dilbiliminde bir düşünceyi ya da anlamı dile getirmede kullanılan sözcük ya da sözcükler.
bir topluluk ya da toplumda yerleşik davranış ve inanç örüntüleri.
kalkınma kuramları` savunucularının 1970`lerde yıpranan kalkınma ibaresine cila yaparak aynı amaçla ürettikleri kuramlardır. yine geri bıraktırılmış ülkelere nasıl gelişecekleri dışarıdan bildirilir. gelişmenin aslı ise sömürünün gelişmesidir.
arjantin`de mevcut düzene muhaliflerin gözaltında kaybedilme olaylarını işleyen bir filmdir. arjantin`de gözaltında kaybedilen binlerce insanın cesetlerinin uçaklarla denize atıldığı da filmin son sahnesinde belirtilmektedir.
1923`te frankfurt`ta toplumsal araştırmalar enstitüsü adıyla radikal entellektüeller tarafından kuruldu. okul 1933`te hitler`in egemenliği tümüyle ele geçirmesiyle new york`a taşındı. 1949`da tekrar frankfurt`a taşınmıştır.
frankfurt okulu yazınının en çok üzerinde durduğu kavramın `kültür endüstrisi` olduğu genel olarak belirtilmekte olup bu okul içerisinde faaliyet gösteren birçok kuramcının çok farklı konulara ilişkin eleştirel bir bakış açısı içinde çeşitli incelemeler yaptığıda belirtilmelidir. önemli kuramcılarından horkheimer, bilimin 19. yüzyılda özgürlükçü bir karaktere sahip olduğunu, 20. yüzyılda ise tekelci kapitalizmi kabullendiğini belirtmektedir. incelemelerinde genellikle üstyapıya ilişkin kavramları seçmesi ve sınıf analizine yer vermemeleri açısından bu okula çeşitli eleştiriler getirilmiştir.
frankfurt okulu yazınının en çok üzerinde durduğu kavramın `kültür endüstrisi` olduğu genel olarak belirtilmekte olup bu okul içerisinde faaliyet gösteren birçok kuramcının çok farklı konulara ilişkin eleştirel bir bakış açısı içinde çeşitli incelemeler yaptığıda belirtilmelidir. önemli kuramcılarından horkheimer, bilimin 19. yüzyılda özgürlükçü bir karaktere sahip olduğunu, 20. yüzyılda ise tekelci kapitalizmi kabullendiğini belirtmektedir. incelemelerinde genellikle üstyapıya ilişkin kavramları seçmesi ve sınıf analizine yer vermemeleri açısından bu okula çeşitli eleştiriler getirilmiştir.
işlevselcilik olarakta ifade edilebilecek olan faydacı yaklaşımdır. günümüzün kapitalist toplumlarında insanların ya da örgütlerin çıkar ilişkileri içinde olayları ve olguları ele alış biçimi genel hatlarıyla bu yaklaşım üzerindendir.
festival anlamında kullanılan kelime.
nadide ülkemizde yaşanan nadide bir olay.
[alıntı]malatya`nın akçadağ ilçesine bağlı kozlucu beldesinde elektrik kesintisi nedeniyle trafoya müdahale ederken akıma kapılan ve sağ kolu ile ayak parmakları kesilen kişi, hastaneden döndüğünde hakkında kamu davası açılmasının şokunu yaşadı.
hüseyin altıntop (32) ocak ayında beldedeki elektrik kesintisi sebebiyle fedaş`ı aramış, fedaş`ta trafodan kaynaklı sorun olduğunu, anlayan birinin bakabileceğini söylemişti. bunun üzerine arkadaşları ile kesintiye müdahale eden altıntop; elektrik akımına kapılmış, sonrasında kaldırıldığı hastanede 3 ay kalmıştı. hastaneden sağ kolu ve ayak parmakları kesilerek taburcu edilmişti.
