hayatın en sancılı anlarından biri olarak çıkar karşımıza... özellikle, hep "çok bildiğimizi sandığımız mevzular" üzerinde yaşandığımız zaman sarsıcı olur. "zihninde tasarlayan, şekillendiren ve kalıplaştıran bir varlık olarak insan", tabiatı ile bu anları yaşamaya mahkumdur bir yerde. her ne kadar, düşünme yetisini geliştiren insanlarda yaşanmadığı zannedilse de, belki de en çok, düşünen insanlarda belirir ve bundan dolayı, "eğitimli insanın cahili"; yeryüzü için en tehlikeli olandır belki de. insan bu; sever kendisini kandırmayı bir şekil.. bir kişiye aşık olur misal; o da kendisini seviyor sanır; kendisini inandırmak ister buna. insan bu; hayalsiz yaşayamaz ve belki de budur en büyük hatası: kurduğu hayalleri yüzünden ayakları gerçeğin somutluğu üzerine basamaz; hayalden hayale yuvarlanır... insan bu, kendisini kandırdırmış olduğu yerde bile kandırır ve derken, "tavşanın suyunun suyunun suyu misali; yalanın suyunun suyu; gerçeklik ile olan bağ yavaş yavaş kopar ya da, insan bu, yaptığı hatayı meşrulaştırmak ister. çünkü kaybetmek istemez bir şekil; kendisine olan o kuru inancını ve güvenini; der ki: "ben iyi hissedeyim de nasıl olursa olsun"...
ve en nihayetinde, insan bu... kimi insanlar, anlar bir gün, ta en başından beri, aslında sadece kendilerini kandırdıklarını. yaşanabilecek en büyük yüzleşme budur belki de. telefon defterleri yırtılır, insanlardan kaçılır, kimse ile görüşmek istenilmez olur. insan bu, zaman ve hayat akıp geçer oysa ki; dönen dünyadır sadece; ve bu dönüşün adı da çember. çember, döner, döner, döner...