insan doğasına ters olduğu kadar zorlama ve kastırma bir iş.
kanımca insan kendini doğasına bırakmalı ve hayat onu nereye götürüyorsa onu yaşamalıdır. burada kastettiğim edilgen bir tüketim öznesi olmak değildir. yine burada kastettiğim yıllarca metal ve türevlerini dinleyip eller havaya moduna girmek, edinilen felsefeye ters davranmak, arkanızdan "vay bilmem nenin evladı ortama girdi popçu oldu" dedirtmek de değildir.
tam olarak kastettiğim: "insanın kendisini şartlamaması ve özgür bırakmasıdır"; zaten olması gereken de budur.
yukarıdaki cümleleri kurmayı hakeden bir kimse olduğumu düşünürüm. çünkü slayer'i karı kız tavlama aracı olarak görmedim asla. sahilde akdeniz tavşanları çalıp şu hatunu düşüreyim ayağına yatacak kadar basite almadım müziği çünkü müziğin benim için hep özel bir yeri vardı, hala da var... bununla birlikte saçım uzun olduğu için ettiğim kavgaların haddi hesabı olmadı ve bunları taşra illerde yaşadım.
sorun felsefede değil asla, sorun gerçekten "yaşta" işin doğruya doğru basitçe özeti bu; yaşla birlikte gerek fiziksel, gerek yaşamın getirdiği yorgunluk ve buna bağlı olarak olgunluk, adına ne derseniz deyin... bir de metal müziği hakkını vererek dinlemişseniz bilirsiniz; toplumu ve saçma kurallarını karşıya almanın ciddi bir yorgunluğu vardır bir yaştan sonra, hele türkiye gibi bir ülkede... eskiden, 10 bira içtikten sonra deliler gibi koşan ben, şimdi 5 bira içince değil koşmak, yürüyüşü sekiz çizen bir insana dönüşüyorum. yaş olmuş 38 abiler, bu ocakta 39 olacak, bilinçaltı ağzına kadar dolmuş, ram harddiski kaldırmıyor bir yerden sonra, harddisk yaşanmışlıklarla artarken ram küçülmeye devam ediyor üzerine, hayatın mecburiyetinden dolayı iş yaşamına girmişim, o upuzun saçlar sike sike kesilmiş, kendimi yadırgaya yadırgaya ceket kravat dolaşıyorum, akşama kadar onlarca gereksiz ibne evladının bıdı bıdısını tribini çekiyorum, akşam eve geldiğimde baş ağrım 19.00 sularında anca yerini sakinliğe bırakıyor. yok abiler, kendimi kandıramayacağım, evet pantera harika bir gruptur, dinleyene aşırı saygı duyarım ama bu koşullarda beni maksimum iron maiden'ın bass ağırlıklı melodik hızlı şarkıları, metallica'nın görece sakin şarkıları, değilse guns n roses ve cranberies paklar... bu durumda farklı düşündüğüm halde inatla "aynı kalacağım" diye kastırmanın bir manasını göremiyorum aynı nehirde iki kez yıkanılmazken...
müzik, benim hayatımda olmazsa olmaz bir şey. 14 yaşımdan beri, yani yıllardır en büyük tutkumdur. ben kendime ta en başından beri hep şunu koşul tuttum seçerken: "emek sarf edilmiş olacak + kalıcı olacak + sözleri anlamlı ve dolu olacak + o müziği yapan adamlar samimi olacak..." ... zamanla fark ediyor ki insan bu koşula uyan metal dışında gruplar ve kimseler de var. bunalım istiyorsanız bir `david darling` dinleyin, adam tek başına yaylılarla çalıyor ve anathema karamsarlıkta bok yesin yanında. kargo'nun "yalnızlık mevsimi" isimli albümü vardır. koray candemir'e uyuz olabilirsiniz ama mehmet şenol şişlili denen -ve bir türlü tanışması kısmet olmayan- insan evladının insan üstü liriklerine tanık olun, akın eldes'in soloları, pink floyd'un derinliği...
evet, inkar etmeyelim, bir yaştan sonra, metabolizmanız bir avatar kadar güçlü değilse, aynen buna dönüşüyorsunuz. nasıl ki artık 5 yaşındaki gibi düşünmüyorsanız 35'inizde de 25'inizdeki gibi düşünmeyeceksiniz. zaten düşünüyorsanız yerinizde saymışsınız ve sizde bir problem var; gıdım yol almamışsınız demektir. bu arada ben bazı sertab erener şarkılarını da sevmiyor değilim.
ha son olarak sorarsanız, asla ortalık malı cıstak, club ya da tikicanların dinlediği pop dinlemem. sırf ortam onu götürüyor diye sevmediğim müziğe alkış tutmam; metal felsefesinden aldığım tam olarak budur:
gerçekten ne hissediyorsan onu yaşamak, ortam için değil, karı kız ayağı için değil, tam anlamıyla hissettiğim ve o dönem onu yaşadığın için yaşamak...