eve geldikten sonra akçadağ asliye ceza mahkemesi`nden gelen tebligatta, kendisine `kamu malına zarar vermekten` dava açıldığını öğrendiğini kaydeden hüseyin altıntop, hayatta kaldığı için sevindiğini, ancak kendisine dava açıldığını öğrendiğinde şok olduğunu söyledi
kendisinin mağdur olduğunu savunan altıntop, dava sürecinin bitmesinin ardından kendi hakları için yargıya başvuracağını ifade ederek, trafonun kapısının fedaş`ın iddia ettiği gibi kilitli olmadığını, herhangi bir şeye zararın da söz konusu olmadığını iddia etti. [/alıntı]
sendika.org
[alıntı]malatya`nın akçadağ ilçesine bağlı kozlucu beldesinde elektrik kesintisi nedeniyle trafoya müdahale ederken akıma kapılan ve sağ kolu ile ayak parmakları kesilen kişi, hastaneden döndüğünde hakkında kamu davası açılmasının şokunu yaşadı.
hüseyin altıntop (32) ocak ayında beldedeki elektrik kesintisi sebebiyle fedaş`ı aramış, fedaş`ta trafodan kaynaklı sorun olduğunu, anlayan birinin bakabileceğini söylemişti. bunun üzerine arkadaşları ile kesintiye müdahale eden altıntop; elektrik akımına kapılmış, sonrasında kaldırıldığı hastanede 3 ay kalmıştı. hastaneden sağ kolu ve ayak parmakları kesilerek taburcu edilmişti.
eve geldikten sonra akçadağ asliye ceza mahkemesi`nden gelen tebligatta, kendisine `kamu malına zarar vermekten` dava açıldığını öğrendiğini kaydeden hüseyin altıntop, hayatta kaldığı için sevindiğini, ancak kendisine dava açıldığını öğrendiğinde şok olduğunu söyledi
kendisinin mağdur olduğunu savunan altıntop, dava sürecinin bitmesinin ardından kendi hakları için yargıya başvuracağını ifade ederek, trafonun kapısının fedaş`ın iddia ettiği gibi kilitli olmadığını, herhangi bir şeye zararın da söz konusu olmadığını iddia etti. [/alıntı]
sendika.org
enformasyonun toplumların değişiminde temel dinamik olduğunu savunan görüş.
özellikle sınıf mücadelesinin bittiğini savunanlar tarafından kullanılır. onlara göre emek önemliliğini kaybetmiş ve toplumun ilerlemesini sağlayan motorize güç enformasyon olmuştur.
özellikle sınıf mücadelesinin bittiğini savunanlar tarafından kullanılır. onlara göre emek önemliliğini kaybetmiş ve toplumun ilerlemesini sağlayan motorize güç enformasyon olmuştur.
kapitalist ideolojinin kendi `hegemonya`sını kurmada ona yardımcı olan en idealist kavramsallaştırmalardan biridir. insanların toplumsal yaşamı sanki hep böyleymişcesine algılamasına yardımcı olur. yani insanlık tarihinde apartmanların, kent meydanlarının ya da arabaların sanki her zaman olduğu örneğinden hareketle bu anlamda da kapitalizmin dünya üzerinde her zaman var olduğu yanılsamasını yaratır. bu açıdan da bireyi edilgen ve pasif bir konumlanışa sürükler. `gerçek ` ise bunun tam tersidir. bütün bunları yaratanlar kanlı, canlı insanlardır.
bir bertell ollman kitabı.
marx`ın diyalektik yöntemine dair ipuçlarının yer aldığı kitabın girişinde marx`ın şu sözü yer alır:
`olduğu yerde donup kalmış koşulları, kendi şarkıları eşliğinde dans etmeye zorlamalıyız`
marx`ın diyalektik yöntemine dair ipuçlarının yer aldığı kitabın girişinde marx`ın şu sözü yer alır:
`olduğu yerde donup kalmış koşulları, kendi şarkıları eşliğinde dans etmeye zorlamalıyız`
kişisel yarar gözetmeksizin başka insanlara yardım etmeyi esas alan kişi için kullanılan kelime.
marksist literatürde burjuva ve proleter sınıf arasında yaşanan çatışma durumunda burjuvazinin safında yer alarak zor gücünü uygulayan kurumsallaşmış yapıya devlet yani burjuva devlet denir.
proleterlerin ele geçireceği devlet biçimi olan sosyalist ortaklaşmanın ise, zaman içerisinde devlet kurumunun sönümlenmesini sağlayarak sınıfsız/sömürüsüz bir toplum biçimi yaratmanın ön koşullarından biri olduğu belirtilir.
