kötü bir durumda değildir son gördüğümden.
1997?de doğaçlama kaleme aldığı ve imzalayarak bana armağan ettiği ?İki Çiçek? şiirini buldum arşivde geçenlerde?
İKİ ÇİÇEK
Baharlara açıyor ikisinin de yüreği
Kerimcan, Gülten?in saçlarını okşarken
Derinlerden bir masal gecesi gibi yükseliyor
Yüreğinin sesi.
***
Yağmurlar rengarenk, duygu seli
Gülten?in bahara dökülen
Yeşil gözleri, kumral teni
Kerimcan?da insan anlatımının en değerli köşesi.
***
Bu iki çiçek yan yana yürürlerken
Eğilip öpüyor gökler
Bu iki çiçeğin gözlerini.
(29.10.1997-Oktay Kırbaş)
Oktay Kırbaş?ın şiir serüvenindeki iki önemli şiiri, ?Hıçkırıklar Boğuyor Gecenin Kadife Yüzünü? ve ?Şafak Kızı?nı da paylaşıyorum:
HIÇKIRIKLAR BOĞUYOR GECENİN KADİFE YÜZÜNÜ
Hıçkırıklar boğuyor gecenin
Kadife yüzünü
Etini yiyor ruh yalnızca
Ne kadar dolgun olsa güneş ve ay
Dolmuyor can tasım altın
Suyuyla.
***
Hiçbir gök ve yıldız parçası
Arıtmaya yetmez ki beni.
Çünkü, bilgeliğimin ipek halısı
Örülmüştür yüreğimin veremli
Akşamlarında.
Ki, salyalar salardım yollara
Uzanırdı gölgem boylu boyunca.
***
Tüm çiçekler salar, ay çekerdi
Kanını
Böyle akşamlarda ben
Aranızda dolaşır
Çektiğiniz acıları
Etime aşılardım.
(Oktay Kırbaş, 1989)
ŞAFAK KIZI
Hadi ver elini şafak kızı.
Arılmış kadın, saf çocuk seni.
Bugün seninleyim, işte bak! Kızıl bir gün ortasında
Dans ediyoruz, dönüyoruz dünyamızın çevresinde
Gülüyoruz, öpüyoruz bir çiğ gibi dökülen saf tenimizi
Yürüyoruz yolumuzda, tutabilmek için insanın gözlerindeki
O altından neşeyi.
Şafak kızı, gül tacı, gök çiçeği hey
Dostum, yüreğimin incisi, şiirim tanrısal sesi hey
Ay parçası sabahta boy veren suçiçeği hey
***
Sabah yıldızı, çocuk seni, şen kadın!
Geleceğin onur tacı anası.
Bugün sanadır insanlığımın damıtılmış sevgi dolu türküsü.
Arılmış ruhum, bu çocuksu ruhum senimdir bugün.
***
Biz, kardeşlikler adına döküyoruz gözlerimizin incisini
Bizi büyüleyen dansa kavuşabilmek için.
Şafak kızı, kızıl gül, ateş çiçeği seni!
Sevmek ölmeye eşdeğermiş anlayacaksın bir gün.
Dans ettiğinde bütün çiçekler, ninni söylediğinde zaman sana
Haykıracaksın gözlerindeki sevinç gözyaşlarıyla:
Seviyorum seni gece, yıldızlar,
Seviyorum sizi insanlar,
Seviyorum seni süt tenim.
Ve haykıracaksın, haykıracaksın,
Ve daha hızlı haykıracaksın:
Seni seviyorum yüreğim,
Seni seviyorum yaşam,
Seni seviyorum dünya deyip,
Işık olup karışacaksın zamana.
(Oktay Kırbaş, 1990)
Bizim Şişli Siyasal epeyce yazar, gazeteci de çıkarmıştır bankacı ve muhasebecinin yanında. Bunlardan biri de Cezmi Ersöz?dür. Cezmi, tam 20 yıl önce Söz dergisi için bir röportaj yapmış Oktay Kırbaş?la. 15 Nisan 1995?te yayınlanan bu röportajdan yaklaşık iki yıl kadar sonra, Nokta?da Göksan Göktaş?ın bir röportajı yayımlandı 9 Ağustos 1997?de.
Söz?de, ?Sokak Söyleşileri? bandında yayımlanan Cezmi?nin röportajının girişi şöyle:
?33 yaşında. Annesiyle birlikte yaşıyor. Girdiği her işten ?şiir yüzünden? ayrılmış ya da atılmış. Şiiri saymazsak, ?işsiz?. Ona, koltuğunun altındaki şiirleriyle Beyoğlu sokaklarında sık sık rastlayabilirsiniz. Şiirlerini yayınlayacak bir yayınevi aramaktan henüz bıkmamış. Her şeyini, belki de bütün hayatını şiire adamış bu ?tutunamayan şair? ile Cezmi Ersöz Beyoğlu?nun kaybolmuş bir kahvesinde söyleşti.? (15 Nisan 1995, Söz)
Nokta?daki ?Toplum? bandında yayımlanan röportajın ?Bir Yol Şairi, Oktay Kırbaş? üst başlığıyla verildiğini belirtip baştaki spota eğilelim:
?Şair Oktay Kırbaş, yaklaşık altı aydır İstiklal Caddesi?nde, Mis Sokak?ın girişinde kuruyor ?atölyesini?. İsteyene anında ?vesikalık? şiirler yazıyor. ?Güzelliğinizin ve kişiliğinizin şiiri yazılır? tabelasının yanı başında. O en çok, sokağın yürümek ve tükürmekten başka bir işe yaramadığını sananlara içerliyor. ?Sanat sokaklarındır? diye başlıyor sözlerine, hayat hikayesini bizlerle paylaşırken??
Burada keselim mevzuyu. ?Tutunamayan şair? Oktay Kırbaş?ın macerasını etraflı olarak çok da gecikmeden sonraya bırakalım. ?Bu dünyadan Oktay Kırbaş da geçti? demek için bir boyun borcu olarak kaleme aldığım ve Cezmi Ersöz?le Göksan Göktaş?tan da yaptığım derlemelerle genişlettiğim bu masalsı ve tutunamayan portreyi şiirin tehlikeli yalnızlığında gezinenlere ve tutunamayanlara üç bölüm olarak armağan ediyorum.
Muzaffer Ayhan Kara
--- alıntı ---
http://odatv.com/sair-oktay-kirbasi-bilir-misiniz-0511151200.html