1943 doğumlu italyan asıllı amerikalı yönetmen. amerikan yeni dalga akımının önemli temsilcilerindendir. 2007 yılında köstebek adlı filmiyle en iyi yönetmen oskarını kazanmıştır.
cahit sitki taranci'nin kaybedilen ve yakalanmayan bosluklari bir isyanla tercüme ettiği şiirdir;
her gece mi bu uykusuzluk!
hele saatin tıkırtısı!
ya karasinek düşünceler!
çıldıracağım bu gidişle;
yatak değil sanki cehennem.
deliksiz bir uykuysa vaadin,
günün dolmuş veya dolmamış,
gençliğime filan bakmadan,
derhal gelebilirsin ölüm;
kapı açıktır, lamba sönük.
her gece mi bu uykusuzluk!
hele saatin tıkırtısı!
ya karasinek düşünceler!
çıldıracağım bu gidişle;
yatak değil sanki cehennem.
deliksiz bir uykuysa vaadin,
günün dolmuş veya dolmamış,
gençliğime filan bakmadan,
derhal gelebilirsin ölüm;
kapı açıktır, lamba sönük.
her şey güzel olacak filminin fevkalade parçasıdır;
bu ne biçim hikaye böyle
hasta mısın nesin bana söyle
gel gidelim güneylere
yenilenip dinlenmeye
deliyim ben aslında
senin gibisini sevmekle deli
başarısız olduysan oldun
yıkma kendini zaten yorgunsun
ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin
ya vazgeçer unutursun
ya da yolun açık olsun, hadi
bu felek kimine kavun
kimine kelek yedirdi
sevinip de şımarınca
sana derhal bildirildi tabi
nerde hani o canım gözler
hani nerde verdiğin sözler
boğuldum ben gözyaşına
elimi tutan el nerde
sorarım kendi kendime
elimi tutan el nerde hani?
bu ne biçim hikaye böyle
hasta mısın nesin bana söyle
gel gidelim güneylere
yenilenip dinlenmeye
deliyim ben aslında
senin gibisini sevmekle deli
başarısız olduysan oldun
yıkma kendini zaten yorgunsun
ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin
ya vazgeçer unutursun
ya da yolun açık olsun, hadi
bu felek kimine kavun
kimine kelek yedirdi
sevinip de şımarınca
sana derhal bildirildi tabi
nerde hani o canım gözler
hani nerde verdiğin sözler
boğuldum ben gözyaşına
elimi tutan el nerde
sorarım kendi kendime
elimi tutan el nerde hani?
ayn rand (2 şubat 1905 - 6 mart 1982, ilk adı alissa zinovievna rosenbaum), kurduğu objektivizm felsefesi ve yazdığı yaşamak istiyorum (we the living), ben (anthem), hayatın kaynağı (the fountainhead) ve atlas silkindi (atlas shrugged) kitapları ve objektivizm felsefesiyle tanınan düşünür-yazar.
felsefesi ve kitapları kendi bireycilik, rasyonel bencillik ve kapitalizm mefhumlarını vurgular. devletin özgür bir toplumda yasal ama minimal bir role sahip olduğuna inanan rand, bir anarşist değil ama bir minarşist'tir. (bu tanımı kendi kullanmamıştır.)
romanları kendisine özgü oluşturduğu bir kahramanın tanıtımını merkez alır, kahraman kendi yeteneği özgünlüğü ve bağımsızlığı yüzünden toplumla çatışır, ama bu çatışmalar onun hataları yüzünden değil, rasyonel davrandığı ve yürekten gelen bir şekilde kendi çıkarı için çalıştığı için olur. rand'a göre rasyonel düşünen akıllar için çatışma söz konusu değildir. kahraman yine de idealleri doğrultusunda devam eder. rand bu kahramanı ideal insan olarak görür ve literatürünün bu tip insanlar için bir tanıtım yeri olmasını amaç edinir.
o'na göre,
* insan değerlerini ve hareketlerini mantık kullanarak seçmelidir,
* bireylerin kendilerini başkaları için feda etmeden ve aynısını başkalarından beklemeden kendi amaçları için yaşamaya hakları vardır,
* kimsenin bir başkasının haklarına güç kullanarak tecavüz etmeye ya da güç kullanarak ona kendi fikirlerini empoze etmeye hakkı yoktur.
ayn rand rusya'da saint petersburg'da doğdu. yahudi bir ailenin üç kızının en büyüğü idi. ailesi agnostik ve dine karşı ilgisizdi. küçük yaşlarından itibaren edebiyat ve sinemaya ilgi duydu. yedi yaşındayken hikayeler ve oyunlar yazmaya başladı. annesi ona fransızca öğretme görevini üstlendi ve çocuklar için hikayelerin bulunduğu bir dergiye abone oldu. bu dergilerde rand ilk çocukluk kahramanını buldu: rudyard kipling tarzı bir hikaye olan gizemli vadi'de yerli bir subay, cyrus paltons.
gençlik yılları boyunca sir walter scott, alexandre dumas ve diğer romantik yazarların kitaplarını okudu ve genel olarak romantizm akımına karşı tutkulu bir sevgi besledi. 13 yaşında victor hugo'yu keşfetti ve romanlarına aşık oldu. sonraki yıllarda rand onu en sevdiği, dünya edebiyatının en büyük roman yazarı olarak adlandırmıştır.
petrograt üniversitesi'nde felsefe ve tarih okudu. üniversite yıllarında yaptığı en büyük keşifler edmond rostand, friedrich schiller ve fyodor dostoevsky oldu. rostand'a zengin, romantik hayal gücü, schiller'e de büyük, kahramansı etkisi yüzünden hayranlık besledi. dostoevsky'e kurduğu drama ve yaptığı derin ahlaki analizler yüzünden hayrandı, ama felsefesine ve hayat anlayışına derinden karşıydı.
kısa öyküler ve oyunlar yazmaya devam etti, ve yoğun bir şekilde anti-sovyet fikirler içeren düzensiz bir günlük tuttu. nietzsche ile de tanıştı, zerdüşt böyle diyordu'daki kahramanca ve özgür adamı yüceltişini beğendi, ama aynı zamanda felsefesine romanlarının önsöz kısmında haşince eleştirecek kadar karşı oldu.
rand'ı açık ara en çok etkileyen isim özellike mantık adlı eseriyle aristotales'tir, onu gelmiş geçmiş en büyük filozof olarak gördü ve sonradan etkilendiği tek filozof olduğunu söyledi.
sonradan 1924'te devlet sinema sanatları enstitüsüne girdi ama 1925'te kendisine amerika'daki akrabalarını ziyaret etmek için bir vize verildi. şubat 1926'da 21 yaşında abd'ye geldi ve akrabalarıyla chicago'da geçirdiği kısa bir süreden sonra bir daha hiçbir zaman sovyetler birliği'ne geri dönmemeye karar verdi. senarist olma hayali ile hollywood yollarına düştü.