proleterlerin ele geçireceği devlet biçimi olan sosyalist ortaklaşmanın ise, zaman içerisinde devlet kurumunun sönümlenmesini sağlayarak sınıfsız/sömürüsüz bir toplum biçimi yaratmanın ön koşullarından biri olduğu belirtilir.
havada asılı kalmış duran bu kavramı marx`ın ifadesiyle yerine oturtmak gerekecektir.
her kavramda olduğu gibi bu kavramın da kimin, neyin, hangi sınıfın çıkarına hizmet ettiği sorusu sorulduğunda beynimizde soyut bir kavramlar yığını olarak bize dayatılmış olan bu kavramın tam bir karşılığını bulabilmek mümkün olmaktadır.
bu demokrasi ne menem bir şeydir ki tersanelerde ölen işçilerin hakkını aradığında kafanda cop patlatır, hayatında tek bir gün çalışmamış ingiliz kraliçesini hanlarda, hamamlarda, saraylarda ağırlar.
bu demokrasi ne menem bir şeydir ki binlerce insanı imf politikalarıyla işsiz, aç bırakıp köylerinden eder, her türlü rezilliği büyük kentlerde bu yoksul insanlara dayatır, ama zengine, hortumcuya, patrona yani her türlü sömürüyü yapana `büyük adam` muamelesi çeker.
demokrasi tanımının karşılığı, `kimin için demokrasi` sorusunun sorulmasında hayat bulur.
her kavramda olduğu gibi bu kavramın da kimin, neyin, hangi sınıfın çıkarına hizmet ettiği sorusu sorulduğunda beynimizde soyut bir kavramlar yığını olarak bize dayatılmış olan bu kavramın tam bir karşılığını bulabilmek mümkün olmaktadır.
bu demokrasi ne menem bir şeydir ki tersanelerde ölen işçilerin hakkını aradığında kafanda cop patlatır, hayatında tek bir gün çalışmamış ingiliz kraliçesini hanlarda, hamamlarda, saraylarda ağırlar.
bu demokrasi ne menem bir şeydir ki binlerce insanı imf politikalarıyla işsiz, aç bırakıp köylerinden eder, her türlü rezilliği büyük kentlerde bu yoksul insanlara dayatır, ama zengine, hortumcuya, patrona yani her türlü sömürüyü yapana `büyük adam` muamelesi çeker.
demokrasi tanımının karşılığı, `kimin için demokrasi` sorusunun sorulmasında hayat bulur.
farklı uluslardan gelen büyük sermaye sahiplerinin yaptıkları ittifaklar sonucu gerçekleştirdikleri şirket evliliklerine verilen isimdir.
dünya üzerindeki sermaye hareketlerinin son yirmi yıldır bu yönde bir seyir izlediği söylenebilir (özellikle 1970`lerin ikinci yarısından sonra). sömürgecilik biçiminin yeni görümünün ekonomik açıdan güçlü devletlerin bu yönden zayıf devletleri fiili olarak sömürmesi şeklinde değil, bu tür şirketler aracılığıyla gerçekleştiği söylenebilir.
dünya üzerindeki sermaye hareketlerinin son yirmi yıldır bu yönde bir seyir izlediği söylenebilir (özellikle 1970`lerin ikinci yarısından sonra). sömürgecilik biçiminin yeni görümünün ekonomik açıdan güçlü devletlerin bu yönden zayıf devletleri fiili olarak sömürmesi şeklinde değil, bu tür şirketler aracılığıyla gerçekleştiği söylenebilir.
manu chao``nun 1998 yılında çıkardığı albüme adını veren ve göçmen sorununu ele alan şarkısı.
