(06.05.2008 22:38) tarihli yazıdır.
adından da anlaşılacağı üzere nazım hikmet`e ait koca bir destandır, defalarca yorumlanmıştır ve yorumlanmaya layıktır.
1
sedirde al yeşil, dal dal bursa ipeklisi,
duvarda mavi bir bahçe gibi kütahyalı çiniler,
gümüş ibriklerde şarap,
bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi.
öz kardeşi musa`yı ok kirişiyle boğup
yani bir altın leğende kardeş kanıyla abdest alarak
çelebi sultan mehmet tahta çıkmış hünkar idi.
çelebi hünkar idi amma
al osman ülkesinde esen
bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgar idi.
köylünün göz nuru zeamet
alın teri timar idi.
kırık testiler susuz
su başlarında bıyık buran sipahiler var idi.
yolcu yollarda topraksız insanın
ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
ve yolların sonu kale kapısında kılıç şakırdar
köpüklü atlar kişner iken
çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
tarümar idi
velhasıl hünkar idi, timar idi, rüzgar idi
ahüzar idi.
2
bu göl iznik gölüdür.
durgundur.
karanlıktır.
derindir.
bir kuyu suyu gibi
içindedir dağların.
bizim burada göller
dumanlıdırlar.
balıkların eti yavan olur,
sazlıklardan ısıtma gelir,
ve göl insanı
sakalına ak düşmeden ölür.
bu göl iznik gölüdür.
yanında iznik kasabası.
iznik kasabasında
kırık bir yürek gibidir demircinin örsü.
çocuklar açtır.
kurutulmuş balığa benzer kadınların memesi.
ve delikanlılar türkü söylemez.
bu kasaba iznik kasabası.
bu ev esnaf mahallesinde bir ev.
bu evde
bir ihtiyar vardır bedreddin adında.
boyu küçük
sakalı büyük
sakalı ak.
çekik çocuk gözleri kurnaz
ve sarı parmakları saz gibi.
bedreddin
ak bir koyun postu üstüne oturmuş.
hatt-ı talik ile yazıyor
`teshil`i.
karşısında diz çökmüşler
ve karşıdan
bir dağa bakar gibi bakıyorlar ona.
bakıyor:
başı traşlı
kalın kaşlı
ince uzun boylu börklüce mustafa.
bakıyor:
kartal gagalı torlak kemal..
bakmaktan bıkıp usanmayıp
bakmağa doymayarak
iznik sürgünü bedreddine bakıyorlar..
3
kıyıda çıplak ayaklı bir kadın ağlamaktadır.
ve gölde ipi kopmuş
boş bir balıkçı kayığı
bir kuş ölüsü gibi
suyun üstünde yüzüyor.
gidiyor suyun götürdüğü yere,
gidiyor parçalanmak için karşı dağlara.
iznik gölünde akşam oldu.
dağ başlarının kalın sesli sipahileri
güneşin boynunu vurup
kanını göle akıttılar.
kıyıda çıplak ayaklı bir kadın ağlamaktadır.
bir sazan balığı yüzünden
kaleye zincirlenen balıkçının kadını.
iznik gölünde akşam oldu.
bedreddin eğildi suya
avuçlayıp doğruldu.
ve sular
parmaklarından dökülüp
tekrar göle dönerken
dedi kendi kendine:
`- o ateş ki kalbimin içindedir
tutuşmuştur
günden güne artıyor.
dövülmüş demir olsa dayanmaz buna
eriyecek yüreğim.
ben gayri zuhur ve huruç edeceğim
toprak adamları toprağı fethe gideceğiz.
ve kuvvetli ilmi, sırrı tevhidi gerçeklendirip
biz mülletlerin ve mezheplerin kanunlarını
iptal edeceğiz...
*
ertesi gün
gölde kayık parçalanır
kalede bir baş kesilir
kıyıda bir kadın ağlar
ve yazarken simavnalı `teshil`ini
torlak kemalle mustafa
öptüler
şeyhlerinin elini.
al atların kolanını sıktılar.
ve iznik kapısından
dizlerinde çırıl çıplak bir kılıç
heybelerinde al yazma bir kitapla çıktilar...
kitaplarının adı:
`varidat`dı.
4
börklüce mustafa ile torlak kemal, bedreddinin elini öpüp
atlarına binerek biri aydın biri manisa taraflarına gittikten
sonra ben de rehberimle konya ellerine doğru yola çıktım
ve bir gün haymana ovasına ulaştığımızda
duyduk ki mustafa huruç eylemiş
aydın elinde karaburun`da.
bedreddinin kelamını söylemiş
köylünün huzurunda.
duyduk ki; `cümle derdinden kurtulup
piri pak olsun diye,
on beş yaşında bir civan teni gibi toprağın eti,
ağalar top yekun kılıçtan geçirilip
verilmiş ortaya hünkar beylerinin timarı zeameti.`
duyduk ki...
bu işler duyulur da durmak olur mu?
bir sabah erken
haymana ovasında bir garip kuş öterken,
sıska bir söğüt altında zeytin danesi yedik.
`varalım,
dedik.
görelim
dedik.
`yapışıp
sabanın
sapına
şol kardeş toprağını biz de bir yol
sürelim, dedik.`
düştük dağlara dağlara
aştık dağları dağları...
dostlar,
ben yolculuk etmem bir başıma.
bir ikindi vakti can yoldaşıma
dedim ki: geldik.
dedim ki: bak
başladı karşımızda bir çocuk gibi gülmeğe
bir adım geride ağlayan toprak.
bak ki, incirler iri zümrüt gibidir,
kütükler zor taşıyor kehribar salkımları.
saz sepetlerde oynayan balıkları gör :
ıslak derileri pul pul, ışıl şışldır
ve körpe kuzu eti gibi aktır
yumuşaktır etleri.
dedim ki bak,
burda insan toprak gibi, güneş gibi, deniz gibi
bereketli.
burda insan gibi verimli deniz, güneş ve toprak..
http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=373