confessions

benden yazar olmaz

- Admin -

  1. toplam entry 25738
  2. takipçi 3
  3. puan 301369

grup çalışması

benden yazar olmaz
çalışmadan çok çatışmaya dönüşen saçmalıktır.

üniversite sıralarında 4 sene boyunca tek kelime muhabbet etmediğiniz 4 insan, hocanın -koca ovada sıçacak yeri bulmak mevzusunda olduğu gibi- itina ile bir araya getirilir. haftada en az 3 gün ve 3'er saat bu insanlarla ortak bir mekanda bulunmaya başlarsınız. daha ilk ay bitmeden gerilim hat safhaya çıkar. grup içi kulisler başlar. 2 kişi diğer 2 kişiye cephe alır ya da 1 kişi diğer 3 kişi tarafından dışlanır. dönemin sonunda herkes barut fıçısı gibidir. zaten bu kişiler okul bittikten sonra biribirilerini yolda görseler yollarını değiştirirler. ben mütemadiyen değiştiriyorum şahsen.

tha fall

benden yazar olmaz
son sahnelerde ortaya koyulan karakterler arası bilinçaltı savaşı (hayata dair umutları tükenmiş genç bir adam ve hayata yeni başlayan kız çocuğunun yaşam sevinci arasındaki gerilim) ve bu savaşı yansıtma başarısı ile izleyiciyi koltuğa zamklayan film.

sonuç ise tam da olması gerektiği gibi: adamın anlattığı masala müdahale eden kızın katkıları ile hem adamın hem de kızın kaybettikleri, yine hem adamın hem de kızın kazandığı ilginç bir karakter savaşı.

"babam ölmesin", "babam ölmesin", "babam ölmesin"...
izleyici: "bu film bitsin", "bu film bitsin", "bu film bitsin"...

film gibi rüya görmek

benden yazar olmaz
eğer bir iletişimci iseniz o rüyayı film olarak çekmek istemeniz ya da rüyada geçen bazı sahneleri çekmek istemenizle sonuçlanır.

arkadaşlar "iyi ama bu ne diyecek?" olur ama siz diyemezsiniz ki "olm ben bilinçaltı kasıyorum" diye.

ekolojik tarım

benden yazar olmaz
alerjiye neden olduğu söylenen tarımsal üretim.

elbette ki bu kadar uzaklaşırsak doğamızdan, öyle şak diye doğasına dönen insana da bir haller olur tabi. apartman dairesinde yaşayan insanın ormana geziye çıktığında yaşadığı oksijen çarpması gibi bir şey olsa gerek bu da...
aba altından "hormonlu gıda iyi, siz takılın böyle" denmek mi isteniyor anlamak mümkün değil ama kanser ve alerji arasında bir tercih yapmak gerekirse...

21. yüzyılda romantizm

benden yazar olmaz
geçici duygu yanılsamasıdır... savaşların gölgesinde aşktır...

aşarılı, güçlü ve mutlu olmanın tüketime indirgendiği çağın romantizmi: çağın kendisi gibi egonun ne kadar kısa zamanda tatmin edilip edilmediği mevzusuna dönüşmüştür. 21. yüzyılın insanı yalnızdır. facebook'ta 100'lerce arkadaşı vardır ama mesleğinden, sınav notlarından ya da geyik yapmaktan öte bir şeyler paylaşabileceği kimsesi yoktur. güneşin doğuşunu, alacakaranlığın huşusunu, çiçeğin kokusunu, çocuğun neşesini unutmuş olduğu halde sorduğunda "mutluyum", "iyiyim sen nasılsın?" cevabını verebilen insandır. çünkü farkında olarak ya da olmadan kanıksamıştır mevcut durumu. yalandan gocunmayan, yalanın gerçeklik olmasına alışmış, hayatı kendisine evriltmekten vazgeçmiş bir halde köşe kapmaca oynamaktadır hayatla.

tüm bunlardan geriye kalan: ego tatmin olmadan önce anlam verilen ve değer biçilen şeyler-buna döküldüğü an buharlaşan göz yaşları da dahildir-in , ego tatmin edildikten hemen sonra birer birer sorgulanır hale gelmesidir. mükemmeliyetçiliği saplantı haline getirmiş olan insan zihni, hali hazırda 4 4'lük olmayan beşerde kusur arama operasyonlarına girişir olmuştur.

sonuç: sado mazo duygu yanılsamaları, eş dost sohbetlerinde ya da şu an yapmakta olduğum gibi, sanal ortamlarda dert yanarak sağaltım yaşamak olmuştur.

skmişim ben bu yüzyılı da romantizmini de afedersiniz.

