hubyar sultan dergahı

hacarap
Almus barajının etrafını dolanarak ve dağları yararak ulaşılan gündüz yanan, gece donan bir köyde kurulmuş olan türbe / ziyaret yeridir.

geçtiğimiz hafta (kurban bayramı) ziyaret etme fırsatını bulduğum yer. müthiş kalabalık bir yer. arabalar dahi neredeyse üst üste binmiş şekilde duruyor. ben geceden gittim. arabayı park edip bizi karşılayan teyzenin (dediklerine göre türbenin görevlilerinden biriymiş) gösterdiği yerde konakladım. teyze sıcak kanlı, ilgili ama oğlu için aynı şeyi söyleyemem. çok soğuk ve itici duruyor. sobamız yakıldı. diğer konakladığım yerlere göre hiç temiz bir yer değil ama sonuçta misafir perverlik güzel.

sabah erkenden (saat 05,30 civarı) kalkıp gün ışığında köyü gezdim. türbe pek bakımlı değil. yani çoğu yerdeki şaşaalı ziyaret yerlerinin yanında çok virane görünüyor. türbenin içinde de kurban kesim yerleri var. benim kaldığım yer ile türbe arasında bir ev var. kaldığım yerin arkasındaki küçük bir arsada da kurbanlar kesiliyor. ve burasının pek de temiz olduğu söylenemez.

bakkaldan bir nescafe alayım dedim. bakkal dualarla açtı kapıyı, üzerinde 75 kuruş yazan kahveyi 2 tl ye sattı.

aklınıza kim gelirse "dede" olmuş bu köyde. bakkal dede, kurbancı dede vb. yani herkes bu sıfatı kullanma derdinde.

saat 9-10 civarında türbenin önüne jandarma geldi. işte bu gördüğüm görebileceğim en absürd, en saçma şeydi. temizlik, bakımsızlık bir yere kadar ama bir türbenin önünde hele hele alevi dergahının kapısında jandarmanın beklemesi hem hubyar Sultan'a hem de oraya ziyarete gelenlere yapılmış çok büyük bir haksızlık hatta çok büyük bir hakarettir. oralarda yetkili biriymiş gibi duran birine "bu jandarma da nedir?" diye sordum. "güvenlik için" dedi. Sivas Banaz'da pirsultanı, Tokat'ta Çeltek'i ve Kaygusuz abdalı ve daha bir sürü ziyaret yerini görmüş biri olarak hubyarın kapısında jandarma görmek beni çok üzdü.

köyde bu durum olurken bazılarının grup grup köyün çıkışına doğru gittiğini görüp peşlerine takıldım. küçük bir turun ardından köyün arka tarafında sersem çeşmesi diye bir yere vardım. orada da kurban kesme alanları oluşturulmuş. ama etraf yine pislik. ama bu pislik ziyaretçilerin pisliği yedikleri çikolataların kapları dahi ortalıkta.

tekrar türbenin oraya döndüğümde jandarmanın bir genç için "alın bunu alın alın alın" dediğini duydum. aldılar, araca bindirip bir süre sonra bıraktılar. anladım ki maksat korku vermek. kime ne diye korku veriyorlar bilmiyorum ama bu jandarma olayı bana çok dokundu. sonra birisi köyde ayrılık var, türbenin etrafındakilerle diğerleri egemenlik mücadelesinde o nedenle türbeye yakın olanlar muhtarı da kullanarak bu önlemi almışlar. iyi ama böyle saçmalık mı olur. kim kimden korkuyor, kim kime karşı tepkili?

uzatmayayım. oraya gidecek olanlar (mevsim farketmeksizin) geceleri çok soğuk olduğunu unutmasın yanlarına mutlaka mont alsınlar. arabada kalacaklar bir de battaniye alsın.

unutmadan yol üzerindeki hesleri de gördüm. doğanın nasıl katledildiğini de.
kolibandi
16 yy. da anadoluda yaşanan celali isyanları sırasında tokat ili almus ilçesine yerleşmiş alevi ocak kurucusu ve kolibandı'nın ocak dedesidir.

