esasında sevilen adamlar...
ama... bu adamların 2004'te eskişehir'de konserleri vardı, konser saatini yanlış anladığımdan dolayı erkenden gittim. "lan" dedim "bari erken gittim, bir saat daha kalayım ve en önden izleyeyim"... her şey güzeldi. elemanlar doğaldı. o kadar doğallardı ki bizim türkiye'nin 3. sınıf çakma bilek metal gruplarındaki hava bile yoktu bunlarda. en öndeydim erken gittiğimden, 1 metreden izliyordum adamları. buz mavisi bir kot, oduncu gömleği, o kotta da şarap lekesi. her şey son derece doğal... öyle ki, anathema gelip sizinle bir barda içse "lan ana anathema" diyemezsiniz; o kadar ki sadeler...
ama hacı... artık öğrendik entel arabeskinin ne olduğunu. istiyoruz ki bir müzik bizi aynı dozajda transa soksun ama o trans diyarlarında ırzımıza geçmesin. yani ben oturup bu saatte "one last goodbye"ı dinlesem yamulurum, kimse de tutamaz beni. ama oturup bir akın eldes ya da pink floyd dinlesem aynı transa geçerim ama en azından orada kendimi bir miktar özgür hissederim... ayrıca, acının arabesk edebiyatını yapmak ile entelektüellik arasında zerrece alaka da yoktur. biz anadolu insanına has bir sendrom bu. orhan gencebay dinleyince kro oluyorsun, anathema dinleyince doom metalci oluyorsun; açıp sözleri kıyaslasan göreceksin ki zerrece fark da yok aslında.
sanırım sorun biraz da bende galiba... ben bu entel arabeski tribine karşı çıkıyorum artık. evet, hayat hakikaten boktan, günden güne boktanlaşıyor da... ama ne bileyim en azından insan dinlediği müziğin ağzına sıçmamasını istiyor. ulan anathema, çok ağzıma sıçtın; artık seni akın eldes ve pink floyd ile aldatıyorum çünkü onlar beni götürdükleri dünyada özgür bırakıyorlar.