askerlikteki en ilginç ilişki türlerinden biri.
byo kd erbaş olarak askerliğini yapmaktadır ve bölük astsubayı tarafından -her ne hikmetse- pek sevilmektedir. zaten askerlik denilen müessesede hangi komutanın hangi askeri neden sevip sevmediğinin -pek çok şeyde olduğu gibi- mantıklı bir açıklaması yoktur. ama şans bu ya, bölük astsubayı bölükte cereyan eden her olaydan sonra byo'yu yanına çağırmakta, ondan istihbarat almakta, alttan alta "sana güveniyorum" mesajı vermekte ve muhbirliğe teşvik etmektedir. bunu fark eden byo arkadaşlarını ele vermemekle birlikte durumun nimetlerinden yararlanmayı ihmal etmez; bölükte şerefsizlik yapan askerleri göt altına kaydırarak şahsına kısmi menfaatler sağlamakta en ufak tereddüte düşmez, bir nevi denge siyaseti uygular... öte yandan, bölük astsubayı da akıllıdır. durumun diğer askerler tarafından farkına varılmaması için byo'yu "gece yazılacak yazılar var, söyle ona onu yarın izinli yazacağım" ısmarlamasıyla koğuş nöbetçisine çağırttırır. böylece kimse şerefsizleri ispiyonlayanın byo olduğunun farkına varmaz; ayrıca diğer güvendiği askerlerden de anlatılanların sağlamasını alır... bu durumda yapılacak en iyi iş, gidip o askerlerle kutsal ittifağı kurmaktır; kurduk da... bu arada askerde gece yazı yazıp ertesi gün sabah sporu, nöbet ve içtimalar dahil olmak üzere izinli sayılmak, gerçekten bulunmaz bir nimettir. bir nevi tatilde gibi yaşarsınız o günü...
o günlerde bir uzman çavuşun odasında harıl harıl yazı yazmaktayım. günde 100 sayfaya yakın word yazıyorum dersem abartmış olmam. ya parmaklarım kopacak ya klavye kırılacak ama gel gör ki uzman çavuşumuz yaptığım her şeye kusur bularak benden daha fazlasını istemenin yolunu açmaya kasmakta. bu taktik, hemen hemen tüm uzman erbaşların kanında var adeta. bir iş yapmakta olursunuz "ne de olsa burada komutan olan o, verdiği emir ne ise en düzgününü yapayım" diye gayret edersiniz ama nafile, adam her yaptığınıza kusur üzerine kusur bulur bir de üzerine -kendince- sizi affetmek için daha fazla işi omzunuza yıkar. garip bir ruh halinin tezahürü, belki de böyle yapınca vicdanen de rahatlıyordur, tam çözemedim. bu yüzden, asla askerde "verilen işi en kısa zamanda bitirip komutanın gözüne gireyim" gibi bir düşünceniz olmasın. o iş biter bitmez yenisini yıkarlar, kimse size madalya falan takmaz... neyse, canıma tak ettiği bir gün harika bir kumar oynadım, ya taraklara yan basacaktım ya da uzman çavuşu egale edecektim. sigara içme bahanesi ile yazı yazdığım odadan çıktım. soluğu bölük astsubayının odasında aldım. tabi bu odaya girerken kimseye gözükmemem gerek. komutan yüzüme baktı, "oğlum neyin var?" dedi. "kendimi iyi hissetmiyorum komutanım" dedim. "hayırdır, hasta mısın yoksa moralin mi bozuk?" dedi... o anda bozuk parayı atıyordum işte, ya yazı gelecekti ya tura, ya kazanacaktım ya da çok pis kaybedecektim... "komutanım, biliyorum üstlerim hakkında konuşmak doğru değil. ama uzman çavuşumuz yaptığım hiçbir işi beğenmiyor, ne yaparsam yapayım, gecemi gündüzüme de katsam yaranamıyorum" dedim. "ne yapıyorsun ki?" dedi. "komutanım bugün mesela, sabahtan ikindiye kadar belki de 70 sayfa yazı yazdım hala yavaş olduğumu söylüyor. üzerine, sırf bu yüzden geçen hafta çarşımı kitleyip tüm haftasonu bana yazı yazdırdı..." bunu duyan bölük astsubayı şaşırdı. "sen geçen hafta çarşıya çıkmadın mı?... anlaşıldı, sen odana dön, ben hallederim..."
odama döndüm ve yazıma kaldığım yerden devam ettim. yarım saat kadar sonra bölük astsubayı odaya damladı. talih bu ya, tam da o an, çatır çatır yazı yazarken uzman çavuş bana gene fırça kaymaktaydı... adeta haklılığımın screen shot'u gibiydi... bölük astsubayı araya girdi, "uzmanım byo çok disiplinli bir askerdir, onu sana yardımcı olsun diye verdik ez diye değil" diye şaka yollu takıldı. uzman çavuşumuz yavşak bir edayla "ben byo'yu çok seviyorum" dedi. bunun üzerine bölük astsubayı bana dönüp "hadi sen git bize iki bardak çay kap gel ama biraz geç gel" dedi. ben sallana sallana çayımı sigaramı içtim, çaylarını aldım götürdüm. o esnada ne konuştularsa bilmiyorum. döndüğümde odaya yeni bir yazıcı daha alınmasına karar verdiler. ben de o yazıcının adeta çavuşu gibi bir şey olacaktım. bana yeni gelen uzun dönemlerden uygun bir asker olup olmadığını sordular, ben de var komutanım dedim. böylece son iki ayı üzerimdeki uzman çavuş baskısını kaldırarak el bebek gül bebek geçirdim, bir ara dengemi kaybedip bacak bacak üzerine atıyordum, "sonra nabıorum a.k" diyerek kendimi toparlıyordum. o derece rahattı yani. yanıma gelen uzun dönem er de şansıma efendi, şen şakrak, muhabbetli biriydi, bütün işleri ona yıkmadım tabi, kardeş payı, beraber yaptık... herkes mutluydu yani, üzerimdeki otoritesi sarsılmış olsa da tüm işleri çatır çatır yapıldığı için uzman çavuş bile mutluydu a.k...