hubyar köyü bugün sivas il sınırları içindedir. konumu düşünüldüğünde dönemin osmanlı ordusunun kolaylıkla ulaşamayacağı ulaşsa dahi yerleşik güçlerin kolaylıkla gelen düşmanı yok edebileceği stratejik bir yerdedir.

bazı kaynaklarda horasan üzerinden gelen batıni dervişlerden olduğu söylenir bazılarında ise bir savaşçı komutan olduğundan. ocağın mensubu ve talipleri ise hubyarın mucizelerinden, kerametlerinden bahseder.

bazı inanışlarda hz ibrahim'in ateşe atılması hikayesinin benzeri hubyar için de söylenir.

hubyar ocağının ve yolunun ozanlarından olan aşık alican'nın aşağıdaki deyişi bu anlatımı hikayeleştirir.

Çekip geldi ulu pirler yurdundan
Çıkıp tekeliye kondu HUBUYAR
Yanıp tutuşurdu yolun derdinden
Pirinin yolunu sürdü HUBUYAR

Bu yolun evveli varır Ali'ye
Niyazım var ululardan uluya
Yönümüzü döndük Bektaşi Veli'ye
Adını Hünkâr'dan aldı HUBUYAR

Haram ot yemedi yedi koyunu
Değirmene verdi çermik suyunu
Boşa gitti sihirbazın oyunu
Zehiri fincana döktü HUBUYAR

Deryayı geçerken bindi postuna
Yol gösterdi talibine dostuna
Kitabı koydular eşik üstüne
Kitabı nimeti gördü HUBUYAR

Sakalı buz tutup fırından çıktı
Önünde eğildi padişah tahtı
Muhannet köprüsün suyuna baktı
Tersine akıttı suyu HUBUYAR

ALİCAN'IM yola koydum başımı
HÜSEYİN aşkına döktüm yaşımı
Gürgen çukurunun kara taşını
Tahta kılıcıyla böldü HUBUYAR

https://www.facebook.com/asikpervane/posts/d41d8cd9/10202307830030160/


hubyar köyüne gittiğimizde orada görevli olan (ve yanılmıyorsam o zaman ki şeyhin gelini olan) kadın beni ve diğer iki dayıoğlumu alıp siz bizim akrabamızsınız (ki yanılmıyorsam şeyh annem tarafından akrabamız oluyormuş) deyip bizi hubyarın kişisel eşyalarının olduğu odaya götürmüştü. orada hubyarın çarıkları, kazanları gibi eşyaları göstermişti. tabi bu olay bundan tam 18 yıl önce (2001 de) olmuştu.

o zaman gözlediğim bir şey vardı. türbenin olduğu tarafta ve insanların yoğun olarak gittiği bu bölgedeki (özellikle) kadınlar zenginliklerini sergilemekten hiç çekinmiyordu. boyunlarında kocaman altınlar, kollarında bilezikler falan. erkekler daha mütevazi görünüyorlar ama onlar da konuşunca mangalda kül bırakmıyorlar, istanbul'da ankara'da ve diğer illerde arsalar, apartmanlardan bahsediyorlar. etrafa baktığımda öyle verimli bir arazi de göremezken bu insanların bahsettiği bu servet nereden geliyor diye sordum sonra hemen cevap verdim. bizden geliyor. kurban kestik biz orada, bağışlarda bulunduk. (ben görmedim ama varsa eğer) bakkalından alışverişler yaptık. aslında biz oraya gitmiş turistlerdik ve oraya sıcak para biriktirip döndük.

oradaki insanların bizim köylerdeki ve aynı yaşlardaki kadınlara göre daha genç, daha diri durmalarının sebebi de bacasız sanayi ile kalkınmaları olsa gerek.
dubai vize izmir masaj izmir masaj salonu