sonradan ismini ayn rand olarak değiştirdi. ismini remington rand daktilosundan aldığına dair bir rivayet vardır ama o ayn rand ismini daktilo piyasaya çıkmadan önce kullanmaya başlamıştır. ayn adını finlandiyalı bir yazardan etkilenip aldığını söylemiştir. bu finlandiya-estonyalı bir yazar olan aino kallas olabilir, ama fince konuşulan ülkelerde bu isme ve varyasyonlarına sıklıkla rastlandığı için kesin olarak bilinmiyor.
başlangıçta hollywood'da bocaladı ve basit ihtiyaçlarını karşılayabilmek için tuhaf işlere girdi. ek olarak cecil b. demille'in king of kings'inde çalışırken gözüne çarpan hırslı, genç bir aktörle tanıştı, frank o'connor. ikisi 1929 yılında evlendiler. 1931 yılında rand amerikan vatandaşlığına kabul edildi.
edebi ilk başarısını 1932 yılında red pawn adlı senaryosunu universal stüdyolarına satarak yakaladı. ardından 1934'te 16 ocak gecesi (night of january 16th) adlı eserini yayımladı ve bu eser büyük ölçüde başarılı oldu. sonra 1936'da yaşamak istiyorum (we the living), 1938'de de ben (anthem) adlı romanlarını yazdı.
yaşamak istiyorum amerikalı eleştirmenlerden orta, ingiltere'de ise iyi bir tepki aldı, ama anthem tuhaf yayımlanma hikayesi yüzünden sadece ingilterede ama önemli bir beğeni kazandı. rand amerikayı o yıllarda etkisine alan kızıl dönem'e (the red decade) son derece karşıydı ve aslında anthem amerikada yayıncı bile bulamadı, ilk baskısı ingiltere'de yapılmıştır. bunun yanında, rand hala edebi üslunu tam olarak geliştirememişti ve romanları hala gelişmesini tamamlamamıştı.
roma'daki scalara film şirketi tarafından 1942'de ayn rand'ın haberi olmadan yaşamak istiyorum kitabı üzerine 2 film yapıldı: noi vivi ve addio, kira. benito mussolini yönetimindeki italyan hükümeti ikisini de sansürledi fakat anti-sovyet içeriği yüzünden yayınlanmasına izin verdi. filmler başarı kazandı ve halk çabucak filmlerin komünizm'e olduğu kadar faşizm'e de karşı olduğunu anladı, kısa süre sonra da hükümet yasaklamaya karar verdi. sonradan filmler elden geçirildi ve rand'ın onayı ile we the living adı ile 1986 yılında yayınlandı.
rand'ın profesyonel anlamda ilk büyük başarısı yazımı 7 sene süren ve 1943 yılında yayınlanan hayatın kaynağı (the fountainhead) romanı oldu. roman 12 yayıncı firma tarafından "fazla entellektüel ve amerikan düşünce tarzına karşı" olması gerekçesiyle geri çevrildi, "bu kitabı okuyacak bir kitle yok" 'tu. sonunda kitap archibald ogden'in kitabı beğenmesi ve editörlük kurulunda kabul ettirmesi sayesinde bobbs-merrill company yayınevi tarafından basıldı. ilk zorluklara rağmen hayatın kaynağı dünya çapında bir başarıya kavuşarak ayn rand'a ün ve ekonomik rahatlama getirdi.
hayatın kaynağı'nın teması "insanın ruhundaki bireycilik ve kollektivistlik"tir. beş ana karakteri konu alır. başkahraman howard roark, rand'ın idealidir, yüce ruhlu, kendi fikirlerine ve ideallerine güçlü biçimde bağlı, hiçkimsenin bir başkasının tarzını herhangi bir alanda, özellikte mimaride kopya etmemesi gerektiğini düşünen bir mimar. romandaki diğer tüm karakterler yoğunluğu değişmekle birlikte ondan değerlerinden feragat etmesini talep ederler ama o kararlılığını muhafaza eder. roark'ın ilginç bir başka yönü de, bu savaşını alışılagelmiş diğer kahramanlar gibi özgünlüğü ve dünyanın adaletsizliği ile ilgili uzun ve tutkulu monologlara girerek değil, aksine kibirli, neredeyse küçümseyici bir suskunluk ve birkaç küçük söz ile yapar.
rand'ın "magnum opus"u, en büyük eseri atlas vazgeçti'dir. (atlas shrugged) 1957 yılında yayımlanmış ve dünya çapında bir bestseller olmuştur. (kitabın adının türkçe karşılığı "atlas silkindi"'dir. dünyayı sırtında taşıyan atlas'ın artık vazgeçtiğine yapılan bir göndermedir. türkçe çevirisinde "atlas vazgeçti" ismi kullanılmıştır.) atlas vazgeçti, ayn rand'ın objektivist felsefesini en iyi ve bütün şekilde anlattığı romanıdır. kitapta yer alan şu sözleri düşüncesini özetler:
"benim felsefem, özünde, hayattaki ahlaki amacı kendi mutluluğunu olan, varlığının yegane amacı ve en yüce eseri olarak yaratıcı üretkenliğini gören kahramansı bir varlık, bir insan konseptidir."
atlas vazgeçti'nin ana teması "insan aklının toplumdaki rolü" dür. rand sanayiciyi tüm toplumlardaki en değerli organ olarak görür ve sanayicilere karşı duyulan genel kızgınlığı son derece sert bir biçimde eleştirir. bu duyguları onu amerikalı sanayicilerin greve gittiği ve dağlık bir alanda saklanmayı seçtiği bir roman yazmaya iter. toplumun sömürücü olarak gördüğü, aşağıladığı ve suçladığı bu idealist, yaratıcı insanların kaçmasıyla amerikan toplumu ve ekonomisi genel anlamda çöküşe girer. hükümet sanayi üzerindeki zaten boğucu olan kontrollerini artırarak tepki gösterir. roman her ne kadar politik bir temayı merkez almışsa da seks, müzik, tıp ve insan yetenekleri gibi birçok farklı ve kompleks meseleyi irdeler.
nathaniel branden, karısı barbara, alan greenspan ve leonard peikoff gibi başkaları ile birlikte ayn rand, felsefesini tanıtmak ve yaymak üzere objektivist hareketi başlatır.
1950'de rand new york'a taşındı ve 1951'de 19 yaşında genç bir psikoloji öğrencisi olan nathaniel branden ile tanıştı. 14 yaşındayken hayatın kaynağı'nı okuyan branden rand'ın açığa çıkan objektivist felsefesini kendisiyle tartışmaktan zevk alıyordu. branden ve bazı arkadaşları ile birlikte bir grup oluşturdular ve ileride birleşik devletler merkez bankası başkanı olacak alan greenspan'ın da katılımından faydalandılar. yıllar sonra her ikisi de evli olmasına rağmen rand ve branden'ın arkadaşlıkları romantik bir ilişkiye dönüştü. eşleri tarafından kabullenilmesine rağmen bu ilişki branden'ın önce eşinden ayrılmasına sonra da boşanmalarına sebep oldu. 60 ve 70'li yıllarda rand objektivist felsefeyi kitaplarıyla ve çeşitli üniversitelerde yaptığı konuşmalarla geliştirip yaydı. konuşmalarının çoğunu nathaniel branden'ın felsefeyi yaymak için kurduğu nathaniel branden estitüsü'nde (nbı) yaptı.
