şahit olduğu bir trafik kazası karşısında arabasını durdurup kanlar içinde yatan yaralıyı hastaneye götürürken hastanın yolda ölmesi sonucu `sen mi öldürdün?` suçlaması karşısında yıllarca haksız yere hapis yatan insanların olduğu bir ülkede kaçınılmaz olan sonuçtur.
her an her yerde şu repliği duyarsınız: ` gidelim yoksa şahit yazarlar`...
öte yandan, apartman hayatında üst kattaki komşunuzun borusu patlar, siz de zemin katta oturmaktasınızdır, merdivenlerden sızan sular eşyalarınızı batırır, size hatırı sayılır maddi hasara neden olur bu olay. normalde ev sahibinin belirli aralıklarla tesisatı yenilemek gibi bir zorunluluğu vardır. bu durumda gidip şikayetçi olsanız mahkeme denilen süreç yıllarca sürecektir, üzerine avukat masrafı derken astarı yüzünden pahalıya gelecektir... şu cümleyi de çokça duymuşuzdur: ` şikayetçi olsan da bir yere varamazsın`...
işte, mağdur olduğunda iki kere mağdur olduğun, adalete olan inancın yittiği bir ülkede, şikayetçi olduğunda hakkını alamayacağını biliyorsan, bu sana ezberletilmişse, geriye tek bir yol kalıyor: görmemek, umursamamak, duyarsız olmak... özetle: bu memleketin insanı duyarsız olduğu için bu halde değildir, adaletsizlik kendisine öğretildiği için bu haldedir ve şeytan, gerçekten de ayrıntıda gizlidir.
yasaların insanları duyarsızlaştırması
okumaktan, bilmekten uzak toplumların içine düştüğü bataklığın sonucudur.
az gelişmiş toplumlarda kendi yararına dahi olsa kişiler herhangi bir yasadışı uygulamada `bana ne` diyerek geri çekilir ve bunu alışkanlık haline getirir.
yasaların halk için olması gerekliliği bu şekilde unutturulan toplumlar zaman içinde önce yasalara ardından kimliklerine ve en son varlıklarına yabancılaşırlar.
az gelişmiş toplumlarda kendi yararına dahi olsa kişiler herhangi bir yasadışı uygulamada `bana ne` diyerek geri çekilir ve bunu alışkanlık haline getirir.
yasaların halk için olması gerekliliği bu şekilde unutturulan toplumlar zaman içinde önce yasalara ardından kimliklerine ve en son varlıklarına yabancılaşırlar.