haiku

benden yazar olmaz
boş, doğa.

çeviren: gökçenur ç.

haiku sözcügü, doğal ya da olağan anlamına gelen `hai` seslemiyle, gök ya da boşluk anlamına gelen `ku` sesleminin bileşmesinden oluşmuştur. şimdi yazımızın birinci bölümünde, ilk seslemin anlamlarına değinmeye çalışalım.

doğallık (olağanlık)

geleneksel haikunun anlam derinliğine ulaşmanın zorluğu büyük ölçüde ana kural olarak yaşamın doğal akışını engelleyecek hiçbir tanıma değer verme ilkesini benimseyen zen görüşünden kaynaklanır. düzensiz bir zihin ve benmerkezci bir yönelim elbette doğallığın birincil engelidir. uygarlık sanatının doğal şeyleri doğal olmayan yollardan yapmak olduğu söylenir. basho, her şeyi yeniden ve doğrudan doğadan öğrenmeliyiz, sadece doğayı yakından gözleyerek değil, kendimizi şeylerin içine katarak, böylece gözleyen ve gözlenen arasındaki yapay perde kalkar ve şeyler kendiliklerinden ve kendi sesleriyle konuşmaya başlar demişti.

ne dinginlik
çekirgenin sesi
taşlara saplanıyor

doğal çocuksu merakımıza döndüğümüzde yeniden tagore'un bilinmeyenin şeytan minaresi dediği şeyin uğultusunu duyarız. haiku'nun doğal konusu doğanın karşılıklı etkileşimidir. doğanın ve doğadan türeyen insanın karşılastığı anda olusan etkileşim oluşturur haiku yaşamlarımızı:

nehrin kıyısında
bir çocuk oltasını atar-
bulutlar dağılır

bir haiku ustası seçmek ve ayıklamak için neyin değerli olduğu konusunda kendi yargılarını kullanmaz. deneyiminin yalın öyküsü ne olduğunu basitçe yansıtır. ustaların yapaylıktan en uzağı diye bilinen issa'nın aşağıdaki haiku'su bu duruma iyi bir örnek oluşturur:

hiçbir sey olmamış gibi
-- karga orda
söğüt burda

şeylerin yasamını içerden görmenin, şeylerin aramızda kendilerini kendilikleriyle görmelerinin doğal ama aydınlatılmış durumu nedir? bir haiku başlangıcn tazeliğini taşımalıdır. walt whitman "su anda her şey en başında olduğu gibi" demişti. yalıtılmışlık ve yabancılaşmanın yanlış yollarına saptığımız salt yaşıyor olma durumunun dışında bir dünya. thoreau, "bazen walden gölü'nün üstünde süzülürüm, varoluşumdan sıyrılıp sadece var olmaya başlarım" diye yazdı. doğal oluşumuzda tüm şartlandırılmaların, toplumsal konumumuzun, sağlık durumumuzun, mutluluk peşinde koşturmanın,güzelliğin ve önemliliğin ve degerliliğin ötesinde özgür oluruz. düşüncelerimiz dizginsiz atlar gibidir, zil çalan yıldızlar, özgürce oynayan çocuklar gibi. ayrı bir farkındalıkla birlikte, haiku hiçbir seye saplanıp kalmamış bir anlakaa sahip olmayı öğrendiğimizde boy gösterir.

boşluk (gök):

haiku sözcüğünün ikinci bileşeni boşluk ya da gök anlamına gelen ku seslemidir. bir hintli budist atasözü bu iki kavramı söyle barıştırır. birleşin, göğün gökle birleştiği gibi.gök gibi duru olduğumuzda tüm yaşamın birliğini anlayabiliriz. boşluk kavramı taoculuğun kalbinde yer alır. chuang tzu, "tao (yol) boşluktur" demişti; lao tzu "boş olmak,dolu olmaktır demişti. haiku anlarında sezdiğimiz varaoluş bu boşluk - doluluk birlikteliğinden doğar. bu boşalma durumunu en iyi anlatan imgeler wallace stevens'in kardan adam şiirinin şu dizeleridir:

karı dinleyen dinleyiciler için,
ve kendisi hiçliktir, orada
olmayan hiçbir şeyi görmez,
orada olan hiçbir şeyin
ta kendisidir

orada olmayan hiçbir şey. bunun sezilmesi haiku'nun büyük gizidir. haiku'nun içine sokmaya çalıştığımız, gerçekten orada olmayan her şey erişmeyi dilediğimiz birliği dagıtacaktır. haiku'nun her zaman şimdi ve burada kipinde yazıldığı doğrudur. ama yine de, paradokssal olarak, öznel kaygılarımız bizi özgür bıraktığında evrenle uyumlaşırız ve an, zamanın ve uzamın ötesinde metamorfoza uğrar:

bu erden yeri bulmak için
onca arayıştan sonra
şimdi ve burada rastlaşıyoruz

tüm şartlandırılmalarımızdan, alışageldiğimiz zihinsel ketlerden, önyargılarımızdan, uyuşmuş duygularımızdan kurtulduğumuzda, sıradan ve küçük şeylerle hafifçe bir temasımız bile evrensel ve ölümsüz olanla bağlantımızı sağlar. modern haiku'nun sonunda nokta olmayışı, şiiri,william blake'in sonsuzluğun günışığı dediği şeyin içinde, yankılanarak yayılması için açıksonlu tutmak üzeredir. bir agaç tohumunu açtığımızda boş kabuk, öyle görünmese de, dev bir agaç özünün barınağı olabilir.