sözleri şöyledir:
solo voy con mi pena
sola va mi condena
correr es mi destino
para burlar la ley
perdido en el corazón
de la grande babylon
me dicen el clandestino
por no llevar papel
pa` una ciudad del norte
yo me fui a trabajar
mi vida la dejé
entre ceuta y gibraltar
soy una raya en el mar
fantasma en la ciudad
mi vida va prohibida
dice la autoridad
solo voy con mi pena
sola va mi condena
correr es mi destino
por no llevar papel
perdido en el corazón
de la grande babylon
me dicen el clandestino
yo soy el quiebra ley
mano negra clandestina
peruano clandestino
africano clandestino
marijuana ilegal
solo voy con mi pena
sola va mi condena
correr es mi destino
para burlar la ley
perdido en el corazón
de la grande babylon
me dicen el clandestino
por no llevar papel
türkçesi:
yalnız acılarımla giderim
cezam yalnız gider
kaçmak benim kaderimdir
kanunla dalga geçerim çünkü
babil kulesinin kalbinde bir haylazım
bana clandestino(kaçak) derler
çünkü kimliğim yok
kuzeyde bir şehre çalışmaya gittim
hayatımı cebelitarık ve ceuta arasında bıraktım
denizde bir ışık(işaret)
şehirde bir hayaletim
benim yaşamım yasaktır
öyle der kanunlar
yalnız acılarımla giderim
cezam yalnız gider
kaçmak benim kaderimdir
çünkü kimliğim yok
babil kulesinin kalbinde bir haylazım
bana clandestino derler
ben kanunları bozarım
mano negra clandestina
perulu clandestino
afrikalı clandestino
marihuana illegal!
sözleri şöyledir:
solo voy con mi pena
sola va mi condena
correr es mi destino
para burlar la ley
perdido en el corazón
de la grande babylon
me dicen el clandestino
por no llevar papel
pa` una ciudad del norte
yo me fui a trabajar
mi vida la dejé
entre ceuta y gibraltar
soy una raya en el mar
fantasma en la ciudad
mi vida va prohibida
dice la autoridad
solo voy con mi pena
sola va mi condena
correr es mi destino
por no llevar papel
perdido en el corazón
de la grande babylon
me dicen el clandestino
yo soy el quiebra ley
mano negra clandestina
peruano clandestino
africano clandestino
marijuana ilegal
solo voy con mi pena
sola va mi condena
correr es mi destino
para burlar la ley
perdido en el corazón
de la grande babylon
me dicen el clandestino
por no llevar papel
türkçesi:
yalnız acılarımla giderim
cezam yalnız gider
kaçmak benim kaderimdir
kanunla dalga geçerim çünkü
babil kulesinin kalbinde bir haylazım
bana clandestino(kaçak) derler
çünkü kimliğim yok
kuzeyde bir şehre çalışmaya gittim
hayatımı cebelitarık ve ceuta arasında bıraktım
denizde bir ışık(işaret)
şehirde bir hayaletim
benim yaşamım yasaktır
öyle der kanunlar
yalnız acılarımla giderim
cezam yalnız gider
kaçmak benim kaderimdir
çünkü kimliğim yok
babil kulesinin kalbinde bir haylazım
bana clandestino derler
ben kanunları bozarım
mano negra clandestina
perulu clandestino
afrikalı clandestino
marihuana illegal!
ken loach`ın yönetmenliğini yaptığı 1996 yapımı film.
[alıntı]carla`nın şarkısı, güney amerika`daki (nikaragua) askeri diktalara karşı verilen savaşın, abd`nin ve avrupalı egemenlerin entrikalarının insanların hayatını nasıl zehir ettiğinin hikayesidir. yönetmen loach, hikayeyi aşk üstüne kurmuştur; ingiltere`de yaşayan sıradan bir otobüs şoförünün bir kadının arkasından kilometrelerce uzağa gitmesini anlatır. loach, carla`nın hikayesini ingiltere`de başlatır ve nikaragualı gerillaların arasında bitirir.[/alıntı]
kaynak: wikipedi
[alıntı]carla`nın şarkısı, güney amerika`daki (nikaragua) askeri diktalara karşı verilen savaşın, abd`nin ve avrupalı egemenlerin entrikalarının insanların hayatını nasıl zehir ettiğinin hikayesidir. yönetmen loach, hikayeyi aşk üstüne kurmuştur; ingiltere`de yaşayan sıradan bir otobüs şoförünün bir kadının arkasından kilometrelerce uzağa gitmesini anlatır. loach, carla`nın hikayesini ingiltere`de başlatır ve nikaragualı gerillaların arasında bitirir.[/alıntı]
kaynak: wikipedi
istihbarat grup komutanlığının kurucusu ve subayıdır. 1993`te ankara dışında ölü olarak bulunmuştur.
