türkiye sanayisinin büyük çoğunluğunun çatalca kocaeli ekseninde toplanması ile anlaşılabilecek olan yanlışlıktır. kivisinden fındığına, mandalinasından zeytinine, neredeyse her bitkinin yetişebildiği, yılın 12 ayı çayırın çimenin bittiği bu verimli arazileri gelişi güzel beton yığınına çevirmek tam bir plansızlık örneğidir. bu verimli topraklar kozmetik ve ilaç sanayi gibi maddi değeri son derece yüksek olan endüstriyel bitkilerin yetiştirilmesi için kullanılabilir, muazzam mandıracılık entegre tesisleri ardı ardına kurulabilirdi. böyle bir politikayla avrupa pazarının yarısından fazlasına hükmedilebilirdi. hoş, samanın balyasının benzin fiyatını katladığı tarım politikaları sayesinde mandıracılık diye bir şey de kalmadı, o ayrı bir başlık konusu.
ha elbette her ülkenin sanayiye ihtiyacı vardır. bakın amerika`ya, adamlar bunun için çöllerde, yani verimsiz topraklarda slikon vadileri oluşturuyorlar ama asla verimli toprakları sanayi bölgesi haline getirmiyorlar. şu durumda konya ovası, niğde, aksaray ya da ankara`nın güneyinde kalan verimsiz topraklar, toprağın maden ve petrol gibi yeraltı zenginliği etütleri yapıldıktan sonra -hiçbir zenginlik bulunamaması halinde- sanayi bölgesi haline getirilebilirdi. hemen arkasından 10 geliş, 10 gidiş yönlü olmak üzere mersin limanına doğru nakliye amaçlı demiryolu ağları döşenebilirdi hem zaten bir geminin izmit körfezi`nden akdeniz`e varacağı süre daha uzun olacağından, esasında, nakliye açısından da daha ucuz olabilirdi ve bu sayede istanbul`un nüfusu bu denli plansız artmayabilir, istanbul`un doğal ve tarihi güzelliklerinin içine edilmeyebilirdi. hem karadeniz, hem akdeniz ikliminin etkisinde olan, bundan dolayı endemik bitkilere has olan bu nadir ekosistem alanının içine edilmeyebilirdi. biz vatan seviyoruz ya, biraz da malca seviyoruz azizim, şu güzelim körfezlerin, yeşilliklerin, bildiğin içine ediyoruz.