confessions

benden yazar olmaz

- Admin -

  1. toplam entry 25738
  2. takipçi 3
  3. puan 301369

iç savaşın futbolla başlaması

benden yazar olmaz
dünya üzerinde örnekleri olan mesele.

yugoslavya'daki bölünme süreci ne zaman başladı hatırlar mısınız?
çoğunuz hatırlamaz. 13 mayıs 1990 yılında oynanan dinamo zagreb-kızılyıldız maçıyla. yugoslavya dış tahriklerin de etkisiyle zaten barut fıçısıydı ama bölünme o maçla başladı. hırvat dinamo zagreb ile sırp kızılyıldız o zamanki yugoslav liginde karşı karşıya geldiler. maçta olaylar çıktı. şimdi o iki takım, iki farklı ülkenin liginde oynuyorlar.

tek örnek örnek değildir diyebilirsiniz.
alın o zaman ikincisini.
yanlış hatırlamıyorsam yıl 1992. çekoslovakya-romanya maçı. o zaman da çekoslovakya tek ülke. maç öncesi seremonide çekoslovakya milli marşı çalıyor ama aslında çek marşı. marş bitince tribünden bir grup bu kez slovakya milli marşını söylemeye başlıyor. futbolculardan slovak olanlar saygı duruşunu bozmayıp marşı söylüyorlar. tribünlerde olaylar çıkıyor. inanmayan ahmet çakar'a sorsun; çünkü maçın hakemi oydu.
sonrasını biliyorsunuz. şimdi slovakya milli takımı ayrı, çek milli takımı ayrı. hep söylenir ya "futbol asla sadece futbol değildir" diye. futbol, bölünmenin en kolay başladığı yerdir.
kendini milliyetçi zannedip, pkk'dan beter bölücü olanların haberi olsun.

arz talep meselesi

benden yazar olmaz
bazı arzların neden olduğunu sorgulayan kişilere kahvehane ağzıyla verilen cevap.

yok, bazı insanlar bunu istiyormuş da yine bazı insanlar da bunu keşfederek durumu değerlendiriyormuş da... ulan, adam kim olduğunu bilmiyor, aslında istemediği şeyler ona bir şekilde istettiriliyor... yahu ne anlatıyorum ben.

kawasaki hastalığı

benden yazar olmaz
Tomisaku Kawasaki adındaki bir japon tıp uzmanı tarafından ilk kez 1967 yılında varlığından bahsedilen hastalık.

kalıtsal bir hastalık olmamakla birlikte yatkınlık sonucu ortaya çıktığı zannedilmektedir. çocuklarda görülen bir hastalık olmakla birlikte huysuzluk, ateş, gözlerde kızarıklık ve deri döküntüsü gibi belirtileri vardır.

askeriye yemekhanesi

benden yazar olmaz
askerliğin en ilginç alanlarından biridir.

tanrımıza hamdolsun/allahımıza hamdolsun polemikleri, yahu arkadaş hele o dikkaaat diye bağıran emir eri, nöbetçi subayın o duayı okutması, herkesin sadece kendi bölüğüne ayrılan alanda yemek yeme zorunluluğu... sahi, ne yaşadık öyle...

çamaşır makinesini izlemek

benden yazar olmaz
akla tweety'nin eline gemi resmi alarak slyvester'ın başını döndürmesi diyalogunu getiren mevzu.

nasıl bir rehabilitasyon bu kadeşim? fi tarihi insanları ırmağa, denize ya da ormana bakarak rahatlarmış biz de bu makinenin kurbanı olmuşuz böylesine. dönüyor da dönüyor a.k. hayır, bakması da zevkli sanırım. karar verdim bütün elbiselerimi kirletip bu edimin vaktini kısaltacağım.

yemek yapan erkek

benden yazar olmaz
istisnaları olsa da 'yapan'dan ziyade 'yapmaya çalışan' erkektir.

efendim, bildiğiniz üzere biz erkek milleti dağınık bir milletizdir ve bu dağınıklığımızı da giriştiğimiz her işe bulaştırırız. diğerlerini bilmiyorum ama ben mutfağa bir bardak su içmeye girdiğimde bile mutfak savaş alanına dönüyor. bundan dolayı mutfakta yürürken bile parmaklarımın ucunda adım atarım. aksi takdirde annem sopayla kovalar beni. zaten annem babama kızıp anneannemlere göç ettiğinde param varsa yemeği dışarıdan söylerdim. yoksa açlıktan ölsem bile buzdolabının kapısını aralamam. siz "öğrenilmiş güçsüzlük" nedir bilir misiniz? açlıktan ölürüm o buzdolabının kapağını açmam yani diyorum. feminist arkadaşlar da boşuna zıplamasın oradan. siz erkekler tarafından ne kadar ezildiyseniz biz de kadınlar tarafından bu kadar ezildik işte. hadi gelin madem şurada anlaşalım: biz sizi çok ezdik ve sizi mutfaktan çıkarmadığımız için siz olmayınca bizim hayatımız felç oluyor. tamam, sosyolojik açıklama yapmaya da gerek yok. zira annem üst kattaki komşuya çay börek yemeye gitti ve ben babamla aç aç oturuyorum. çok isteyen varsa bana gelip yemek yapabilir yoksa laga luga yapmanın anlamı yok. adresi veriyorum: selim paşa cad...

başkası için kendin olmaktan vazgeçmek

benden yazar olmaz
sapla samanı karıştırdığımız olgulardan biri.

durun, öyle hemen"ben asla başkası için değişmem", "beni sevecekse böyle sevsin" diye zıplamasın kimse; anlatacağım...

