sosyal yalnızların, bu ülkede gırtlaklarını yakan saçmasapan gibi gözüken içsel travmaları. mesela:
(oğlum/kızım okul bitince ne olcaksınız.)
vesairesi de, dioloğu da uzar gider. ve vesairesi de diyoloğu da çok yorar adamı. ne desen sen, nasıl izah etsen sen, bi sussan mı iki kelam etsen de içini döksen mi, yoksa sen de mi bilmesen de kendinden mi azalsan sen.
(siz tam olarak ne yapacaksınız şimdi)
tanımlar, kategorileştirmeler, tamlamalar hep zincirleme umut kırıcı şeyler. sosyoloji bir mezarlık bu ülkede. geleni gideni pek olmayan, duası allah'a emanet, bir fidanı yeşermeye aciz, yorgun argın ama en çok da işsiz güçsüz bir mezarlık. alıştıkça sevdiğin, sevdikçe yalnızlaştığın ve yalnızlaştıkça da içine kapanıp enikonu çıkmaza vardığın darmadağın-yalpalatıcı bir zehir. onunla olmuyor işte yıllardır. yürütemiyoruz bu ilişkiyi. onsuz ne yapılır sorusuna ise ne yazık ki hala bir cevabım yok. cevap aramak da yalan zaten bu kokuşmuş körfezde. ver nedenlerini gitsin değil mi azizim.
(sağlık sektörü idi değil mi.)
toplum bilimi ile biraz türkçeleştirirsek ve toplum mühendisliği diye biraz fantastikleştirirsek eğer, bazen diyorum mühendislik fakültesi'ne mi alınsa bu mezarlık. pratik yoksunluğumuz/yoksulluğumuz belki böylece biraz daha kapanır diyorum bazen. teoriden başımız dönmüşken, mezun olup ortada "mal" gibi kalmışken, bizim teorimizi dinleyenler bön bön bize bakarken, bazen diyorum daha mı pratikleştirsek hayatı. bölüm sosyalleşemezken, bu bölümcüler ne eder diye kafa yormayıp kendi kariyerlerini düşünen bölümlerin ileri gelenleri bir el atar mı diyorum şu ara.
(öğretmen oluyorlar öğretmen)
her şey üzerine ufak da olsa bir dünya görüşü sunabiliyor olmak, hiçbir dünya görüşünün olamadığına tekabül ediyor ne yazık ki. her şey'sen hiçbir şey'sin baudrillard'cığım. aslında böyle de bir bilim dalı hiç olmadı baudrillard'cığım. bizim tabakamız alt üst oldu bi depremde marx'ım. erozyona da uğruyoruz sen hiç oralı olmuyorsun. biliyorum derdin aşkın başından. biz bir 3. dünya ülkesi. biz bir kaybeden, kazanmadan yolu hiç geçemeyen. panoptikanlarda kuruyacağız biz foucault. sen eserini izlerken zevkle, biz daha da delireceğiz. göreceksin. ne ufak bir entelijansiya serbestçe süzülebilecek bu topraklarda, ne de mimari yapılar yapım yapım yapılandırılırken bizden bir fikir dileyecekler. özünü-tözünü kaybediyor her şey, sen sanatını parklarda dillendireceksin zavallı aristo. acınası bi hali var senin göstergelerinin.bence şimdiden yapısöküme uğrat sen kendini, kurtar ar damarını dostum. özgürlüğün düşüncesi, düşüncenin özgürlüğü reddedildi toptan-vicdanen. sen bir suskunlar ordusu eskiyen agoralarda. bizim eğlencemiz adamı öldüren cinsten. yeni zamanlar eski dilde yazılıyor buralarda. alışacaksın. olup olacağı; bürokrasinin demir kafesinde sürünüp gideceğiz biz canım weber'im. araçsal akılsızlığımıza söveyim ben daha ne diyim.
(hayır canım entel-dantel işte; ya da komunistateistgillerden)
bilim bilimdir. üvey muamelesi görmemelidir. bu ülkenin en büyük dertlerinden biridir sosyal bilimsizlik. ilgisizlik. bir yalnızlaştırıcı zamk sürüldü üzerimize, yok aslında kendimizden yana bir şikayetimiz. derdimiz ontolojik-epistemolojik. derdimiz dilsizliğimiz.
(öyle deme çocuğa okumuş işte bir bankaya giriverir)
şimdi adorno, sen ordan ironik makamından çal bir "kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime".