high end audio

acousticophilia
türkçe; "son dem yüksek kalite ses" anlamındadır. high-end ses, müziğe duyulan tutku ve müziğin ne kadar iyi şekilde tekrar üretildiği ile ilgilidir. high-end ses, besteci veya icracının verdiği müzikal mesaji maximum geçerlilik, duygu ve yoğunluk ile, dinleyicinin evinde tekrar oluşturmanın araştırmasıdır. müzik önemli olduğu için gerçeğe mümkün olan en yakın haliyle tekrar üretmek de önemlidir.

high-end ses ürünleri, elektronik eşya satan dükkanlarda satılan stereo sistemler ile çok ufak benzerlikler taşıyan bir dizi özel müzik üreten parçadan oluşur. müzik üreten bir sistem, çamaşır makinesi veya tost makinesi gibi bir ev aleti değil, plaklarımızda ve kompakt disklerimize kodlanmış müziğin, engin duygusal ve ve entellektüel potansiyelini ifade eden cihazlardır. müzik üretiminin kalitesi ne kadar yüksek olursa, müzikle kuracağınız bağlantı o kadar yüksek olacaktır. müzik ve müziğin tekrar üretilmesi konusundaki high-end audio değerleri ve göstergeleri, high-end ses cihazlarında açıkça yer alır. bu cihazlar, orijinal canlı müzik performansına bizi bir adım daha yaklaştırırlar. bu tarz cihazların parçaları teknik bilgi ve müzikal duyarlılığını birleştiren, kendini işine adamış uzmanlarca tasarlanır, elle üretilir ve tek bir neden için var olurlar; müzik dinleme deneyimini zenginleştirmek.

hi-fi dünyasında var olan bir yanlış kanı da high-end audio'nun yüksek fiyatlı ses ve sistemleri manasına geldiğidir. mass market mantığında high-end audio, hoş özellikleri ve milyarderleri hedefleyen fiyat etiketleri olan karmaşık `stereo` ekipmanlarından başka bir şey demek değildir. elbette bu cihazların performansları, elektronik alet satan dükkanlarda bulabileceklerinizden çok daha iyi olacaktır. ancak bunları almaya kimin gücü yetebilir ki? daha da kötüsü "high-end audio" sadece eğitimli, zevk sahibi, zor beğenen dinleyiciler, snoblar veya elektronik alet çılgınlarına hitap eder olarak görünüyor. sokaklardakı averaj insanlar için değil. high-end audio bunların hiçbirisi değildir.

ilk olarak "high-end" tabiri ürünlerin performanslarına hitap edilerek kullanılmıştır, fiyatlarına değil. bir çok gerçek high-end sistemi, büyük mağazalarda satılan hepsi bir arada sistemlerden pahalı değildir, hatta bazen daha ucuzdur. bir çok sistem, duyuyorum ki hem averaj/avam bir müşterinin bütçesine uygun, hem de yüksek kalite müzik üretimi konusundaki özü içinde barındırıyor. her ne kadar high-end cihazları yüksek fiyatlı da olsa, bu evinize yüksek kaliteli bir ses sistemi kurmak için kredi almanız anlamına gelmiyor. mükemmel ses sunan bir sistem, düşündüğünüzden daha ucuza mal olabilir.

ikinci olarak high-end audio müzikal deneyimle kurulan iletişimle alakalıdır. müzik sistemlerine karma kullanılmasi, zor özellikler eklemek demek değildir. aslında, high-end sistemlerini kullanmak, mass-market orta seviye hi-fi sistemlerini kullanmaktan çok daha kolaydır. bunun nedeni, high-end etiğine göre gereksiz özelliklerin elimine edilip, bunun yerine paranın ses kalitesine harcanmasıdır. high-end audio müzik aşıkları içindir. elektronik ustaları için değil. üçüncü olarak müziği seven herkes yüksek kaliteli ses sisteminin değerini takdir edebilir. neyin iyi bir ses olduğunu anlamak için altın bir kulağa sahip olmak gerekmez. iyi ve orta karar ses üretimi arasındaki farklar açıkça aşikardır. gerçek bir high-end ses sistemini ilk defa dinleyen birisinin tepkisi (çoğunlukla şaşkınlık ve memnuniyet) high-end audio'nun herkes tarafından kolaylıkla takdir edileceğini gösterir. eğer müzikten hoşlanıyorsanız, high-end bir sistemle daha fazla keyif alırsınız. bu; bu kadar basittir.

high-end audio'nun hedefi, dinlenilen cihazın yok olmasını sağlamaktır. bu gerçekleştiğinde, müzisyen ve dinleyici arasında en üst iletişim noktasına ulaşılır. high-end audio; cihazlarla, aletlerle alakalı değil, müzikle alakalıdır. high-end audio müzik sinyalinin ne kadar az işlemden geçerse, o kadar iyi olacağını savunur. herhangi bir elektrik devresi, kablo veya tonal kontrol sinyalin kalitesini düşürür, tabii ki müzikal tecrübeyi de. bu nedenle high-end bir cihazda graphic equalizer, alt harmonik sytnhesizer veya diğer ölçücüleri bulamazsınız. bu tarz cihazlar müzikal gerçeklikten uzaklaşmanın yanı sıra sinyale gereksiz devreler eklerler. high-end ürünler müzisyen ve sizin aranızdaki elektronik aletlerin adedini en aza indirerek, müzikal deneyimin berraklığını en üst düzeye çıkarırlar. daha az daha fazladır. kendinizi grand canyon'da bir uçurumun kenarında ihtişamın güzelliğine yenik düşmüşken hayal edin. dünyanın içine oyulmuş bu devasa heykelin azametini tecrübe etmekle kalmaz, tüm ufak detayları da görürsünüz. taş tabakaların üzerlerindeki bir tondan diğer tona geçişlerini fark edersiniz. kırmızının binlerce tonu arasindaki farklılıklar gözünüze çarpar. devasa yapıların üzerindeki ince detaylar bir bakışta kolayca çözülür ve beğeniniz daha da derinleşir. ışık ve gölgenin kontrastı, çatlak ve yarıkların bitip tükenmez labirentini açığa çıkarır. ne kadar uzun ve yakından bakarsanız daha fazla ayrıntı görürsünüz. duyularınızın zenginliği, sessizce uçurumun kenarında tabiatin sırrına varılmaz güzelliği karşısında kalakalmanızı sağlar. şimdi kendinizi grand canyon`a, hepsi birbirinden transparan ama çok kalın bir çok camdan yapılmış bir pencereden bakarken hayal edin. bir pencere camı hafif gri saydamsızlığı ile bu canlı renkleri donuklaştırsın ve benzer renklerin kolayca göze çarpmayan farklılıklarını yok etsin. ışık ve gölge arasındaki kontrastı azaltan diğer cam, grand canyon`un derinliğini kanvas bir portre görüntüsüne çevirsin. son olarak pencere çerçevesinin kendisi, sizin manzaranızı kapatsın ve canyon`un genel etkisini yok etsin. grand canyon'da uçurumun kenarında durmanın verdiği direk ve kesin gerçeklik yerine, gördüğünüz gri, sentetik, cansız bir görüntü olacaktır.

bu görüntüyü televizyondan da izleyebilirdiniz!
yeniden oluşturulan müziği orta karar bir sistemden dinlemek, grand canyon'a bu cam pencerelerin ardından bakmak gibidir. playback zincirindeki her halka -cd sürücü, pikap, pre ampli, power ampli, hoparlör ve onları birbirine bağlayan kablolar- bir şekilde üzerinden geçen sinyale distorsiyon verir. halkadaki cihazlardan biri, enstrümantal dokuya ve sinyale; kaba, taneli bir karakter ekleyebilir. bir diğeri yüksek ve yumuşak sesler arasındaki dinamik kontrastı azaltarak, besteci veya icracının ifadesini yok edebilir. bunun yanında bir başkası da ince tonal renkleri yok ederek, müziğe kasvetli bir hava verebilir. tüm enstrümanları ayırt edilemez bir tını ile örtebilir. bunların sonucunda pencerenin çerçevesi, -bu durumda elektronik ve mekanik playback sistem olarak adledilebilir- müzisyenin artistik maksadının enginliğini azaltır. high-end audio mümkün olduğu kadar çok pencere camını ortadan kaldırmayı, kalanların da mümkün olan en transparan hale gelmesini sağlamayı hedefler. ne kadar az pencere camı olursa, içinden geçen sinyal o kadar az etkilenir, canlı performansa daha fazla yakınlaşılır ve müzikal mesajla bağlanti o denli derin gerçekleşir. sizce neden high-end audio ürünleri, müzikal anlamda mass-market stereo sistemlerinden daha mı transparan pencere camlarıdır? elbette ki evet! high-end cihazları, iyi gerçek sesi üretmek için tasarlanmışlardır. bazı keyfi teknik spesifikasyonlar ile iyi performans göstermeleri için tasarlanmaları zorunlu değildir.