1968'de karmaşık bir dizi ayrılma-birleşmeden ve nathaniel branden'ın patrecia scott ile olan ilişkisini öğrendikten sonra hem kendisi, hem de karısı barbara branden ile olan münasebetini kesin bir şekilde bitirdi. (bu ilişki rand-branden ilişkisiyle çakışmamıştır.) rand nbı ile ilişkisini bitirdi ve "the objektivist" dergisinde yayınladığı bir mektupla branden ile olan ayrılıklarını duyurdu. birdaha biraraya gelmediler ve branden objektivist harekette bir "persona non grata" oldu.
sonradan başka ayrılıkların ve kocasının 1979'daki ölümünün de etkisiyle objektivist harekete yönelik aktiviteleri azaldı. son projelerinden biri atlas vazgeçti'nin bir televizyon uyarlamasıydı.
rand yakalandığı kanser hastalığını yendikten sonra 6 mart 1982'de kalp krizinden öldü. mezarı valhalla, new york'taki kensico mezarlığı'ndadır.
felsefesi ve kitapları kendi bireycilik, rasyonel bencillik ve kapitalizm mefhumlarını vurgular. devletin özgür bir toplumda yasal ama minimal bir role sahip olduğuna inanan rand, bir anarşist değil ama bir minarşist'tir. (bu tanımı kendi kullanmamıştır.)
romanları kendisine özgü oluşturduğu bir kahramanın tanıtımını merkez alır, kahraman kendi yeteneği özgünlüğü ve bağımsızlığı yüzünden toplumla çatışır, ama bu çatışmalar onun hataları yüzünden değil, rasyonel davrandığı ve yürekten gelen bir şekilde kendi çıkarı için çalıştığı için olur. rand'a göre rasyonel düşünen akıllar için çatışma söz konusu değildir. kahraman yine de idealleri doğrultusunda devam eder. rand bu kahramanı ideal insan olarak görür ve literatürünün bu tip insanlar için bir tanıtım yeri olmasını amaç edinir.
o'na göre,
* insan değerlerini ve hareketlerini mantık kullanarak seçmelidir,
* bireylerin kendilerini başkaları için feda etmeden ve aynısını başkalarından beklemeden kendi amaçları için yaşamaya hakları vardır,
* kimsenin bir başkasının haklarına güç kullanarak tecavüz etmeye ya da güç kullanarak ona kendi fikirlerini empoze etmeye hakkı yoktur.
ayn rand rusya'da saint petersburg'da doğdu. yahudi bir ailenin üç kızının en büyüğü idi. ailesi agnostik ve dine karşı ilgisizdi. küçük yaşlarından itibaren edebiyat ve sinemaya ilgi duydu. yedi yaşındayken hikayeler ve oyunlar yazmaya başladı. annesi ona fransızca öğretme görevini üstlendi ve çocuklar için hikayelerin bulunduğu bir dergiye abone oldu. bu dergilerde rand ilk çocukluk kahramanını buldu: rudyard kipling tarzı bir hikaye olan gizemli vadi'de yerli bir subay, cyrus paltons.
gençlik yılları boyunca sir walter scott, alexandre dumas ve diğer romantik yazarların kitaplarını okudu ve genel olarak romantizm akımına karşı tutkulu bir sevgi besledi. 13 yaşında victor hugo'yu keşfetti ve romanlarına aşık oldu. sonraki yıllarda rand onu en sevdiği, dünya edebiyatının en büyük roman yazarı olarak adlandırmıştır.
petrograt üniversitesi'nde felsefe ve tarih okudu. üniversite yıllarında yaptığı en büyük keşifler edmond rostand, friedrich schiller ve fyodor dostoevsky oldu. rostand'a zengin, romantik hayal gücü, schiller'e de büyük, kahramansı etkisi yüzünden hayranlık besledi. dostoevsky'e kurduğu drama ve yaptığı derin ahlaki analizler yüzünden hayrandı, ama felsefesine ve hayat anlayışına derinden karşıydı.
kısa öyküler ve oyunlar yazmaya devam etti, ve yoğun bir şekilde anti-sovyet fikirler içeren düzensiz bir günlük tuttu. nietzsche ile de tanıştı, zerdüşt böyle diyordu'daki kahramanca ve özgür adamı yüceltişini beğendi, ama aynı zamanda felsefesine romanlarının önsöz kısmında haşince eleştirecek kadar karşı oldu.
rand'ı açık ara en çok etkileyen isim özellike mantık adlı eseriyle aristotales'tir, onu gelmiş geçmiş en büyük filozof olarak gördü ve sonradan etkilendiği tek filozof olduğunu söyledi.
sonradan 1924'te devlet sinema sanatları enstitüsüne girdi ama 1925'te kendisine amerika'daki akrabalarını ziyaret etmek için bir vize verildi. şubat 1926'da 21 yaşında abd'ye geldi ve akrabalarıyla chicago'da geçirdiği kısa bir süreden sonra bir daha hiçbir zaman sovyetler birliği'ne geri dönmemeye karar verdi. senarist olma hayali ile hollywood yollarına düştü.
sonradan ismini ayn rand olarak değiştirdi. ismini remington rand daktilosundan aldığına dair bir rivayet vardır ama o ayn rand ismini daktilo piyasaya çıkmadan önce kullanmaya başlamıştır. ayn adını finlandiyalı bir yazardan etkilenip aldığını söylemiştir. bu finlandiya-estonyalı bir yazar olan aino kallas olabilir, ama fince konuşulan ülkelerde bu isme ve varyasyonlarına sıklıkla rastlandığı için kesin olarak bilinmiyor.
başlangıçta hollywood'da bocaladı ve basit ihtiyaçlarını karşılayabilmek için tuhaf işlere girdi. ek olarak cecil b. demille'in king of kings'inde çalışırken gözüne çarpan hırslı, genç bir aktörle tanıştı, frank o'connor. ikisi 1929 yılında evlendiler. 1931 yılında rand amerikan vatandaşlığına kabul edildi.
edebi ilk başarısını 1932 yılında red pawn adlı senaryosunu universal stüdyolarına satarak yakaladı. ardından 1934'te 16 ocak gecesi (night of january 16th) adlı eserini yayımladı ve bu eser büyük ölçüde başarılı oldu. sonra 1936'da yaşamak istiyorum (we the living), 1938'de de ben (anthem) adlı romanlarını yazdı.
