her düşündüğünü herkesin düşünemediğini düşünmek` ya da `bazı düşündüklerini herkesin düşünemediğini düşünmek` gibi bir karşıt önermesi ile bireysel ya da toplumsal olaylara karşı takındığımız tavırlara yön veren perspektifimizdir.
bu karşıtlar, zihinde öylesine dipsiz bir çıkmaz sokağa varır ki kişi bir noktadan sonra "ben ya delirdim ya da durum gerçekten paralel evrenler(birbirinden farklı insanlar) içerisinde tuhaf bir paradoksallık arz ediyor" demeye varır.
gelin bu önermeleri hep birlikte inceleyelim(mübarek ders işliyoruz):
a) "her düşündüğünü herkesin düşünebildiğini düşünen insan" kendisi ile başkaları arasındaki farkı göremez. göremez, çünkü ona göre herkes onunla aynı şeyleri düşündüğü için o herkesle aynıdır ve bundan ötürü yaşadığı düzlemde kendini bir birey olarak konumlandıramaz. ona göre herkes kendisi gibidir. bu kişi, beklemediği bir tepki ile karşılaştığında kolayca kırılan ve alınan bir kimse olur. "nasıl olur da arkadaşı onun düşündüğü gibi düşünememiştir?"... işin aslı dünyada 6 milyar insan var ise 6 milyar mikro evren vardır ve bundan ötürü insanlar arasında fikirsel ayrışmaların yaşanması son derece doğaldır. bu kişi hayatına giren insanları ve kendini suçlar, günden güne kendi içine kapanır...
b) "her düşündüğünü ya da bazı düşündüklerini herkesin düşünemediğini düşünen insan" da ise durum biraz daha farklıdır. garip bir narsistlik kaplar bünyeyi. içten içe "ben çok zekiyim ulan" triplerine girilir. kişi kendi düşüncelerinin inanılmaz yaratıcı ve farklı olduğuna inanmaya başlar ve buna paralel olarak kimseye kulak asmaz olur. bir mecliste fikirlerini açıklayacak olduğunda insanlardan "e bunu biz de biliyoruz" cevabını alınca şaşkınlık gösterir... aslında zekidir bu kişi. salt varolan zihinsel potansiyelin -manipüle edici dış etkenlerin de katkısıyla- çarpıklaşmaya başlamasının nihai sonucunda çizginin dışına çıkmıştır.
(* önemli not: kişi bu ikisini aynı anda ve bunlardan birini daha baskın yaşıyor olabilir.)
sonuç olarak: ister "herkesin bizim gibi düşündüğüne" ister "hiçkimsenin bizim gibi düşünmediğine" inanalım, öyle ya da böyle, başımız dertten kurtulacak gibi değil. aslında normal olan: kişilerarası ilişkilerde ortak akıl(aklıyla ikna edenin dediği olur)da uzlaşmaya yönelik tartışmacı bir denge kurulması gerektiğidir ama çocukluğumuzdan bu yana, bir sürü insanın hayatımıza girip çıktığı, girip çıkarken de izler bıraktığı bir hayatta bu dengeyi kurmak, ötesinde sağlıklı bir zihin taşımak ve bunu işletmek, göründüğü kadar kolay değildir.
işin özü:
insan ırkı olarak son derece anormalleşmiş varlıklarız,
ne zaman ne yapacağımız pek belli olmuyor.
o halde, biraz deli olun a.k.
bu kadar akıllı olduk da ne oldu?
sırf akıllı olmak uğruna, daha fazla delirmedik mi?
"delirmekten korkmanın kendisi en büyük deliliktir" (zen deyişi)
------
düşündüğünüz,
söylemek istediğiniz,
söylediğinizi sandığınız,
söylediğiniz,
karşınızdakinin duymak istediği,
duyduğu,
anlamak istediği,
anladığını sandığı,
anladığı
arasında farklar vardır.
dolayısıyla, insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal vardır.
sylviane herpin