ece temelkuran`ın venezuela izlenimlerini anlattığı kitabı.
bir ataol behramoğlu şiiri.
bu gün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra
yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu
yaz
kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür
gümbür bir telaş
gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne
güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! ey kaz
kafalılar! ey sadrazam!
sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç
yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz
çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl
bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar
uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü, temiz
bir gömlek giyiyorum
bitecek bir gün bu zulüm, bitecek bu han-i yağma
ama yorgunum şimdi, çok sigara içiyorum, sırtımda kirli
bir pardesü
kalorifer dumanları çıkıyor göğe, cebimde vietnamca şiir
kitapları
dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür
ucundaki ırmakları
bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor orda
köprülerden geçiyorum, karanlık yağmurlu bir gün, yürüyorum
istasyona
bu evler hüzünlendiriyor beni, bu derme çatma dünya
insanlar, motor sesleri, sis, akıp giden su
ne yapsam...ne yapsam her yerde bir hüzün tortusu
alnımı soğuk bir demire dayıyorum, o eski günler geliyor aklıma
ben de çocuktum, sevgililerim olacaktı elbette
sinema dönüşlerini düşünüyorum, annemi, her şey nasıl
ölebilir, nasıl unutulur insan
ey gök! senin altında sessizce yatardım, ey pırıl pırıl
tarlalar
ne yapsam...ne yapsam...dekart okuyorum sonradan...
sakallarım uzuyor, ben bu kızı seviyorum, ufak bir yürüyüş
çankaya` ya
bir pazar, güneşli bir pazar, nasıl coşuyor yüreğim, nasıl karışıyorum insanlara
bir çocuk bakıyor pencereden hülyalı kocaman gözlü nefis
bir çocuk
lermontov` un çocukluk fotoğraflarına benzeyen kardeşi
bakıyor sonra
ben şiir yazıyorum daktiloda, gazeteleri merak ediyorum,
kuş sesleri geliyor kulağıma
ben mütevazi bir şairim, sevgilim, her şey coşkulandırıyor
beni
sanki ağlayacak ne var bakarken bir halk adamına
bakıyorum adamın kulaklarına, boynuna, gözlerine, kaşlarına
yüzünün oynamasına
ey halk diyorum, ey çocuk, derken bende bir ağlama
ilençliyorum bütün bireyci şairleri, hale gidiyorum portakal
almaya
ilençliyorum o laf kalabaklıklarını, kurumuş yürekleri,
bireyin kurtuluşunu filan
ilençliyorum o kitap kurtlarını, bağışlıyorum sonradan
uzun kış gecelerinden sonra kim bilir nasıl olur her şey
uzun kış gecelerinden sonra, masallarda anlatılan
durup durup bunları düşünüyorum, bir sevinci bir hüzün
izliyor arkadan
yüreğim ipe sapa gelmez bir bahar göğü, türkçe bir yürek
kısaca
beklemek usandırıyor, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatıyorum
sağda solda
bir otobüse biniyorum, inceliyorum bir böceği tutarak
kanatlarından merakla
yürürdüm eskiden baharda, o yıkıntıların ve çayırların
olduğu alanlara
aklıma şiiri gelirdi o yaşlı amerikalının, sonbaharı anlatan
şiiri
çayırlar vardı o şiirde, baharı anımsatan ne de olsa
böylece yeniden hazırlanıyorum bir coşkuya, yeniden
sokaklara fırlamaya
kendimi atmak için bir uçurumdan balıklama
büyük ve mavi bir şey izlenimi var bende, gördüğüm
filmlerden mi ne
bir şapka, telaşlı bir gök, sıcak yapay bir dünya
anlat anlat bitmiyor, bitmiyor bendeki daüssıla
bütün sevgilerimi harcayabilirim bir çırpıda, yağmurlu o
yollar geliyor aklıma
benzin kokuları, ıslak direkler, babamın esmer bir somun
gibi tombul ve sıcak elleri
uyurdum. bir de bakmışsın yeni bir film sinemada, şehirde
yeni bir kız, kahvede yeni bir garson
o üzgün ve sabahlıklı dururdu balkonda...