yaşamak istiyorum amerikalı eleştirmenlerden orta, ingiltere'de ise iyi bir tepki aldı, ama anthem tuhaf yayımlanma hikayesi yüzünden sadece ingilterede ama önemli bir beğeni kazandı. rand amerikayı o yıllarda etkisine alan kızıl dönem'e (the red decade) son derece karşıydı ve aslında anthem amerikada yayıncı bile bulamadı, ilk baskısı ingiltere'de yapılmıştır. bunun yanında, rand hala edebi üslunu tam olarak geliştirememişti ve romanları hala gelişmesini tamamlamamıştı.
roma'daki scalara film şirketi tarafından 1942'de ayn rand'ın haberi olmadan yaşamak istiyorum kitabı üzerine 2 film yapıldı: noi vivi ve addio, kira. benito mussolini yönetimindeki italyan hükümeti ikisini de sansürledi fakat anti-sovyet içeriği yüzünden yayınlanmasına izin verdi. filmler başarı kazandı ve halk çabucak filmlerin komünizm'e olduğu kadar faşizm'e de karşı olduğunu anladı, kısa süre sonra da hükümet yasaklamaya karar verdi. sonradan filmler elden geçirildi ve rand'ın onayı ile we the living adı ile 1986 yılında yayınlandı.
rand'ın profesyonel anlamda ilk büyük başarısı yazımı 7 sene süren ve 1943 yılında yayınlanan hayatın kaynağı (the fountainhead) romanı oldu. roman 12 yayıncı firma tarafından "fazla entellektüel ve amerikan düşünce tarzına karşı" olması gerekçesiyle geri çevrildi, "bu kitabı okuyacak bir kitle yok" 'tu. sonunda kitap archibald ogden'in kitabı beğenmesi ve editörlük kurulunda kabul ettirmesi sayesinde bobbs-merrill company yayınevi tarafından basıldı. ilk zorluklara rağmen hayatın kaynağı dünya çapında bir başarıya kavuşarak ayn rand'a ün ve ekonomik rahatlama getirdi.
hayatın kaynağı'nın teması "insanın ruhundaki bireycilik ve kollektivistlik"tir. beş ana karakteri konu alır. başkahraman howard roark, rand'ın idealidir, yüce ruhlu, kendi fikirlerine ve ideallerine güçlü biçimde bağlı, hiçkimsenin bir başkasının tarzını herhangi bir alanda, özellikte mimaride kopya etmemesi gerektiğini düşünen bir mimar. romandaki diğer tüm karakterler yoğunluğu değişmekle birlikte ondan değerlerinden feragat etmesini talep ederler ama o kararlılığını muhafaza eder. roark'ın ilginç bir başka yönü de, bu savaşını alışılagelmiş diğer kahramanlar gibi özgünlüğü ve dünyanın adaletsizliği ile ilgili uzun ve tutkulu monologlara girerek değil, aksine kibirli, neredeyse küçümseyici bir suskunluk ve birkaç küçük söz ile yapar.
rand'ın "magnum opus"u, en büyük eseri atlas vazgeçti'dir. (atlas shrugged) 1957 yılında yayımlanmış ve dünya çapında bir bestseller olmuştur. (kitabın adının türkçe karşılığı "atlas silkindi"'dir. dünyayı sırtında taşıyan atlas'ın artık vazgeçtiğine yapılan bir göndermedir. türkçe çevirisinde "atlas vazgeçti" ismi kullanılmıştır.) atlas vazgeçti, ayn rand'ın objektivist felsefesini en iyi ve bütün şekilde anlattığı romanıdır. kitapta yer alan şu sözleri düşüncesini özetler:
"benim felsefem, özünde, hayattaki ahlaki amacı kendi mutluluğunu olan, varlığının yegane amacı ve en yüce eseri olarak yaratıcı üretkenliğini gören kahramansı bir varlık, bir insan konseptidir."
atlas vazgeçti'nin ana teması "insan aklının toplumdaki rolü" dür. rand sanayiciyi tüm toplumlardaki en değerli organ olarak görür ve sanayicilere karşı duyulan genel kızgınlığı son derece sert bir biçimde eleştirir. bu duyguları onu amerikalı sanayicilerin greve gittiği ve dağlık bir alanda saklanmayı seçtiği bir roman yazmaya iter. toplumun sömürücü olarak gördüğü, aşağıladığı ve suçladığı bu idealist, yaratıcı insanların kaçmasıyla amerikan toplumu ve ekonomisi genel anlamda çöküşe girer. hükümet sanayi üzerindeki zaten boğucu olan kontrollerini artırarak tepki gösterir. roman her ne kadar politik bir temayı merkez almışsa da seks, müzik, tıp ve insan yetenekleri gibi birçok farklı ve kompleks meseleyi irdeler.
nathaniel branden, karısı barbara, alan greenspan ve leonard peikoff gibi başkaları ile birlikte ayn rand, felsefesini tanıtmak ve yaymak üzere objektivist hareketi başlatır.
1950'de rand new york'a taşındı ve 1951'de 19 yaşında genç bir psikoloji öğrencisi olan nathaniel branden ile tanıştı. 14 yaşındayken hayatın kaynağı'nı okuyan branden rand'ın açığa çıkan objektivist felsefesini kendisiyle tartışmaktan zevk alıyordu. branden ve bazı arkadaşları ile birlikte bir grup oluşturdular ve ileride birleşik devletler merkez bankası başkanı olacak alan greenspan'ın da katılımından faydalandılar. yıllar sonra her ikisi de evli olmasına rağmen rand ve branden'ın arkadaşlıkları romantik bir ilişkiye dönüştü. eşleri tarafından kabullenilmesine rağmen bu ilişki branden'ın önce eşinden ayrılmasına sonra da boşanmalarına sebep oldu. 60 ve 70'li yıllarda rand objektivist felsefeyi kitaplarıyla ve çeşitli üniversitelerde yaptığı konuşmalarla geliştirip yaydı. konuşmalarının çoğunu nathaniel branden'ın felsefeyi yaymak için kurduğu nathaniel branden estitüsü'nde (nbı) yaptı.
1968'de karmaşık bir dizi ayrılma-birleşmeden ve nathaniel branden'ın patrecia scott ile olan ilişkisini öğrendikten sonra hem kendisi, hem de karısı barbara branden ile olan münasebetini kesin bir şekilde bitirdi. (bu ilişki rand-branden ilişkisiyle çakışmamıştır.) rand nbı ile ilişkisini bitirdi ve "the objektivist" dergisinde yayınladığı bir mektupla branden ile olan ayrılıklarını duyurdu. birdaha biraraya gelmediler ve branden objektivist harekette bir "persona non grata" oldu.
sonradan başka ayrılıkların ve kocasının 1979'daki ölümünün de etkisiyle objektivist harekete yönelik aktiviteleri azaldı. son projelerinden biri atlas vazgeçti'nin bir televizyon uyarlamasıydı.
rand yakalandığı kanser hastalığını yendikten sonra 6 mart 1982'de kalp krizinden öldü. mezarı valhalla, new york'taki kensico mezarlığı'ndadır.
