Nidalar devreye girdiği anda anlamını yitiren iletişimdir.
Bazı filmlerde bunu açıkça görebilirsiniz.
sözlü iletişim
Tüm canlıların iletişim yoludur.
Sadece insanlar değil kediler miyavlayarak, inekler mööö leyerek anlaşıyor. Hatta bence bitkilerin de çıkardığı sesler var, yaprak açılırken bir başka çiçeğe ben hazırım tarzında bir bilgi veriyor bence.
Sadece insanlar değil kediler miyavlayarak, inekler mööö leyerek anlaşıyor. Hatta bence bitkilerin de çıkardığı sesler var, yaprak açılırken bir başka çiçeğe ben hazırım tarzında bir bilgi veriyor bence.
yoğun tartışmaların odağını oluşturan kavram.
günümüzde benimsenebilecek görüş, dilin bir simge sistemi, kod olduğu görüşüdür.
dil, toplumsal ve kültürel bir etkinliktir. bu nedenle bir dilin yapısı ve sözcük dağarcığı kültürel sistemle yakından ilişkilidir ; buna bağlı olarak da, bireylerin algılama biçimlerini etkiler.
dil, bir anlamlandırma haritasıdır. dile getirilmek istenen anlamlar için seçenekler sunduğu gibi bu anlamları biçimlendirir ve sınırlandırır (zıllıoğlu, 1993, s.145).
sözlü iletişimler `dil ve dil-ötesi` olmak üzere 2 alt sınıfa ayrılmaktadır. insanların karşılıklı konuşmalarını hatta mektupla aşmalarını `dille iletişim` kabul edebiliriz. dille iletişimde kişiler, ürettikleri bilgileri birbirlerine ileterek anlamlandırırlar. dil-ötesi iletişim, sesin niteliği ile ilgilidir; ses tonu, sesin tonu ve sesin hızı, şiddeti, hangi kelimelerin vurgulandığı, duraklamalar vb özellikler, dil-ötesi iletişim sayılır. dille iletişimde kişilerin `ne söyledikleri`, dil ötesi iletişimde ise, `nasıl söyledikleri` önemlidir. araştırmalar, insanların günlük yaşamda, birbirlerinin ne söylediklerinden çok nasıl söylediklerine dikkat ettiklerini göstermektedir (mehrabian, 1968). karşımızdakinin sözlerinin kapsamı kadar-hatta daha da fazla- ses tonundaki canlılık da bizi ilgilendirir. yani semantik öğeler kadar dil-ötesi öğeler de iletişimde etkilidir. yüksek sesle halimizi, hatırımızı soran birisi, daha sonra sesini kısarak `akşama bize buyur` derse, bu sözden, `gelmeni pek istemiyorum` anlamını çıkarız. bu tür, alçak sesle çabucak söylenivermiş davetlere `yarım ağızla yapıldı` deriz. bir de davetin yürekten mi, yoksa yarım ağızla mı yapıldığını anlamaya çalışırken, başvurduğumuz önemi ölçütlerden birisi, dil-ötesi öğelerdir.
isteyerek, farkında olarak yaptığımız konuşmalara `niyet edilmiş dil davranışı` adı verilir. konuşurken dilimizin sürçmesi ise, niyet edilmemiş dil davranışlarına bir örnektir. bazı kelimelerin üzerine basa basa konuşmalarımız ya da karşımızdakini korkutmak için bağırmamız, niyet edilmiş dil-ötesi davranışlarıdır. konuşurken farkında olmadan ses tonumuz açılıp, yükseliyorsa, ya da sesimiz titriyorsa, bu durumda niyet edilmiş dil-ötesi davranışlar söz konusudur (dökmen, 1995, s.27).
günümüzde benimsenebilecek görüş, dilin bir simge sistemi, kod olduğu görüşüdür.
dil, toplumsal ve kültürel bir etkinliktir. bu nedenle bir dilin yapısı ve sözcük dağarcığı kültürel sistemle yakından ilişkilidir ; buna bağlı olarak da, bireylerin algılama biçimlerini etkiler.
dil, bir anlamlandırma haritasıdır. dile getirilmek istenen anlamlar için seçenekler sunduğu gibi bu anlamları biçimlendirir ve sınırlandırır (zıllıoğlu, 1993, s.145).
sözlü iletişimler `dil ve dil-ötesi` olmak üzere 2 alt sınıfa ayrılmaktadır. insanların karşılıklı konuşmalarını hatta mektupla aşmalarını `dille iletişim` kabul edebiliriz. dille iletişimde kişiler, ürettikleri bilgileri birbirlerine ileterek anlamlandırırlar. dil-ötesi iletişim, sesin niteliği ile ilgilidir; ses tonu, sesin tonu ve sesin hızı, şiddeti, hangi kelimelerin vurgulandığı, duraklamalar vb özellikler, dil-ötesi iletişim sayılır. dille iletişimde kişilerin `ne söyledikleri`, dil ötesi iletişimde ise, `nasıl söyledikleri` önemlidir. araştırmalar, insanların günlük yaşamda, birbirlerinin ne söylediklerinden çok nasıl söylediklerine dikkat ettiklerini göstermektedir (mehrabian, 1968). karşımızdakinin sözlerinin kapsamı kadar-hatta daha da fazla- ses tonundaki canlılık da bizi ilgilendirir. yani semantik öğeler kadar dil-ötesi öğeler de iletişimde etkilidir. yüksek sesle halimizi, hatırımızı soran birisi, daha sonra sesini kısarak `akşama bize buyur` derse, bu sözden, `gelmeni pek istemiyorum` anlamını çıkarız. bu tür, alçak sesle çabucak söylenivermiş davetlere `yarım ağızla yapıldı` deriz. bir de davetin yürekten mi, yoksa yarım ağızla mı yapıldığını anlamaya çalışırken, başvurduğumuz önemi ölçütlerden birisi, dil-ötesi öğelerdir.
isteyerek, farkında olarak yaptığımız konuşmalara `niyet edilmiş dil davranışı` adı verilir. konuşurken dilimizin sürçmesi ise, niyet edilmemiş dil davranışlarına bir örnektir. bazı kelimelerin üzerine basa basa konuşmalarımız ya da karşımızdakini korkutmak için bağırmamız, niyet edilmiş dil-ötesi davranışlarıdır. konuşurken farkında olmadan ses tonumuz açılıp, yükseliyorsa, ya da sesimiz titriyorsa, bu durumda niyet edilmiş dil-ötesi davranışlar söz konusudur (dökmen, 1995, s.27).