kadın hakları olgusunun reklam sektörünce işgüzarca işlenmesinin vahim sonucu olarak yücelen bir furyadır. bununla birlikte, her yerde öldürülen, sakat bırakılan, baskı altına alınan kadınların ruhunu okşayarak bu yöntemle tüketime heveslendirmek, bilinçaltına özgürlük = tüketim vurgusunu yerleştirmektir.
ilk meyvelerini 1950`li yıllar amerikasında verir bu furya ve bir mukavele bizim kuşağımıza da yutturulduğu üzere profil şöyledir: sabahtan akşama kadar yabancılaşmış olduğu işinde çalışan bir babanın yorgun argın eve dönüşlerinde kapıyı açan istekleri bir türlü bitmeyen bir kadın... alt mesajda baba yaşamak nedir bilmeyen, cimri, kısıtlayan ve uyuz bir kişilik olarak sunulurken - oysa baba dünyaya adına geçim zorluğu denen kol gibi de gerçek bir pencerenin "sike sike tutumlu olmalıyız" tarafından bakan kişidir - tüketmek ise özgürlük ile özdeşleştirilir; aynı profilde tüketecek olan kadın, destekleyicisi ise çocuktur... ki meyvelerini pek ala vermiştir de bu.
aradan geçen bunca zaman diliminde değişen pek bir şey olmaz ama artık sıra kadının erkeği tamamen yıkmasına gelmiştir... evet, tüm bu saçmalıkların gerçekmiş gibi bizlere pompalandığı bir medya - reklam sektörü ikilisi var önümüzde... erkeğin aşağılandığı, salak yerine konduğu ve artık tokatlanır olduğu... kadının bir saç sallamasıyla otoparkta araba için yer bulduğu, bir biskremle erkeği şapşala çevirdiği, molped midir ne zıkkımdır, işte ondan anlamadığı için erkeği salak yerine koyduğu... yanlış anlaşılmasın; burada bir kadın - erkek kavgası yarattığım yoktur ancak tüm bu enjekte edilenler doğadaki kadına ve erkeğe tamamen aykırı olmakla birlikte eşitlik denilen şey (1- öyle bir şey eğer gerçekten varsa... 2- ki o da kapitalizmin cilveleriyle sömürülmektedir = haydi kızlar okula kampanyasının kimler tarafından finanse edildiğine bakmak yeterli cevabı verecektir...) kesinlikle bu değildir... ve emin olduğum tek bir şey daha varsa o da şudur ki insan medyanın önüne dayadıklarıyla değil ancak kendi doğasında huzur bulabilir (ki doğayla bir kez müşerref olabildiğimiz bile meçhuldür...)