casablanca ile kulaklara nakş edilen musuki. sözleri ise;
you must remember this
a kiss is still a kiss
a sigh is just a sigh
the fundamental things apply
as time goes by
and when two lovers woo
they still say i love you
on that you can rely
no matter what the future brings
as time goes by
moonlight and love songs
never out of date
hearts full of passion
jealousy and hate
woman needs man
and man must have his mate
that no one can deny
it's still the same old story
a fight for love and glory
a case of do or die!
the world will always welcome lovers
as time goes by...
you must remember this
a kiss is still a kiss
a sigh is just a sigh
the fundamental things apply
as time goes by
and when two lovers woo
they still say i love you
on that you can rely
no matter what the future brings
as time goes by
moonlight and love songs
never out of date
hearts full of passion
jealousy and hate
woman needs man
and man must have his mate
that no one can deny
it's still the same old story
a fight for love and glory
a case of do or die!
the world will always welcome lovers
as time goes by...
halk arasında bitirim anlamında kullanılan kavramdır.
farsça kökenlidir. sırt anlamındadır.
sırt kavramının bizde nasıl böyle bir anlam kayması yaşadığı da merak konusudur.
farsça kökenlidir. sırt anlamındadır.
sırt kavramının bizde nasıl böyle bir anlam kayması yaşadığı da merak konusudur.
taklacı güvercin türüne verilen addır.
bir güvercin türüdür.
güvercin beslemek, osmanlı toplumunun bir aile geleneğidir. halkın güvercin sevgisi zamanla saray yaşamına da yansımış, sarayın emri ile, üç kıtaya yayılmış osmanlı topraklarında yetişen çok farklı ırk ve nitelikteki güvercinler manisa'da toplanmıştır.
imparatorluğu yönetecek şehzadelerin padişahlık eğitimi gördüğü sancaklardan biri olan ve günümüzde de şehzadeler şehri olarak anılan manisa'da, geniş bir güvercin kolleksiyonu oluşturulmuştur.
güvercin beslemek, osmanlı toplumunun bir aile geleneğidir. halkın güvercin sevgisi zamanla saray yaşamına da yansımış, sarayın emri ile, üç kıtaya yayılmış osmanlı topraklarında yetişen çok farklı ırk ve nitelikteki güvercinler manisa'da toplanmıştır.
imparatorluğu yönetecek şehzadelerin padişahlık eğitimi gördüğü sancaklardan biri olan ve günümüzde de şehzadeler şehri olarak anılan manisa'da, geniş bir güvercin kolleksiyonu oluşturulmuştur.
güneydoğu anadolu bölgesi'nde, şanlıurfa iline bağlı bir ilçe olan bozova, batısında halfeti, güneybatısında birecik, güneyinde suruç, güneydoğu ve doğusunda şanlıurfa merkez, kuzeydoğuda hilvan ilçeleri, kuzeyinde de adıyaman ili ile çevrilidir. şanlıurfa'nın batı kesiminde yer alan ilçenin kuzeyi ve doğusu dağlık, güneyi daha alçak ve düzlüktür. ilçenin batısını arat dağlarının uzantıları, güneyini de kaplan dağları engebelendirir. ilçenin kuzeydoğusu ise hilvan ovasının devamı niteliğindedir.
(bozova kaymakamlığı sitasinden alınmıştır.)
ilçe topraklarını fırat ırmağının kollarından bitik deresi ve macunlu deresi sulamaktadır. il merkezine 38 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 1.550 km2, toplam nüfusu 26.756'dır.
ilçenin bitki örtüsü step görünümündedir. dere boylarında söğüt, kavak gibi ağaç toplulukları görülmektedir. karasal iklimin hüküm sürdüğü ilçede, yazları kurak ve çok sıcak, kışları yağışlı ve kısmen ılıman geçer.
ilçe ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında, kenevir ve meyve gelmektedir. güneydoğu anadolu projesi kapsamında olan şanlıurfa ve ilçelerinde tarım üretimi sürekli artış göstermektedir. hayvancılık ilçe halkının birinci derecede geçim kaynağı olup, dağlık ve engebeli kesimde sığır, koyun ve keçi yetiştirilir. yağ, peynir, yün ve kıl üretimi çok önemlidir.
bozova'da neolitik (mö.10000-5500), paleolitik ve kalkolitik çağlardan (5500-3200) bu yana yerleşimin olduğu şaşkan (iğdeli) köyü yakınlarındaki küçük ve büyük şaşkan höyükleri arasında kalan arazide yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgulardan anlaşılmıştır. gölbaşı'nda yapılan kazılarda, orta paleolitik çağa ait el baltaları ve çakmaktaşından yapılmış araçlar bulunmuştur. biris mezarlığında ele geçen çakmaktaşından yapılmış kazıyıcı ve diğer buluntular neolitik çağa, söğüt tarlasında bulunan seramik ve çakmaktaşı gereçler ise kalkolitik çağa tarihlenmiştir. cümcüme köyü'ne 2 km. uzaklıktaki kurban höyük'ün kalkolitik çağa, lidar höyük'ün ise kalkolitik çağ'a ve ilk tunç çağına ait (mö 3200-1800) buluntularla karşılaşılmıştır.
asur tabletlerine göre bozova mö.2000'lerde hurriler ile mitannilerin yerleşim yeri olmuştur. hititler mitanni krallığını ortadan kaldırdıktan sonra yöreye yerleşmişler, mö.xı.yüzyıldan sonra da mezopotamya'dan kuzeye doğru göç eden aramiler buraya yerleşerek bit-adini krallığını burada kurmuşlardır. mö.857'de asurlulara bağlanan ve sonra medlerin saldırısına uğrayan yöre, bir süre babillerin egemenliği altında kalmıştır. mö.vı.yüzyılda persler yöreye hakim olmuş ve buranın ticaretinin ve tarımının gelişmesinde büyük payları olmuştur. mö.ıv.yüzyılda büyük iskender persleri anadolu'dan çıkardıktan sonra yöreye de hakim olmuştur. iskender'in ölümünden sonra da seleukosların hakimiyetine girmiştir.
seleukoslardan sonra mısırlılar, ardından aramiler yöreyi ele geçirmiştir. mö.132'de burada abgar, sonra da osrhoene olarak isimlendirilen bir krallık kurulmuştur. ermeni krallığı yönetiminde yağmalanan, bir süre partların denetiminde kalan osroene krallığı mö.ı.yüzyıl sonlarında romalılara bağlanmıştır. romalılar ile partlar arasında zaman zaman el değiştiren osroene krallığı, ms.117'de tamamı ile roma'nın egemenliğini kabul etmiştir. yöre ııı.yüzyıl ortalarında sasanilerin, vıı. yüzyılda arapların saldırısına uğramış, x.yüzyılda bizanslılarla mervaniler arasında el değiştirmiştir.