gerçek bir high-end tasarımcısı, cihazı yapım aşamasında dinlemeye başlar. parçalarda değişiklikler yapar, mümkün olan en gerçek sesi üretebilmek için farklı teknikler dener. müzikal deneyimi en iyi aktaran cihazı üretmek için, teknik beceri ve müzikal duyarlılığını birleştirir. bu kendini işine adamışlık, çoğunlukla yüzlerce saat müzik dinleme ve itina ile sesi etkileyen her faktöre dikkat etmeyi gerektiren, hareketli bir uğraş haline gelir. her ne kadar ürünün satış fiyati aynı kalsa da, sıklıkla ürünün sesini iyileştirmek için daha pahalı parçalar eklenir. bu daha nitelikli parçanın diğerlerinden süphesiz daha fazla olan maliyeti, firmanın karından düşülecektir. neden mi? çünkü high-end tasarımcısı, müzik ve müziğin yeniden üretimine derin önem verir. tam aksine mass-market ses cihazları, çoğunlukla `kağıt üzerinde` iyi duracak şekilde tasarlanır. bunun iyi bir örneği, 1970 ve 80'lerdeki thd savaşları'dır. total hormanic distortion anlamına gelen thd, eğitimsiz tüketiciler tarafından ampli kalitesini ölçen bir terim olarak kullanılıyordu. eğer bu terimi siz de kullandıysanız, endişelenmeyin. audio hakkında bilgi sahibi olmadan önce ben de thd rakamlarina bakardım. o sıralarda thd değeri ne kadar düşükse, ampli'nin o kadar iyi olduğu farz edilirdi. bu gerçek dev elektronik üreticilerinin neredeyse yok sayılacak kadar az `thd` değerlerine sahip cihazlar üretmesine yol açtı. ve hangi firmanın `thd` spesifikasyon`larında ondalık virgülden sonra daha fazla sıfır varsa bu; rakamın yarısına dönüştü. (örnek olarak, 0,001 %) bir çok tüketici, sadece bu özelliğe bakarak, receiverlar veya ampliler aldılar. her ne kadar cihazın düşük thd değerine sahip olması iyi bir tasarım hedefi olsa da, problem bu aşırı düşük distorsiyon figürlerinin nasıl elde edildiğiydi. ampli'lerin distorsiyonunu düşürmek için kullanılan bir yöntemde; feedback (geri yükleme) diye adlandırılan çıkış sinyalinin bir kısmını alıp, girişten tekrara yükleme şeklinde gerçekleştirilen yöntemdir. yüksek miktarda geri yükleme thd'yi düşürüyor ama ampli2nin müzikal kalitesini düşüren bir çok başka problem de yaratıyordu. dev elektronik şirketleri, ürünlerinin ses kalitesinin kötü olmasıyla ilgileniyorlar mıydı? hiçbir şekilde. önemli olan tek şey, büyük miktarlarda satılacak bir mal yapmaktı.