şimdi ne var hüzünlenecek burda, nedir bu çatlatan
yüreğimi bu telaş
sanki ölecek gibiyim, sanki birazdan polisler gelecek ya da
gelip alacaklar kitaplarımı, bu şiiri, sevgilimin
fotoğrafını duvarda
soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder
misiniz karakola
dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür
ucundaki ırmakları
bir kız sessizce ölüyor, sessizce vietnam` da
ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya
uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz!
bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey
şeyhülislam!
bir gün mutlaka yeneceğiz! bir gün mutlaka yeneceğiz!
bunu söyleyeceğiz bin defa!
sonra bin defa daha, sonra bin defa daha, çoğaltacağız
marşlarla
ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda
yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla
yürüyeceğiz çoğala çoğala...
bu gün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra
yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu
yaz
kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür
gümbür bir telaş
gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne
güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! ey kaz
kafalılar! ey sadrazam!
sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç
yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz
çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl
bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar
uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü, temiz
bir gömlek giyiyorum
bitecek bir gün bu zulüm, bitecek bu han-i yağma
ama yorgunum şimdi, çok sigara içiyorum, sırtımda kirli
bir pardesü
kalorifer dumanları çıkıyor göğe, cebimde vietnamca şiir
kitapları
dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür
ucundaki ırmakları
bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor orda
köprülerden geçiyorum, karanlık yağmurlu bir gün, yürüyorum
istasyona
bu evler hüzünlendiriyor beni, bu derme çatma dünya
insanlar, motor sesleri, sis, akıp giden su
ne yapsam...ne yapsam her yerde bir hüzün tortusu
alnımı soğuk bir demire dayıyorum, o eski günler geliyor aklıma
ben de çocuktum, sevgililerim olacaktı elbette
sinema dönüşlerini düşünüyorum, annemi, her şey nasıl
ölebilir, nasıl unutulur insan
ey gök! senin altında sessizce yatardım, ey pırıl pırıl
tarlalar
ne yapsam...ne yapsam...dekart okuyorum sonradan...
sakallarım uzuyor, ben bu kızı seviyorum, ufak bir yürüyüş
çankaya` ya
bir pazar, güneşli bir pazar, nasıl coşuyor yüreğim, nasıl karışıyorum insanlara
bir çocuk bakıyor pencereden hülyalı kocaman gözlü nefis
bir çocuk
lermontov` un çocukluk fotoğraflarına benzeyen kardeşi
bakıyor sonra
ben şiir yazıyorum daktiloda, gazeteleri merak ediyorum,
kuş sesleri geliyor kulağıma
ben mütevazi bir şairim, sevgilim, her şey coşkulandırıyor
beni
sanki ağlayacak ne var bakarken bir halk adamına
bakıyorum adamın kulaklarına, boynuna, gözlerine, kaşlarına
yüzünün oynamasına
ey halk diyorum, ey çocuk, derken bende bir ağlama
ilençliyorum bütün bireyci şairleri, hale gidiyorum portakal
almaya
ilençliyorum o laf kalabaklıklarını, kurumuş yürekleri,
bireyin kurtuluşunu filan
ilençliyorum o kitap kurtlarını, bağışlıyorum sonradan
uzun kış gecelerinden sonra kim bilir nasıl olur her şey
uzun kış gecelerinden sonra, masallarda anlatılan
durup durup bunları düşünüyorum, bir sevinci bir hüzün
izliyor arkadan
yüreğim ipe sapa gelmez bir bahar göğü, türkçe bir yürek
kısaca
beklemek usandırıyor, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatıyorum
sağda solda
bir otobüse biniyorum, inceliyorum bir böceği tutarak
kanatlarından merakla
yürürdüm eskiden baharda, o yıkıntıların ve çayırların
olduğu alanlara
aklıma şiiri gelirdi o yaşlı amerikalının, sonbaharı anlatan
şiiri
çayırlar vardı o şiirde, baharı anımsatan ne de olsa
böylece yeniden hazırlanıyorum bir coşkuya, yeniden
sokaklara fırlamaya
kendimi atmak için bir uçurumdan balıklama
büyük ve mavi bir şey izlenimi var bende, gördüğüm
filmlerden mi ne
bir şapka, telaşlı bir gök, sıcak yapay bir dünya
anlat anlat bitmiyor, bitmiyor bendeki daüssıla
bütün sevgilerimi harcayabilirim bir çırpıda, yağmurlu o
yollar geliyor aklıma
benzin kokuları, ıslak direkler, babamın esmer bir somun
gibi tombul ve sıcak elleri
uyurdum. bir de bakmışsın yeni bir film sinemada, şehirde
yeni bir kız, kahvede yeni bir garson
o üzgün ve sabahlıklı dururdu balkonda...