--- ---
bugünlerde…
mallarımız arttı, keyfimiz azaldı.
daha büyük evlerde kalıyoruz, daha küçük ailelerde yaşıyoruz.
konforumuz arttı, zamanımız daraldı.
diplomamız bol, sağduyumuz az.
uzmanlıklar arttı, sıkıntılar çoğaldı.
ilaçlar peynir ekmek gibi, hastalıklar arttı.
sorumsuzca para harcıyoruz, az gülüyoruz.
trafikte çok hızlıyız, çabuk parlıyoruz.
akşam geç yatıyor, sabah yorgun uyanıyoruz.
az kitap okuyor, çok tv izliyoruz, çok konuşuyoruz, az gönül veriyoruz ve çok fazla yalan söylüyoruz.
varlığımız artırdık, değerlerimizi yitirdik.
para kazanmayı öğrendik, yuva kurmayı beceremedik.
hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık.
aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz, komşuya geçmek için karşıya geçemiyoruz.
uzaya ulaştık, ruhun derinliklerine ulaşamıyoruz.
havayı temizledik, ruhları kirlettik, temizleyemiyoruz.
atomu parçaladık, önyargıları yıkamadık.
daha çok plan yapıyoruz, daha az sonuç alıyoruz.
acele etmeyi öğrendik, sabırlı olmayı asla.
gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı.
tanıdıklar çoğaldı, dostlar eksildi.
çabalar arttı, mutluluklar azaldı.
bilgisayar ağları kuruyoruz, bilgi otoyolları inşa ediyoruz, kendi aramızdaki iletişimde zorlanıyoruz.
“dünya barışı” der, silahlanırız!
daha mutlu olmak için “somurtarak” çalışırız bugünlerde.
eve çift maaşın girdiği, çiftlerin boşandığı…
güzel evlerin yuva olmadığı…
kısa seyahatlerin, kâğıt mendil gibi ilişkilerin… yıka çık gönüllerin…
kilo kilo dertlerin ve her derde deva vitaminlerin…
vitrinlerin dolu, gönüllerin boş olduğu günlerde yaşıyoruz!
bugünlerde...
--- ----

30 yaş bunalımı

benden yazar olmaz
bunalımdan ziyade durgunluktur. kişiden kişiye, hayata olan yaklaşımdan yaklaşıma değişir sonuçta ama evet var böyle bir nane, siz kendinizi ne kadar az sınırlayan bir insan olursanız olun, kalıplarla aranız ne kadar az olursa olsun... bir şekilde tadıyorsunuz bunu işte.

misal ben tüm hayatım boyunca hoplayıp zıpladım. halen daha son derece enerjik bir kimse olduğumu düşünürüm. nah bu saatte "gel halı saha yapalım" deseniz bir dakika durmam emin olun ama yaş 30 olunca bir şekilde durup düşünmeye başlıyor insan... "kaç yaşındasın?" sorusuna verdiğiniz cevabın başında "3" sayısı var bir kere... bazen yolda yürürken siz de kendi kendinize "lan 30 olduk a.k ii mi " demeye ve şaşırmaya başlıyorsunuz... kuşak çatışmasını da hisseder oluyorsunuz içten içe. misal bizim zamanımızda aykırılığın sembolü olan walkman/postal/uzun saç/siyah giyim dörtlüsü şimdilerde yerini başka şeylere bırakmış durumda. bu sebepten ötürü gençlerin takıldığı bir mekana gidip oturduğunuzda bir şeyler sırıtıyor üzerinizde. e bu yaştan sonra da kendimi south park'a veremem ki, teenage değilim bir kere. öte yandan hangi arkadaşımı arasam evli ve çalışıyor artık.

sonuç olarak, büyüdüğünüzü yüzünüze vuran bir yaştır 30; kafayı kumdan çıkarıp geleceğiniz hakkında geç olmadan sağlıklı bir karar vermeniz ve o kararın doğrultusunda bir şeyler yapmanız için son demler.

