aile ve ev arkadaşları gibi, ev hayatını paylaştığımız kimselerden duyduğumuz ``şu televizyonun kumandası nerede`` ya da `uzaktan kumandayı gördün mü` ~babamın oğlu sanki ~ sorusunun tersten okunmasıdır.
evet, `uzaktan kumandayı gördüm`...
bir yök başkanı, bir genel kurmay başkanı ya da bir başbakan konuştuğu zaman gördüm bu kumandanın ne kadar da etkili olabildiğini.
evet, `uzaktan kumandayı gördüm`...
adına demokrasi denen şu ucuz tiyatronun 5 yılda bir verilen perde arasında yapılan seçimlerde gördüm onun işlevini...
politika ile hiç alakası olmayan insanları 5 yılda bir nasıl da kendi isteği doğrultusunda kurabildiğini, nasılda kitleselleştirebildiğini ve konuşturabildiğini gördüm bir anda.
toplumları ne kadar da hafızasızlaştırabildiğini anladım bu kumandanın; propoganda gücü büyüktü... endüstri toplumu denen şu uygarlığın palavrasında, ve o palavranın tüketim döngüsü içerisinde, insanları nasıl da çalar saatler gibi kurabildiğini hissettim mekanikliğinde...
monte ettikleri çalat saatlerin kurma kollarını hissettim sırtımda!
canları istedikleri zaman kursunlar ve kendi istekleri doğrultusunda meydanlara doldurabilsinler diye!
cinayeti gördüm!
sermayenin insanlığa yaptığı bu ihaneti gördüm!
oyuna gelenleri gördüm!
oyuna kanmış, yitmiş, umutları tükenmiş;
kumanda nereye savurursa oraya esen ruhsuz yapraklar misali...
derin bir nefes aldım sigaramdan ve hüzünle aynı şehirde yaşadığım evlerin camlarına baktım.
`annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı` diyen nazim hikmet geldi aklıma.