şimdi ne var hüzünlenecek burda, nedir bu çatlatan
yüreğimi bu telaş
sanki ölecek gibiyim, sanki birazdan polisler gelecek ya da
gelip alacaklar kitaplarımı, bu şiiri, sevgilimin
fotoğrafını duvarda
soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder
misiniz karakola
dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür
ucundaki ırmakları
bir kız sessizce ölüyor, sessizce vietnam` da
ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya
uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz!
bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey
şeyhülislam!
bir gün mutlaka yeneceğiz! bir gün mutlaka yeneceğiz!
bunu söyleyeceğiz bin defa!
sonra bin defa daha, sonra bin defa daha, çoğaltacağız
marşlarla
ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda
yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla
yürüyeceğiz çoğala çoğala...
bir `van halen` albümünün ismidir.
albüm hit parçalarından `jump` ve `hot for the teacher` ile bilinir bu albüm.
albüm hit parçalarından `jump` ve `hot for the teacher` ile bilinir bu albüm.
ezginin günlüğü grubunun güzel bir parçası.
ey güzel ülke, uzak ülke
ey bilmediğim ülke
ne kendi isteğimle geldim sana
ne de soylu bir atın sırtında
beni, bu yiğit delikanlıyı
gençliğin ateşi sürükledi sana
bir de başımdaki şarap dumanları
bir de başımdaki şarap dumanları
ey güzel ülke, uzak ülke
ey bilmediğim ülke
ne kendi isteğimle geldim sana
ne de soylu bir atın sırtında
beni, bu yiğit delikanlıyı
gençliğin ateşi sürükledi sana
bir de başımdaki şarap dumanları
bir de başımdaki şarap dumanları
bir orhan veli şiiri.
bedava yaşıyoruz, bedava;
hava bedava, bulut bedava;
dere tepe bedava;
yağmur çamur bedava;
otomobillerin dışı,
sinemaların kapısı,
camekanlar bedava;
peynir ekmek değil ama
acı su bedava;
kelle fiyatına hürriyet,
esirlik bedava;
bedava yaşıyoruz, bedava
bedava yaşıyoruz, bedava;
hava bedava, bulut bedava;
dere tepe bedava;
yağmur çamur bedava;
otomobillerin dışı,
sinemaların kapısı,
camekanlar bedava;
peynir ekmek değil ama
acı su bedava;
kelle fiyatına hürriyet,
esirlik bedava;
bedava yaşıyoruz, bedava
insanın karakterinin belli yönlerinin üyesi olduğu toplumun öteki insanlarından farklılığı, değişikliği, ötekiliği.
kaynak: felsefe sözlüğü
kaynak: felsefe sözlüğü
bir arkadaş zekai özger şiiri..