kişinin kendi düşündüklerini herkesin düşündüğünü sanması

benden yazar olmaz
her düşündüğünü herkesin düşünemediğini düşünmek` ya da `bazı düşündüklerini herkesin düşünemediğini düşünmek` gibi bir karşıt önermesi ile bireysel ya da toplumsal olaylara karşı takındığımız tavırlara yön veren perspektifimizdir.

bu karşıtlar, zihinde öylesine dipsiz bir çıkmaz sokağa varır ki kişi bir noktadan sonra "ben ya delirdim ya da durum gerçekten paralel evrenler(birbirinden farklı insanlar) içerisinde tuhaf bir paradoksallık arz ediyor" demeye varır.
gelin bu önermeleri hep birlikte inceleyelim(mübarek ders işliyoruz):

a) "her düşündüğünü herkesin düşünebildiğini düşünen insan" kendisi ile başkaları arasındaki farkı göremez. göremez, çünkü ona göre herkes onunla aynı şeyleri düşündüğü için o herkesle aynıdır ve bundan ötürü yaşadığı düzlemde kendini bir birey olarak konumlandıramaz. ona göre herkes kendisi gibidir. bu kişi, beklemediği bir tepki ile karşılaştığında kolayca kırılan ve alınan bir kimse olur. "nasıl olur da arkadaşı onun düşündüğü gibi düşünememiştir?"... işin aslı dünyada 6 milyar insan var ise 6 milyar mikro evren vardır ve bundan ötürü insanlar arasında fikirsel ayrışmaların yaşanması son derece doğaldır. bu kişi hayatına giren insanları ve kendini suçlar, günden güne kendi içine kapanır...

b) "her düşündüğünü ya da bazı düşündüklerini herkesin düşünemediğini düşünen insan" da ise durum biraz daha farklıdır. garip bir narsistlik kaplar bünyeyi. içten içe "ben çok zekiyim ulan" triplerine girilir. kişi kendi düşüncelerinin inanılmaz yaratıcı ve farklı olduğuna inanmaya başlar ve buna paralel olarak kimseye kulak asmaz olur. bir mecliste fikirlerini açıklayacak olduğunda insanlardan "e bunu biz de biliyoruz" cevabını alınca şaşkınlık gösterir... aslında zekidir bu kişi. salt varolan zihinsel potansiyelin -manipüle edici dış etkenlerin de katkısıyla- çarpıklaşmaya başlamasının nihai sonucunda çizginin dışına çıkmıştır.

(* önemli not: kişi bu ikisini aynı anda ve bunlardan birini daha baskın yaşıyor olabilir.)

sonuç olarak: ister "herkesin bizim gibi düşündüğüne" ister "hiçkimsenin bizim gibi düşünmediğine" inanalım, öyle ya da böyle, başımız dertten kurtulacak gibi değil. aslında normal olan: kişilerarası ilişkilerde ortak akıl(aklıyla ikna edenin dediği olur)da uzlaşmaya yönelik tartışmacı bir denge kurulması gerektiğidir ama çocukluğumuzdan bu yana, bir sürü insanın hayatımıza girip çıktığı, girip çıkarken de izler bıraktığı bir hayatta bu dengeyi kurmak, ötesinde sağlıklı bir zihin taşımak ve bunu işletmek, göründüğü kadar kolay değildir.

işin özü:
insan ırkı olarak son derece anormalleşmiş varlıklarız,
ne zaman ne yapacağımız pek belli olmuyor.

o halde, biraz deli olun a.k.
bu kadar akıllı olduk da ne oldu?
sırf akıllı olmak uğruna, daha fazla delirmedik mi?

"delirmekten korkmanın kendisi en büyük deliliktir" (zen deyişi)

------
düşündüğünüz,
söylemek istediğiniz,
söylediğinizi sandığınız,
söylediğiniz,
karşınızdakinin duymak istediği,
duyduğu,
anlamak istediği,
anladığını sandığı,
anladığı

arasında farklar vardır.
dolayısıyla, insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal vardır.

sylviane herpin

hamamda ilk gözyaşları

benden yazar olmaz
insanın tanımlanamayan bir hüzün, huzur ve sakinlik hissine büründüren eser.

