yaşadığınız şehri çok tanımıyorsanız ya da o şehirde içinizi açan mekanlar yok denecek kadar az ise kişinin kendini içinde bulduğu haldir. yaşlanma belirtisi de olabilir çözemedim.
çocukken yapılan, zararlı olduğu halde aşırı keyif alınan aktivitedir. en sonunda babanızdan ya da annenizden dayak yersiniz ama yine de yapmaya devam edersiniz.
okul ya da iş yeri gibi ortamlarda yalaka tiplerin sıkça yaptığına tanık olunan gülme şeklidir. bir profesör tahtaya çıkar ve ilginç bir espri yapar, en ön sırada oturan bir kaç öğrenci katıla katıla güler, sorsanız neye güldüklerini kendileri de bilmemektedir.
ciddi sabır isteyen bir öğretme işidir. yüzme bilmeyen kişinin bir karış suda boğulacağından korkması, bir dünya insan suyun üzerinde durabilirken kendisinin külçe gibi batacağını düşünmesiyle uğraşır durursunuz.
muayene olunmaya giden doktorun -özellikle eski jenerasyondan olan doktorların- neredeyse hiç konuşmadan uzun uzun düşünmesi, aşırı resmi tavırlarla soru sorması ve hımmm gibi mırıldanan cümlelerle hastalığınızı teşhis etmesidir.
yurdun dört bir yanına asılması gereken tabela.
karadenizli insanların kullandığı bir kalıp olarak yurdum lugatına girmiş olan söylemdir.
bilim insanlarına göre birinin donmasını engellemek için en muhteşem yöntemlerden biri. ama ciddi ciddi kızdıracak sözler söylemek lazımmış mesela ağzıma almak istemiyorum ama ona kız kardeşi ile ilişkiniz olduğunu söylemek en etkili yöntemlerden biriymiş lakin umarım bu kişi donmaktan kurtulduktan sonra izah etme şansınız olur, bu da ayrı bir meseledir.
söylentilere göre melih gökçek`in seçim şarkısı olacak olan çalışma.
kemer tokası ve kolye zinciri gibi metallerin bünyede alerjik reaksiyonlar oluşturmasıdır.
hakkında çok şey yazılmak ve çizilmek istenen ancak mahkemelik olmak düşüncesi yüzünden susulan kişidir. korkmaktan ziyade buna değmeyeceğini bilmek düşüncesi ağır basmaktadır lakin bir insan ister iktidara yakın olsun, ister muhalif kanatta olsun bu kadar mı körcesine bağlanabilir, bu kadar mı yandaş olmak uğruna aklına gelen her şeyi söyleyebilir... gerisini anladınız siz...
izmit`te çoğunlukla üniversite öğrencilerinin takıldığı cafelerle çevrelenmiş, çınar ağaçları ile kaplı ferah bir vahadır. inönü caddesi ile yürüyüş yolu`nun arasındaki yokuşlukta kalması nedeniyle banklarına oturup dinlenilesi, soluklanılası bir mekandır.
diyanet`in yayınladığı son fetvadır.
sürekli rahatsız eden kişilerden kurtulma yollarıdır. telefonu gizli numaradan arıyorsa telefonunuzu gizli aramalara kapatmanız bir çözüm olabilir. açık bir numaradan arayıp `sürekli mahmut abi orada mı?` diyen kişiden kurtulmak için arayan kişinin numarasını en yakındaki umumi hela kapısının arkasına yazmak da bir çözüm olabilmektedir.
tüm pencereler ve balkon kapısı kapalıyken nereden girdiği merak edilen sinektir. kendisine balkon kapısı gösterilerek olaysız dağılması gerektiği bildirilmiştir.
insanda `bu sene kış gelmeyecek` hissiyatı uyandıran sabahtır, şaka maka yılbaşına 50 gün kalmıştır ama her yer ışıl ışıldır.
marmara Bölgesi`nin en doğusunda kalan il.
aklın bittiği yerde askerlik başlar sözünün en yalın kanıtlarından biri olmakla birlikte `er` kişiyi sağlamcı olmaya itmek adına sürü psikolojisine iterek `doğru felan hikaye herkes ne yapıyorsa ben de aynısını yapayım` mantığına büründürür. böyle bir şey var mı lan? adamın teki sabah içtimasına traş olmadan gelmiş diye ben 10 kilometre koşmak zorunda mıyım?... ha askerlik ne kadar gerekli, ne kadar gereksiz; bu ayrı bir başlık olduğu için sadece bu kadarını söylemek istedim.