aşkla sana
alnını
dağ ateşiyle ısıtan
yüzünü
kanla yıkayan dostum
senin
uyurken dudağında gülümseyen bordo gül
benim kalbimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdende
uğultuyla büyüyen sessizlik
birgün benim elimde
patlamaya sabırsız mavzer olsun
başını omzuma yasla
göğsümde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsun
söyle bana ey
ölümün açıklayıcı pervanesi
hangi yavru tek başına yiğittir
hangi yangın bir başına söndürülür
ah herkes susuyor
hiçkimse bilmiyor içimin yangınını
ah herkes mi susuyor
kalbimi kalbine bağladım dostum
ah herkes mi susuyor
kalbi kalbimize benzeyen dostlar
bir çarmıh gibi bırakıyorken kendini dünyaya
hayatın ateş renkli kelebekleri
bir bir tutuluyorken korkunç koleksiyonlar için
ah herkes mi susuyor
bağırsam içimdeki dehşeti
hırsım deler mi toprağı
beni
acısıyla onduran
dostumu
aşkla vurduran hayat
sana
yaşananla harlanan bağrımın sevdasını akıttım
dünyanın yeni baharına
çatlarken kadim güneş
bağrım delinirken fidanların kanıyla
anamın doğurgan karnıdır diye
sevgilimin sütlenecek göğsüdür diye
dostumun üretken gülüdür diye
sana bağlandım
sana sarıldım
beni umutsuz koma
tarihle avutma beni
çünki aşkla sınanmışım sana
sana yangınla, suyla, ateşle
ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışım
ey yaşarken kanayan acı
şimşekli gök, tufan, kan fırtınası
uçurum kıyısında hızla büyüyen ot
yapraksız bir ölümün anısı için
körpecik kuzuların derisi için
beni tarihle avutma
umutsuz koma beni
akıtsam deliren sevdamı
köpürür mü hayatı besleyen su
ey benim
yedi başlı kartalım
her başını
bir dağ başlangıcında koyanım
senin
böyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir
bizim aşkımızı solduranların korkusu
çünki elbette bir su
kendi akacağı toprağın sertliğini bilir
ve suyun gövdesiyle yırtılınca toprak
artık ırmak mı ne denir
işte devrim
ona benzer bir akışın hızına denir
yarın ne olur bilirim ben
bahar gelir, otlar büyür
ölüm de yapraklanır
bir dağ bulur uzun uzun bakarım
bir çam ağacı gölgesi
güzel kokular veren
bir damla güneş görünce
sana da gülümseyeceğim yarın
şimdi senin uzanıp yattığın otlarda
yarın yeni bir yeşillik büyüyecek
aşkla sana
alnını
dağ ateşiyle ısıtan
yüzünü
kanla yıkayan dostum
senin
uyurken dudağında gülümseyen bordo gül
benim kalbimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdende
uğultuyla büyüyen sessizlik
birgün benim elimde
patlamaya sabırsız mavzer olsun
başını omzuma yasla
göğsümde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsun
söyle bana ey
ölümün açıklayıcı pervanesi
hangi yavru tek başına yiğittir
hangi yangın bir başına söndürülür
ah herkes susuyor
hiçkimse bilmiyor içimin yangınını
ah herkes mi susuyor
kalbimi kalbine bağladım dostum
ah herkes mi susuyor
kalbi kalbimize benzeyen dostlar
bir çarmıh gibi bırakıyorken kendini dünyaya
hayatın ateş renkli kelebekleri
bir bir tutuluyorken korkunç koleksiyonlar için
ah herkes mi susuyor
bağırsam içimdeki dehşeti
hırsım deler mi toprağı
beni
acısıyla onduran
dostumu
aşkla vurduran hayat
sana
yaşananla harlanan bağrımın sevdasını akıttım
dünyanın yeni baharına
çatlarken kadim güneş
bağrım delinirken fidanların kanıyla
anamın doğurgan karnıdır diye
sevgilimin sütlenecek göğsüdür diye
dostumun üretken gülüdür diye
sana bağlandım
sana sarıldım
beni umutsuz koma
tarihle avutma beni
çünki aşkla sınanmışım sana
sana yangınla, suyla, ateşle
ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışım
ey yaşarken kanayan acı
şimşekli gök, tufan, kan fırtınası
uçurum kıyısında hızla büyüyen ot
yapraksız bir ölümün anısı için
körpecik kuzuların derisi için
beni tarihle avutma
umutsuz koma beni
akıtsam deliren sevdamı
köpürür mü hayatı besleyen su
ey benim
yedi başlı kartalım
her başını
bir dağ başlangıcında koyanım
senin
böyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir
bizim aşkımızı solduranların korkusu
çünki elbette bir su
kendi akacağı toprağın sertliğini bilir
ve suyun gövdesiyle yırtılınca toprak
artık ırmak mı ne denir
işte devrim
ona benzer bir akışın hızına denir
yarın ne olur bilirim ben
bahar gelir, otlar büyür
ölüm de yapraklanır
bir dağ bulur uzun uzun bakarım
bir çam ağacı gölgesi
güzel kokular veren
bir damla güneş görünce
sana da gülümseyeceğim yarın
şimdi senin uzanıp yattığın otlarda
yarın yeni bir yeşillik büyüyecek