televizyon izlerken uyuya kalmak aktivitesi esnasında rüya görürken televizyonda yayınlanmakta olan programın rüyaya etki etmesidir. bir keresinde televizyon izlerken uyuya kalmıştım ve futbol maçı özetleri yayınlanırken rüyada tribünde olduğumu görmüştüm. bu işin en ilginç tarafı rüyadan uyanıldığında televizyonda da futbol görmek ve kısa süreli algılama komikliği yaşamaktır.
öncesinde ağır yemekler yenilmiş ise obeziteye davetiye çıkarmaktır. ama hadi itiraf edelim, alışkanlık haline getirmek güzel olmasa da yılda birkaç kez, özellikle ertesi gün hafta sonu iznine denk gelmiş ise böyle ufak tefek kaçamaklar yapmak kişiyi mutlu eder.
(bkz: rüyada televizyondan gelen seslerden etkilenmek)
(bkz: rüyada televizyondan gelen seslerden etkilenmek)
bir sebepten ötürü bilincin açık olmaması, bayılmak, uykuya dalmak.
(bkz: televizyon izlerken uyuya kalmak)
(bkz: televizyon izlerken uyuya kalmak)
(bkz: kendinden geçmek)
önem arz etmeyen bir konuyu muayen döneminden dolayı önemliymiş gibi algılayan kişinin bir kaşık suda fırtına koparmak işine girişerek çevresindeki insanları yorması ve bıktırmasıdır. bu kişilerin hiç değilse çekilebilir olmaları için üsluplarını iyi ayarlamaları gerekir. öbür türlü hem gereksiz bir konu hem de sinir bozucu bir üslup; bu ikisi yan yana geldiğinde gerçekten de çekilmez oluyor. birinden biri olsun en azından.
concon diye tabir edilen mahalle serserilerine aşık olmak takıntılı kadınların genel mottosu. nerede bir at hırsızı varsa efendi adama tercih et, hatta onun günahlarını efendi adama fatura et ama bu cümleyi kurmaktan da geri durma... güzelmiş ya... işin aslı hem erkeğin hem de kadının iyisi ve kötüsü vardır, maharet kime bulaşıp bulaşmamak gerektiğini bilmekten geçiyor.
kişinin kendisini bilmesi, öz farkındalık ve içe bakış oluşturmasıdır. kendini tanıyan insan başkalarının söylediklerine göre yaşamaz, kimsenin övgüsüne ya da yergisine göre tutum değiştirmez, neye ihtiyacı olup olmadığını bir başkasına sormaz.
önce kendini tanımak ile başlar.
misafirlikte tuvalete girme sendromu ile paralel olarak çok samimi olunmayan kişiler ile beraber iken ya da yeni başlayan bir ilişkide sevgili ile birlikteyken yaşanılan utangaçlık hali. saçma bir utanma durumudur çünkü utanılan kişi dahil olmak üzere herkes sıçıp işiyordur nihayetinde ve dışkıyı içeride tutmak sağlığa zararlıdır.
(bkz: tuvalete gitmeye utanmak)
(bkz: imparatorluk moru)
antik dönem roma imparatorluğu'ndan doğu roma imparatorluğu'nun sonuna kadar soyluluğun simgesi olan renk. roma'da imparatorlar ve yakınları dışında kimse mor rengini kullanamazdı.
(bkz: imparatorluk moru)
karşıdaki kişiye "uyanıksın ama ben bunun farkındayım" demektir.
her ne kadar aynı anlam bir sürü başlığı tanımlayabilse de yazılan anlamın sığ olması ile alakalı olabilen durum. yani kalkıp elma, armut, muz başlıklarına "bir meyvedir" yazabiliriz ve bu yazımlar teknik olarak anlamdır ancak okuyana bir şey katmamaktadır. e 3 yaşındaki çocuk da biliyor değil mi bunların meyve olduğunu... gibi...
(bkz: azıcık ucundan)
sünnet olan çocukları sakinleştirmek için söylenen cümle. o acı ile pek fazla işe yaramıyor ama en azından yumurtanın sarısı gitti pipinin yarısı demekten iyidir.
sünnet olan erkek çocuğunu eğlendirmek için söylenen insafsız tekerleme. ulan insan orada çektiği acıyı unutur da yarısı telef olduğu için kafayı yer. azıcık ucundan demek neyinize yetmiyor?
(bkz: patates cipser)
tüketim toplumuna giydirme yapan bir söz.
utanılması, yerin dibine geçilmesi gerekirken büyük bir cehaletin sonucu olarak övünülen söylem. istanbul'da yapılan yeni adalet saraylarının inşaat önlerine bu yazıları asmışlardı bir dönem.
insan sormaz mı "neden en büyük adalet sarayı 1.5 milyar nüfuslu çin'de, 1 milyarı aşkın hindistan'da değil de bizde yükseliyor" diye... bu yükselişin değil de çöküşün vesikası değil mi aslında?...
"biz insanları eğitemiyoruz, topluma yararlı insanlar haline getiremiyoruz ve bundan dolayı bir sürü suçlu üretiyoruz ve bu yüzden bize küçük adalet sarayları yetmiyor"un itirafı değil mi bu?... neden avrupa ile yarış okulda, bilimde, kütüphanede ya da spor olanaklarında değil de adalet sarayı konusunda oluyor?
belki de avrupa'nın bu kadar büyük adalet saraylarına ihtiyacı yoktur? belki de bazı ülkelerde demokrasi ve özgürlük biraz daha gelişmiştir ve kanunlar suçlu yaratmıyordur?... mesela yani...
insan sormaz mı "neden en büyük adalet sarayı 1.5 milyar nüfuslu çin'de, 1 milyarı aşkın hindistan'da değil de bizde yükseliyor" diye... bu yükselişin değil de çöküşün vesikası değil mi aslında?...
"biz insanları eğitemiyoruz, topluma yararlı insanlar haline getiremiyoruz ve bundan dolayı bir sürü suçlu üretiyoruz ve bu yüzden bize küçük adalet sarayları yetmiyor"un itirafı değil mi bu?... neden avrupa ile yarış okulda, bilimde, kütüphanede ya da spor olanaklarında değil de adalet sarayı konusunda oluyor?
belki de avrupa'nın bu kadar büyük adalet saraylarına ihtiyacı yoktur? belki de bazı ülkelerde demokrasi ve özgürlük biraz daha gelişmiştir ve kanunlar suçlu yaratmıyordur?... mesela yani...