müzikal performansa karşılık önemsiz teknik spesifikasyonları öne çıkartıp, bunu tüketicilere çok önemli bir değer gibi sattılar. bu ürünleri satın alan tüketiciler, cihazları dinlemek yerine, bu teknik özelliklere bakarak seçiliyorlar ve kötü sesli sistemlere sahip oluyorlardı. ironik olarak en düşük thd'ye sahip olanlar, büyük ihtimalle en kötü ses kalitesine sahip olanlardı. bu örnek, bir ses cihazının ne yapmasının hedeflendiği düşünüldüğünde, mass-market üreticileri ve high-end` firmaları arasındaki büyük farkı ortaya koyuyor. high-end üreticileri, ürünün test sonuçlarında nasıl performans gösterdiğinden çok, ürünün sesinin nasıl olduğu ile ilgilenirler. çünkü bilirler ki müzikal hassasiyete sahip bir dinleyici, spesifikasyonlara değil, ses kalitesi temeline dayanarak ürün satın alır. high-end ürünleri yalnızca kulak hassasiyeti ile değil, yaptıklari işten gurur duyan zanaatkarlar tarafından elle üretilirler. montajcıların çoğu `audiophile`lerin kendileridir ve ürünlerin yapımında adeta kendi evlerinde kullanacaklarmışcasına titiz davranırlar. detaylara harcanan bu titizlik, yapım kalitesinin çok yüksek olmasını sağlar. yüksek yapım kalitesi, ürünün sesinin daha iyi olmasını sağlamasa da, ürünün sağlamlık ve güvenilirlik garantisi olur. bunun yanında özenle elde yapılmış bir ürün sahibinin, cihazıyla gurur duymasını sağlar. bu; hiç bir mass-market ürününün sahip olamayacağı bir özelliktir. high-end audio ürünleri orta sınıf hi-fi ürünlerden daha iyi bir satış sonrası hizmetine sahiptir. high-end üreticileri, ürünleri ve müşterilerine daha fazla önem verdikleri için, daha cömert değiştirme şartları ve daha iyi servis sunarlar. high-end üreticisinin bir ürünü garanti dışında tamir etmesi, nadir görülen bir durumdur. bu söylediklerimden, sizin de kesin bu tarz bir muamele göreceğinizi çıkartmayın ama, mass-market ürünlerinde söz konusu dahi olamayacak şartlar, sıklıkla high-end sektöründe yer alır. birçok high-end ürünü, abdde tasarlanır ve üretilir. amerikan yapımı audio ürünlerinin kalitesine dünya çapında saygı duyulur. amerika'daki high-end audio üretiminin %40`ından fazlası, çoğunlukla uzak doğu olmak üzere ihraç edilir. transportasyon, gümrük vergisi gibi masraflar eklendiği için, high-end cihazların yurtdışında amerika satış fiyatının neredeyse iki katına satıldığı doğrudur. bu arada yurtdışında amerikan ürünlerine var olan ilgi, amerika'da en iyi audio cihazlarının japonya'da üretildiği şeklindeki yaygın kanıyı da dikkate değer kılıyor.

en derinlerde `high end` ürünlerinin, daha temelden mass-market ürünlerinden farklı olduklarını düşünüyorum. kavramdan amaca, tasarımdan yapıma, pazarlamadan nasıl kullanıldıklarına kadar high-end ürünleri, orta seviye hi-fi ürünlerinden çok farklıdırlar. high-end cihazı, müziğin ne kadar başarılı olarak tekrar üretildiğinin ve dinleyicisine ne kadar keyif verdiğinine duyulan derin alakanın fiziki göstergesidir. high-end`i mass market ürününden ayıran tasarımcısının müziğe olan ilgili yaklaşımıdır. o, diğer ürünler gibi satılacak kutular yaratmaz, müşterisinin müzikal deneyimini etkileyecek müzik aletleri tasarlar. high end tasarımcısı, kendisinin de dinlemek isteyeceği kalitede ürünler tasarlar. çünkü müzigi önemser, muhtemelen binlerce kilometre ötede bu müziği dinleyecek olan kişinin, müziğin keyfini tecrübe edip etmemesi onun için önemlidir. dinleyici müziğe ne kadar fazla dahil olursa, tasarımcı işini o kadar iyi yapmış demektir. high end tasarımcısı için elektronik ve mekanik tasarım, yalnızca teknik bir girişim anlamına gelmez. tutku ve kendini adama gerektiren bir iştir bu. ürün tasarımının her yönü -müzikal oldugu kadar teknik- bu tarz bir adanmışlığa alışık olamayanları şaşırtacak derecede titizce incelenir. yeniden müzik üretiminin değer sistemleri varlığının özüne kadar iner. yapilan işin sonucu, müzik dinleyicisinin müzikle daha güçlü ve yoğun bir ilişki kurmasını sağlar.

uzun uzun anlattıktan sonra gelelim tanıma;
neden high-end audio ve neden high-end ses?
bunun cevabı, müzik dinlediğiniz odada ses sisteminin ortadan kaybolarak yerini besteci veya icracıya bıraktığı andır.
bunun cevabı, müzikal doruk noktasında hissettiğiniz fiziki üşüşmedir.
bunun cevabı, fiziki dünyanin yok olduğu, yalniz sizin ve müziğin kaldiği noktadır.
bu `high-end`dir.
dubai vize izmir masaj izmir masaj salonu