sınavın gerilimini iki katına çıkaran hoca olmakla birlikte üniversite yıllarına dair ilginç bir anı ile anımsanmaktadır kendisi.
efendim... ingilizce dersinden final olacağız, bir de üzerine vize sınavlarının kötü geçmiş olmasının yarattığı bir tedirginlik var bünyede... son derece agresif bir kadın öğretim görevlisini finalimize gözetmen olarak atamışlar, işin tuhafı bu kişiyi daha önce fakültede görmüş felan değiliz... kopya çekme aparatlarını hazırlamışız ama içimizde dersten geçememenin oluşturduğu tuhaf bir gerginlik var...
- özko bu kim lan?
- ben ne biliim olm...
- hayda...
derken bu hoca gelip aralarımıza çanta vesaire, yanımızdaki kişinin sınav kağıdını göremememiz için her türlü barikatı kurdu. planımızı bozamadı ama bir gerginliktir başladı... `sınav saati başlıyor, sessiz olun, sınıfta tek bir ses istemiyorum, sen sağa dön, sen sola dön`.... dayanamadım... `afedersiniz, ayakkabılarınızdan çıkan ses bütün konsantrasyonumun içine ediyor`... suni ciddiyet bozuldu, sınıftaki herkes kahkaha içinde. ben ise bir bok yedim en azından ciddiyeti bozmayayım edasında sert sert kadına bakıyorum... hay demez olaydım... kadın öğretmen sırasına oturdu ama tüm sınav boyunca benden başka bir şeye de bakmaz oldu... sonuç: herkes geçti ben ise tekrara kaldım... ilk atlayan olmamak gerekiyormuş bunu da böylece öğrenmiş oldum...
efendim... ingilizce dersinden final olacağız, bir de üzerine vize sınavlarının kötü geçmiş olmasının yarattığı bir tedirginlik var bünyede... son derece agresif bir kadın öğretim görevlisini finalimize gözetmen olarak atamışlar, işin tuhafı bu kişiyi daha önce fakültede görmüş felan değiliz... kopya çekme aparatlarını hazırlamışız ama içimizde dersten geçememenin oluşturduğu tuhaf bir gerginlik var...
- özko bu kim lan?
- ben ne biliim olm...
- hayda...
derken bu hoca gelip aralarımıza çanta vesaire, yanımızdaki kişinin sınav kağıdını göremememiz için her türlü barikatı kurdu. planımızı bozamadı ama bir gerginliktir başladı... `sınav saati başlıyor, sessiz olun, sınıfta tek bir ses istemiyorum, sen sağa dön, sen sola dön`.... dayanamadım... `afedersiniz, ayakkabılarınızdan çıkan ses bütün konsantrasyonumun içine ediyor`... suni ciddiyet bozuldu, sınıftaki herkes kahkaha içinde. ben ise bir bok yedim en azından ciddiyeti bozmayayım edasında sert sert kadına bakıyorum... hay demez olaydım... kadın öğretmen sırasına oturdu ama tüm sınav boyunca benden başka bir şeye de bakmaz oldu... sonuç: herkes geçti ben ise tekrara kaldım... ilk atlayan olmamak gerekiyormuş bunu da böylece öğrenmiş oldum...
ilk başlarda son derece komik ve yaratıcı bir karakter olarak ortaya çıkan baattin`in, her baattin resmi görenin beyaz kutucuğa kendi içinden geçenleri sıçmasına dönüşmesiyle travmatik bir hal almasıdır. bir kez de online olayım ve baattin resmi görmeyeyim kardeşim ya...
ilahiyat profesör(!)ü hayrettin karaman`ın şaka gibi talihsiz olan açıklamasıdır. şöyle devam etmiş: `çoğunluğun değerlerine ters özgürlükleri inadına kullanan bireylere mahalle baskısı yapmak çoğunluğun hakkı`...
hadisenin ismine yakışır bir kişi olduğunu belgelemesidir.
yurdum insanlarının, özellikle 40 yaş üstü kadınların trendidir. o raftan o rafa bakarlar, `şu porselenin deseni şöyleymiş` diye birbirilerine gösterirler, falanca meyveyi bilmem ne diyetinde kullanıyormuş diye anlatırlar ve hiçbir şey almadan oradan dışarı çıkarlar. amaç nedir bilemedim.
londra`daki kraliyet parklarının en büyüğüdür. içinde speakers corner diye isteyenin istediğini söyleyebildiği bir alanı da kapsamaktadır.