fi tarihinde çok sevdiğim iki dostla okul kantininde oturmaktayız. bu kişilerden birini aylardır kaybetmiş ve tüm arama kurtarma çalışmalarına rağmen sinyal alamıyor durumdayız. çünkü eleman edebiyat fakültesi'nde okuyan bir kıza feci halde aşık. kızın ismini hatırlamıyorum ama sabahtan akşama kadar kızın ismiyle yatıp kızın ismiyle kalkıyoruz. "git tanış" diyoruz "yapmam" diyor, "tanıştıralım" diyoruz o da yemiyor... bilirsiniz, böyle durumlar içki sofrasına kafadan yansıdığından; sabah yengenin ismiyle kalkıyoruz ama bazı geceler uyuyamadığımız da oluyor.
ama aşk bu, hepimizin başına geldi ve geliyor; ezelden beri dalga geçmeyip saygı duyduğumuz nadir konulardan biri...

masadaki diğer kadim dost dayanamadı ve sordu.
- x, koçum?
- ne?
- bu kız hakkında bir şeyler biliyor musun?
- ne gibi şeyler?
- yani özel zevkler, ilgi alanları gibi?...
- evet.
- mesela?
- okulun tiyatro kulubüne gidiyor hacı.

bu cümle üzerine arkadaş sigarasından uzun bir fırt çekti -keza kapalı alanlarda sigara içmek serbestti o zaman, o kadar eski yani- ve bilgece bir eda ile şunu dedi...
- güzel...
- abi nesi güzel?
- bak şimdi. hemen bu akşam kitapçıya gidip shakesphare, hamlet, hatta boş ver direk "tiyatro sanatına giriş" gibi kitaplar alıyorsun.
- eeeee?
- sonra... yarın öğle tatilinde gidip edebiyat fakültesi'nin kantininde kızın yanındaki masaya oturup bu kitapları okumaya başlıyorsun. hatta senin bundan sonraki olayın tiyatro. neymiş olayın: tiyatro! hayatın tiyatro senin!... 1 hafta içinde kız sana kesin bir şeyler sorar, emin ol bundan ve tanışırsınız.
- yok abi olmaz!
- lan oğlum nesi olmaz aylardır kafa beyin bırakmadın bizde. yapacaksın a.k. bal gibi de olur!
- ben başkası için değişemem abi.
- dostum başlatma şimdi! sen yarın bu kız ile sevgili olursan gidip onu her akşam tiyatro çalışmalarından almayacak mısın?
- alacağım.
- yenge oyunlara çalışırken tüm replikleri senin yanında tekrar etmeyecek mi? hatta arada rol denemelerini seninle yapmayacak mı?
- eee, şey...yapacak.
- ve sen onun tüm oyunlarını en ön koltuktan izlemeye gitmeyecek misin? oyun bitiminde deli gibi alkışlamayacak mısın?
- evet alkışlayacağım...
- bak işte ne güzel, demek ki ilişki denilen şey paylaşım demekmiş ve insanı değiştiriyormuş. ben sana direk yolu kısaltalım, sürünme diyorum!... paşa gönlün bilir.
- ...?

hayretle izlediğim bu sohbete sadece şunu ekleyebildim:
- adam haklı lan...

sonuç: bu arkadaş sohbette geçenleri aynen hayata döktü ve şu an evli, iki de çocuğu var.

anaokulu aşkı

benden yazar olmaz
her daim garip bir sempati ile anımsanan aşktır.

her şey "özgecan seni kaçırayım mı?" dememle başladı. özgecan da "kaçır..." dedi utangaç bir üslupla... bahar havasıydı, aylardan mayıs olabilir, öyle anımsıyorum... kızı eve götürürken yolda dünyanın kralıydım sanki. evet, bir süper kahramandım ben çünkü aylardır utangaç utangaç bakındığım özgecan'ın elinden tutmuş o'nu kaçırıyordum. o yaşta kız kaçırmıştım oğlum boru mu? son derece ciddi bir adam edası ile kapıyı çaldım ve anneme "anne ben özgecan'ı kaçırdım" dedim. annem ise beni yıkmakta geç kalmadı...
"hadi oğlum, özgecan'ı evine geri götür"...
o an o süper kahraman gitti, yerine bildiğiniz cüce gibi bir çocuk geldi. masumlaşmıştım. anneme sadece şunu diyebildim "peki anne"...
özgecan şimdi nasıl bir kız olmuştur, belki de evlenmiştir bunu da bilmiyorum.

80'li yılların ortalarıydı; 1985'ti galiba. pink floyd'un dark side of the moon albümündeki o çocukluğa geri dönüşün halet-i ruhuyesi kapladı şimdi içimi. kara şimşek izliyorduk, sovyetler birliği daha yıkılmamıştı. gorbaçov çıkıyordu her akşam televizyona. geceleri isak kuşları ötüyordu bahar akşamlarında.
susurluk'ta evimizde, küçük bir kuş kadar hürdüm; ben özgecan'ı kaçırırken...
biz büyüdük, ve kirlendi dünya. ama bak şimdi, şimdi ama bak...

sevgilinin fal bakması

benden yazar olmaz
iki ucu boklu değneğe doğru yapılan bir yolculuktur.

kesin o faldan bir kız çıkacak ve "kim bu kız" yoklaması yapılacaktır. siz siz olun sakın sevgilinize fal batırmayın; o faldan başka kız çıkar, ihanet çıkar, kim bu sarı saçlı çıkar...
28 /
dubai vize izmir masaj izmir masaj salonu