güzel bir ahmet telli şiiri/kitabıdır.
dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
kum taneleri var ya onlardan birindeyim
yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
çocuksun sen / ıı
çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
dursam ölürüm paramparça olur dünya
çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan
bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
okyanus diyelim istersen ya da sen söyle
batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su
çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(soluğunun elma kokması bundandı belki)
bir elma kokusuna tutundum düşerken
sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
çocuksun sen, çocuğumsun