zen deyişlerine bakalım:

hiçbir yerde bulamazsın
anlak, gökte kuşların ayakizi gibidir

li tai po'nun dizeleri şiirde özgeci ku'yu şöyle çeviriyor:

kuşlar gökte gözden kayboldu
ve şimdi son bulut da kurudu
dağ ve ben yanyana oturduk,
dağ tek başına kalana değin

pers şair rumi der ki;

kendimizi kendimizden yunalım
ve bu ego-arınmanın sonunda doğanın birliğinin deneyimini kendi doğamızın birliğinde bulmayı umalım

* *

haiku'da sabi

japonca bir sözcük olan sabi, haiku geleneğinin eşsiz ve yaşamsal bir bileşenidir. sabi de, japon sanatlarında yer alan diğer kavramlar gibi,batılı anlaklar tarafından güçlükle kavranabilir. yine de bu zorluğa göğüs germeye, terimin yanıltmacı ve gizemiyle başetmeye çalışalım. r.h.blyth doğu kültürü adlı kitabında "söylenebilen şey sabi değildir" demişti. bu yorum düşüncelerin uzdilli bir biçimi olarak zen "sözcüksüzlük"ünü anlayan bir haijin'e hiç bir engel getirmez. örnek olarak kishu'nun şu şiirini ele alalım,

güz ikindisi
tek çığlık atmadan
bir karga geçiyor.

en derin gerçekler imgesizdir, dile getirilmemiş olandan doğmustur ve haiku'nun sözcüksüz katmanına aittir. bununla birlikte her sözcük gereklidir haiku'da

sessizce dalgalanır
kıyıya vurmuş seyir defteri
kar tutmuş

ayni şiir şöyle de çevrilebilirdi.

sessizce sallanır
dalgalarla, kıyıya vurmuş
kar tutmuş kütük

basho'ya bakıldığında sabi'nin gizemi artar. sabinin olmadığı yerde keder vardır demiştir basho. ancak sabi, keder sözcügünün genel anlamıyla kuşatılamaz. daha doğrusu sabi, ayrık bir noktadan gözlemlendiğinde her şeyin kendi tekil varoluşu içinde olduğu bir yalnızlık niteliği ile mut-keder ikileminin ardına uzanır. alan watts`a göre sabi yalnızlığı, şeylerin olağanüstü bir anlıksallıkla, kendi kendilerine ve olmakta oldukları gibi görmektedir. yazar bu duruma ilişkin olarak buson'un şu şiirini örnek verir.

ikindi meltemi
sular balıkçılın
ayaklarını yalıyor

kendimizi doğaya daldırdığımızda, büyük bir sürpriz olarak şeyler o anda yalıtılmış kendine özgülükleriyle görünürler. sabi yalnızlığı, birbaşına olmak ve her şeyle birlik olmak kavramlarının ötesinde, mut ya da kedere ilişkin seçtiğimiz bir durum değil bizi seçen bir hal olarak ortaya çıkar. diğer bir deyişle sabi, yalnızlığımızın şeylerin yalnızlığını bozmadığı bir kendi başınalık ve birlikteliktir.

kış tepesi-
rüzgâr ve yıldızlar
hep birlikte yalnızız

william higginson haiku el kitabında sabi'yi zamanda yalnızlık duyarlığıyla kuşatılmış bir güzellik olarak tanımlar. buna en güzel örnek olarak da ryota'nın şu şiirini gösterir.

gece yarısı kimin
istini yanıyor hâlâ-
soğuk yağmur

karasafra'nın (melankoli) alçak sesine rağmen geleneksel olarak sabi'de insanî durumların ıssız yanları yüceltilmiştir. geçiciligin kederi sürekli değisime karşı koymayı bıraktığımızda geçmiştir. böylece sıkıntı kabullenmiş olmayız. sıkıntı, ancak bir an için ergiyerek çevremizdeki her şeyin içinde çözünmüştür. asağidaki şiirde, tombo'nun, oğlunu yitirdiğinde duydugu dile getirilmemiş keder, geçicilik olgusunun zarif güzelliğiyle bastırılmıştır.

sıcak yaz rüzgârı-
yeldeğirmeni kanatçıklarının
gölgesi otların üstünden akıp gidiyor

gerçek bir haijin ruhunun derinliği ve genişliginde dünyanın acıları, güzelliği ve erinci kusursuz bir şekilde barıştırılmıştır.

dalgalı bir deniz
geriniyor sado göğünde-
samanyolu

ancak sabi, sıradan yaşamlarımızı oluşturan, çesitlilik bahçesindeki önemsiz ayrıntıların gözlemlenmesiyle, tüm bunların üstünde, sabi'nin güzelliğe dahil olmadığı ancak güzelliğin sabi'ye sahip olduğu bir yerde yükselir. gerçek sabi, haiku'da olduğu gibi, yoksulluğun ıssız yalınlığına sahip bir biçimle ile ifade edilebilir.

gömütleri gezmek:
yaşlı köpek
yol gösteriyor

böylece, özgeci ayrımın alçakgönüllü bakış açısı, gerçekliğin krallığına girişte bize rehberlik edecek sanırım

yaşlanıp soluklanıyorum.
arkik çitler
epeyi aşıp gidiyor

şiir çevirileri ve metinler: gökçenur ç.
(bkz: zen budizmi)
dubai vize izmir masaj izmir masaj salonu