bizans'ın hakim olduğu dönemde ermeni komutanı philaretos'un yönetimine girmiş, bunu selçuklu ve kilikyalı thoros'un yönetimi izlemiştir. 1144'te musul atabeklerinden zengilerin, 1182'de de eyyubilerin yönetimine girmiş, 1232'de mısır eyyubilerine bağlanmıştır. anadolu selçukluları ile zaman zaman el değiştiren yöre moğollar tarafından yağmalanmıştır. anadolu selçuklularının yıkılmasından sonra da türkmen aşiretleri buraya yerleşmiş, 1399'da timur'un, xv.yüzyıl başında da akkoyunluların eline geçmiştir. memluklular 1429'da yöreyi yağmalamış, ardından safaviler yöreye egemen olmuş, 1517'de yavuz sultan selim'in mısır seferi sırasında osmanlı topraklarına katılmıştır.
bozova ve çevresi asurlular döneminde asuranianu, romalılar ve ermeniler döneminde tormenapa, araplar döneminde telhüvek, selçuklu ve osmanlı dönemlerinde yaylak olarak isimlendirilmiştir.
osmanlı döneminde yaylak adı ile anılan bozova, cumhuriyetin ilk yıllarında bir bucak iken, 1926'da belediye teşkilatı kurulmuştur. 1930'da urfa'ya bağlı ilçe konumuna getirilerek ilçe merkezi, eski adı hüvek olan bugünkü yerine taşınmıştır.
ilçeden günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; kurban höyük, titriş höyük, lidar höyük ve titriş kervansarayı bulunmaktadır.
(bozova kaymakamlığı sitasinden alınmıştır.)
ilçe topraklarını fırat ırmağının kollarından bitik deresi ve macunlu deresi sulamaktadır. il merkezine 38 km. uzaklıktaki ilçenin yüzölçümü 1.550 km2, toplam nüfusu 26.756'dır.
ilçenin bitki örtüsü step görünümündedir. dere boylarında söğüt, kavak gibi ağaç toplulukları görülmektedir. karasal iklimin hüküm sürdüğü ilçede, yazları kurak ve çok sıcak, kışları yağışlı ve kısmen ılıman geçer.
ilçe ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında, kenevir ve meyve gelmektedir. güneydoğu anadolu projesi kapsamında olan şanlıurfa ve ilçelerinde tarım üretimi sürekli artış göstermektedir. hayvancılık ilçe halkının birinci derecede geçim kaynağı olup, dağlık ve engebeli kesimde sığır, koyun ve keçi yetiştirilir. yağ, peynir, yün ve kıl üretimi çok önemlidir.
bozova'da neolitik (mö.10000-5500), paleolitik ve kalkolitik çağlardan (5500-3200) bu yana yerleşimin olduğu şaşkan (iğdeli) köyü yakınlarındaki küçük ve büyük şaşkan höyükleri arasında kalan arazide yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgulardan anlaşılmıştır. gölbaşı'nda yapılan kazılarda, orta paleolitik çağa ait el baltaları ve çakmaktaşından yapılmış araçlar bulunmuştur. biris mezarlığında ele geçen çakmaktaşından yapılmış kazıyıcı ve diğer buluntular neolitik çağa, söğüt tarlasında bulunan seramik ve çakmaktaşı gereçler ise kalkolitik çağa tarihlenmiştir. cümcüme köyü'ne 2 km. uzaklıktaki kurban höyük'ün kalkolitik çağa, lidar höyük'ün ise kalkolitik çağ'a ve ilk tunç çağına ait (mö 3200-1800) buluntularla karşılaşılmıştır.
asur tabletlerine göre bozova mö.2000'lerde hurriler ile mitannilerin yerleşim yeri olmuştur. hititler mitanni krallığını ortadan kaldırdıktan sonra yöreye yerleşmişler, mö.xı.yüzyıldan sonra da mezopotamya'dan kuzeye doğru göç eden aramiler buraya yerleşerek bit-adini krallığını burada kurmuşlardır. mö.857'de asurlulara bağlanan ve sonra medlerin saldırısına uğrayan yöre, bir süre babillerin egemenliği altında kalmıştır. mö.vı.yüzyılda persler yöreye hakim olmuş ve buranın ticaretinin ve tarımının gelişmesinde büyük payları olmuştur. mö.ıv.yüzyılda büyük iskender persleri anadolu'dan çıkardıktan sonra yöreye de hakim olmuştur. iskender'in ölümünden sonra da seleukosların hakimiyetine girmiştir.
seleukoslardan sonra mısırlılar, ardından aramiler yöreyi ele geçirmiştir. mö.132'de burada abgar, sonra da osrhoene olarak isimlendirilen bir krallık kurulmuştur. ermeni krallığı yönetiminde yağmalanan, bir süre partların denetiminde kalan osroene krallığı mö.ı.yüzyıl sonlarında romalılara bağlanmıştır. romalılar ile partlar arasında zaman zaman el değiştiren osroene krallığı, ms.117'de tamamı ile roma'nın egemenliğini kabul etmiştir. yöre ııı.yüzyıl ortalarında sasanilerin, vıı. yüzyılda arapların saldırısına uğramış, x.yüzyılda bizanslılarla mervaniler arasında el değiştirmiştir.
bizans'ın hakim olduğu dönemde ermeni komutanı philaretos'un yönetimine girmiş, bunu selçuklu ve kilikyalı thoros'un yönetimi izlemiştir. 1144'te musul atabeklerinden zengilerin, 1182'de de eyyubilerin yönetimine girmiş, 1232'de mısır eyyubilerine bağlanmıştır. anadolu selçukluları ile zaman zaman el değiştiren yöre moğollar tarafından yağmalanmıştır. anadolu selçuklularının yıkılmasından sonra da türkmen aşiretleri buraya yerleşmiş, 1399'da timur'un, xv.yüzyıl başında da akkoyunluların eline geçmiştir. memluklular 1429'da yöreyi yağmalamış, ardından safaviler yöreye egemen olmuş, 1517'de yavuz sultan selim'in mısır seferi sırasında osmanlı topraklarına katılmıştır.
bozova ve çevresi asurlular döneminde asuranianu, romalılar ve ermeniler döneminde tormenapa, araplar döneminde telhüvek, selçuklu ve osmanlı dönemlerinde yaylak olarak isimlendirilmiştir.
osmanlı döneminde yaylak adı ile anılan bozova, cumhuriyetin ilk yıllarında bir bucak iken, 1926'da belediye teşkilatı kurulmuştur. 1930'da urfa'ya bağlı ilçe konumuna getirilerek ilçe merkezi, eski adı hüvek olan bugünkü yerine taşınmıştır.
ilçeden günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; kurban höyük, titriş höyük, lidar höyük ve titriş kervansarayı bulunmaktadır.
erkek cinsellik organının yeterli şekilde erekte olamaması durumu.
audio terminolojisinde frekansların yüksekliğini ve alçaklığını ayarlamak için kullanılan alete verilir. grafik, parametrik ve raf olmak üzere 3 e ayrılır.