sanki bahar gibi, baharda çıkılan otobüs yolculuğunda pencereden görülen filizlenmiş ağaçların üzerinde düşen yağmur damlalarının ardından güneşin doğması; onca savaşı geride bırakıp yeniden doğmak ama ellerin bomboş olması, verecek kimsenin yanında olmaması gibi... bir anda huzurlanmak ama yalnızlıktan dolayı huzurun buruklaşmaya başlaması gibi...
20'li yaşların başlangıcı gibi... içinde bulunulan ilk arkadaş ortamı gibi.

kankalarla topluca içilen ilk alkol,
deniz kenarında ufka atılan ilk derin gençlik bakışları,
evinin sokağının hanımeli kokması,
gecenin deniz kokması
ve kot ceketi sırtlayıp sabaha karşı güneş doğarken kendini kumsalda bulmak gibi...
gibi... gibi... gibi...
kirlenmek gibi...
arınmak gibi...
bulmak, dokunmak istemek, dokunamamak gibi...
'mutlu olmaya hakkımız yok mu ulan' demek gibi...
gözyaşları...
ılık, huzurlu gibi... soğuk, acılı gibi...
hem senle hem sensiz gibi...

büyüdüm, ama küçüldüm gibi...
küçüldüm, ama büyüdüm gibi...
gibi... gibi... gibi...
yalvarırım beni öldür, yeter ki yanımda ol gibi...

carpe diem'e ağıt gibi...
carpe diem'in ağıdı gibi...

nisan yağmurunu yemiş astfaltta ilerlerken
sağa sola su sıçratan kamyonun çıkardığı ses gibi...

abbas rakı

benden yazar olmaz
bir zamanlar piyasada dolanmış olan rakı.

futbol tabiri ile anadolu aslanı olmaya namzet rakı adı. tamam, girişim ile dalga geçmiyoruz ama kardeşim insan rakının ismini koyarken de şöyle bir iki kere düşünür be.

beden eğitimi dersinde çöp toplamak

benden yazar olmaz
"buraları temizleyin size futbol sahası açacağız" diyen müdürün gazıyla okul tarlasındaki tüm taşları toplayan öğrencinin avucunu yalamasıdır. müdürün kulaklarının çınlaması mevzusu ise bilimsel ispatı olmayan metafiziksel bir önermedir.
ha çınlayacaksa diyeyim: a.k fikret hoca.

volatilite

benden yazar olmaz
bir ürünün, para biriminin ya da emtianın değer seyrindeki oynaklık ve tutarsızlıktır.

belirsizliğin artması volatilitede yüksekliğe, düşmesi ise Volatilitede azalmaya neden olur.

nomophobia

benden yazar olmaz
mobil telefon kullanımının insan beynine etkileri ve zihne değişimi sonucu yaşanan psikolojik hastalık.

Özetlemek gerekirse: kişinin telefonuna ulaşamadığı zamanlarda yaşadığı kaygı ve korku.

kavşağa sağ şeritten girip sola dönmek

benden yazar olmaz
trafikte insanı çileden çıkaran bir iştir.

3 şeritli kavşağın en sağında olup yeşil ışık yandıktan sonra sinyal ile el ile işaret yapıp sola dönmek nedir? senin acelen olabilir ama senin acelen var diye 30 kişiyi yolundan etme hakkını kim sana veriyor. trafikle ilgili yazılıp çizilebilecek çok şey var şimdilik bunlarla yetiniyorum.

acemi bayan şoför

benden yazar olmaz
istanbul beylikdüzü semalarında uçuşa geçen 68 yaşındaki bir teyzemizin arabasının arkasına astığı ilginç pankart.

ve devam etmiş: "lütfen kornaya basmayınız". teyzecim acemisin anladık ama acemi olman demek sana trafikte her istediğini yapma hakkı vermiyor. yani kavşağa sağ şeritten girip sola dönmek işini yaparsan ben affetmek acıklı acıklı basarım o kornaya hatta çarpmadığıma dua etmelisin.

doldur boşalt

benden yazar olmaz
askerliği yapmış olan her er bünyenin bildiği mesele.

ulan zaten elimize boş tüfek veriyorlardı bir de üzerine nöbete her gitmeden o tüfeğe doldur boşalt yaptırıyorlardı. böyle de travmatik bir oyundu her gün oynadığımız.
29 /
dubai vize izmir masaj izmir masaj salonu