3 çeşidinde kullanım alanları değişebilir. gitar amplifikatörlerinde parametrik eqlar sıklıkla görülürken. winampta gördüğümüz grafik eqdur.
genellikle tını veya dengeyi ayarlamak için kullanılır.
3 çeşidinde kullanım alanları değişebilir. gitar amplifikatörlerinde parametrik eqlar sıklıkla görülürken. winampta gördüğümüz grafik eqdur.
genellikle tını veya dengeyi ayarlamak için kullanılır.
müzik enstrümanlarından çıkan tonların tam frekansları üzerinde olmasıyla ilgili terimdir.
t-ek-nik kısım;
şu anki haliyle entonasyon ayarları 4. oktavdaki la ~a4~ sesini 440hz alınarak ~telefon çevir sesi~ yapılır.
diğer tonların frekansları ise şu formülle bulunur.
n = semitone (iki ton arasındaki yarım aralık sayısı)(bir oktav = 12 semitone)
f=2^(n/12) x 440
bu durumda 5. oktavdaki la sesi 880hz olur. 3. oktavdaki la sesi ise 220 hz olur. 5. oktavdaki do ise... ~hesap makinesini açasım yok isteyen hesaplasın~
t-ek-nik kısım;
şu anki haliyle entonasyon ayarları 4. oktavdaki la ~a4~ sesini 440hz alınarak ~telefon çevir sesi~ yapılır.
diğer tonların frekansları ise şu formülle bulunur.
n = semitone (iki ton arasındaki yarım aralık sayısı)(bir oktav = 12 semitone)
f=2^(n/12) x 440
bu durumda 5. oktavdaki la sesi 880hz olur. 3. oktavdaki la sesi ise 220 hz olur. 5. oktavdaki do ise... ~hesap makinesini açasım yok isteyen hesaplasın~
audioda en çok kullanıldığı yer mitingler ve konuşmalardadır. konuşmacının sesi eğer çok dinamikse yüksek şiddetli sesleri oranlayarak (20 dbnin üstüne çıktığında 2 dblik çıkışları 1 dbye düşürmek gibi) yumuşatmaya yarar.
birde limiter olarak kardeşi vardır. o direk 10dblik farkları direk 1 dbye düşürür keser hiç acımaz.
ps : oranlar değişebilir, orandır sonuçta.
birde limiter olarak kardeşi vardır. o direk 10dblik farkları direk 1 dbye düşürür keser hiç acımaz.
ps : oranlar değişebilir, orandır sonuçta.
ataol behramoğlu'nun yazdığı zülfü livaneli'nin besteleştirdiği sözleriyle de klibiyle de yürekleri burkan şarkı.
yaşamak bu yangın yerinde
hergün yeniden ölerek
zalimin elinde tutsak
cahile kurban olarak
yalanla kirlenmiş havada
güçlükle soluk alarak
savunmak gerçeği çoğu kez
yalnızlığını bilerek
korkağı, döneği, suskunu
görüp de öfkeyle dolarak
toplanır ölü arkadaşlar
her biri bir yerden gelerek
kiminin boynunda ilmeği
kimi kanını silerek
kucaklıyor beni metin altıok
aldırma diyor gülerek
yaşamak görevdir yangın yerinde
yaşamak insan kalarak.
yaşamak bu yangın yerinde
hergün yeniden ölerek
zalimin elinde tutsak
cahile kurban olarak
yalanla kirlenmiş havada
güçlükle soluk alarak
savunmak gerçeği çoğu kez
yalnızlığını bilerek
korkağı, döneği, suskunu
görüp de öfkeyle dolarak
toplanır ölü arkadaşlar
her biri bir yerden gelerek
kiminin boynunda ilmeği
kimi kanını silerek
kucaklıyor beni metin altıok
aldırma diyor gülerek
yaşamak görevdir yangın yerinde
yaşamak insan kalarak.
allah'ın türk milletinin başımızdan eksik etmemesini her akşam bültenine çıktığında dilediğimiz sevgili yaşar büyükanıt paşamızın şemdinli olaylarının başaktörü olan provakatöre atfen söylediği söz.
kuşak anlamına gelen oldukça başarılı bir ilkay akkaya-siwan perver düeti.
'opeth' isimli güzide grubumuzun son albümü. burden, hessian peel, the lotus eater gibi tam anlamıyla progresif müzik tandansında olan süpersel şarkıları barındıran albüm.
'damnation' albümüyle birlikte bu albümde de 'mikael åkerfeldt' in 70 lerin blues / rock hayranlığını progresif müzikle harmanlanmıştır. grubun yeni gitaristiyle bi' nev-i alışma albümü olmasına karşın şahsi görüşüm 'scarsick' ile birlikte son 2 yılın en progresif albümündendir.
'damnation' albümüyle birlikte bu albümde de 'mikael åkerfeldt' in 70 lerin blues / rock hayranlığını progresif müzikle harmanlanmıştır. grubun yeni gitaristiyle bi' nev-i alışma albümü olmasına karşın şahsi görüşüm 'scarsick' ile birlikte son 2 yılın en progresif albümündendir.
'pain of salvation' grubunun 2007 yılında çıkardığı süper albüm. pos~pain of salvation~ hayranlarının bi' bölümünü hayal kırıklığına uğratan albüm olmuştur ilk başta. fakat albüm dinlenilince yaratıcılık teması altında yapılan şarkılar roger waters gidişinden sonra ki pink floyd'un değişimi gibi bi' hal almıştır. (çok alakasız değil bu benzetme hocu!)(yıldız içinde swh varmış burada)
1995 yılında grunge müziğin merkezi seattle' da kurulan 'indie rock' grubu. 3 tane tadından doyulmayacak albüm yapıp dağılan bu süpersel grup, klavye - gitar - vokal 3'lüsünün süpersel sekronize bi' şekilde yaptıkları müzik ile hani "farklı diyarlara götürüyor hocu" şeysi var ya işte onu uygulatan gruptur.
'ugly but honest', 'songs about leaving', 'you should be at home' isimli albümleriyle herkesin dinlemesi gereken grup. (tırt müzik eleştirmeni yorumları)
'ugly but honest', 'songs about leaving', 'you should be at home' isimli albümleriyle herkesin dinlemesi gereken grup. (tırt müzik eleştirmeni yorumları)
yazımı kışa çevirdin,
kar yağdırdın başa leyla'm
viran oldu yerim yurdum
ne söylesem boşa leyla'm
her an gözümde perdesin
nereye baksam sen ordasın
mevla'm ayrılık vermesin
gökte uçan kuşa leyla'm
yardan ayrı kalmak ölüm
söyle ne olacak halim,
böyle kader böyle zulüm
gelir garip başa leyla'm
sözleri yukarıda verilen neşet ertaş türküsüdür. orta anadolu'da büyüyen her insanın yüreğinde ince sızılar açma özelliğine sahiptir. neşet usta'nın bu türküyü icra ederken saza vurduğu her tezene darbesi insanın gönlünde ayrı bir yara açar.
kar yağdırdın başa leyla'm
viran oldu yerim yurdum
ne söylesem boşa leyla'm
her an gözümde perdesin
nereye baksam sen ordasın
mevla'm ayrılık vermesin
gökte uçan kuşa leyla'm
yardan ayrı kalmak ölüm
söyle ne olacak halim,
böyle kader böyle zulüm
gelir garip başa leyla'm
sözleri yukarıda verilen neşet ertaş türküsüdür. orta anadolu'da büyüyen her insanın yüreğinde ince sızılar açma özelliğine sahiptir. neşet usta'nın bu türküyü icra ederken saza vurduğu her tezene darbesi insanın gönlünde ayrı bir yara açar.
eskişehir'deki market raflarında arz-ı endam eden yağ markasıdır. 2009-2010 dönemi reklamcılık öğrencilerinin sayesinde türkiye yağ pazarı ve sanayii hakkında gereğinden fazla bilgiye gark olmalarına vesile olmuştur. 60 öğrenci bu marka için reklam kampanyası hazırlamasına rağmen, bir temsilci bile gönderip sunumları izlemeyen markadır.
trt ses sanatçısıdır. eskişehirlidir. iç anadolu türkülerini ve bozlaklarını başarıyla icra eder. muhteşem bir sesi ve harika bi yorumu vardır. insan dinledikçe kendinden geçer desek yeridir. hele bir de söylerken gözlerini yumup sağa sola dalgalanması vardır ki, yüzündeki mahçup tavırla birleşince insanı daha bi etkiler.
kırıkkale-keskinlidir. orta anadolu bozlak geleneğinin önemli temsilcilerindendir. muharrem ertaş ve çekiç ali ile aynı dönemde yaşamıştır. neşet ertaşa saz dersleri vermiştir. bugün ayın ışığı, şimdi uzaklalrdan bakan ben oldum gibi unutulmaz türkülere imza atmıştır. keskinin türkiye çapında bilinir bir yer olmasına katkıları yadsınamaz bir isimdir. günümüzde ailesi müzisyenlik geleneğine bağlı kalmıştır. taşan kardeşler adlı bir grupları vardır, yerel anlamda ünlü bile sayılırlar. zaman zaman trt de halk müziği programlarına katılırlar. davul zurna ve orta anadolu deyince akla ilk gelen isimlerdendir hacı taşan ve ailesi.
eskişehir yunus emre anadolu öğretmen lisesinden sonra gazi üniversitesi edebiyat öğretmenliğinden mezun olmuştur. (bkz: bir yaz güzellemesi), çok ankara ağrısı, hemera gibi büyük şiirlerin müellifidir. kırıkkale'de yaşamaktadır.
bir erkan şahin şiiri.
sen nereden buldun
kendinden kendine göçerek abdal beni
atımı gitmelere çözdüğümü
bir gül sokup kalbimi bozduğumu
her gidişimden kalmalar sızdığını sen nereden bildin
işte benim delisi çok dağlardan budadım kendimi
budadım yığdım kapına ol zemheriler için
alnımda en kavi yazgıların sebepsiz muhaciri
bir nehir denize ölmeye gider gibi sevdim seni
ey bir ömrü şekere basınca
sesinde şıra şerbet yaseminler beslediğini
yüzüme iki ay taslağı yasladığını
sevmekleri haziranla süslediğini hey
kurtardın tel tel olmuş gözlerimi bakmaktan
herkes kendi yalnızlığını dikiyordu
sen benimkini söküp aldın topraktan
ömrüm ateşe değen bir pervanenin teni
bir nehir denize ölmeye gider gibi sevdim seni
kalbimi köslerine gerip gümbür gümbür çaldığımı
sana bir beyazdan kuğular yolduğumu
üstüm başım kan üstüm başım insan içinde
bendeki gurbetten kaçıp sana geldiğimi
bütün gurbetlerimin sende öldüğünü
masal diye anlataydılar çocuklarımıza
anlataydılar
huma kuşunun yükseklerden seslendiğini
gözlerinin evcilleşemeyen bir çocuğa baka baka paslandığını
sen ağlayınca benim de yanaklarım ıslandığını
sana ait uçurumlardan düştüm de kuşlar oldum
kimseler gelmeden bu yaralı uçuşu sen bıçakla
hüznümüze bir zeyl yaz
atları kül eden harflerle
hüznümü ateşi celi evlerinde sakla
bir gitmek tutunca beni bana kalmakları yasakla
yerim tüfeklere atıyla davrananların yanı
bir nehir deniz ölmeye gider gibi sevdim seni
(bkz: erkan şahin) 2009
şiir sever arkadaşlarla paylaşmak istediğim, son zamanlarda en beğendiğim şiirlerden biridir. şairinin dostum olması sebebiyle siz sözlük yazarlarının başka yerde okuyamayacağını bildiğimden burada paylaşmak istedim.
sen nereden buldun
kendinden kendine göçerek abdal beni
atımı gitmelere çözdüğümü
bir gül sokup kalbimi bozduğumu
her gidişimden kalmalar sızdığını sen nereden bildin
işte benim delisi çok dağlardan budadım kendimi
budadım yığdım kapına ol zemheriler için
alnımda en kavi yazgıların sebepsiz muhaciri
bir nehir denize ölmeye gider gibi sevdim seni
ey bir ömrü şekere basınca
sesinde şıra şerbet yaseminler beslediğini
yüzüme iki ay taslağı yasladığını
sevmekleri haziranla süslediğini hey
kurtardın tel tel olmuş gözlerimi bakmaktan
herkes kendi yalnızlığını dikiyordu
sen benimkini söküp aldın topraktan
ömrüm ateşe değen bir pervanenin teni
bir nehir denize ölmeye gider gibi sevdim seni
kalbimi köslerine gerip gümbür gümbür çaldığımı
sana bir beyazdan kuğular yolduğumu
üstüm başım kan üstüm başım insan içinde
bendeki gurbetten kaçıp sana geldiğimi
bütün gurbetlerimin sende öldüğünü
masal diye anlataydılar çocuklarımıza
anlataydılar
huma kuşunun yükseklerden seslendiğini
gözlerinin evcilleşemeyen bir çocuğa baka baka paslandığını
sen ağlayınca benim de yanaklarım ıslandığını
sana ait uçurumlardan düştüm de kuşlar oldum
kimseler gelmeden bu yaralı uçuşu sen bıçakla
hüznümüze bir zeyl yaz
atları kül eden harflerle
hüznümü ateşi celi evlerinde sakla
bir gitmek tutunca beni bana kalmakları yasakla
yerim tüfeklere atıyla davrananların yanı
bir nehir deniz ölmeye gider gibi sevdim seni
(bkz: erkan şahin) 2009
şiir sever arkadaşlarla paylaşmak istediğim, son zamanlarda en beğendiğim şiirlerden biridir. şairinin dostum olması sebebiyle siz sözlük yazarlarının başka yerde okuyamayacağını bildiğimden burada paylaşmak istedim.