wolfgang fritz haug`un bir kitabı.
kitap kapitalist toplumda görüntü, cinsellik ve reklam konularına yönelik incelemeleri içerir.
ahmed xani`nin kürtçenin kurmanci lehçesiyle 17. yüzyılda yazmış olduğu eser.
teknolojik determinist` olarak tanımlanabilen kuramcıdır. araç iletidir ifadesiyle teknolojik araçların toplum yapısındaki herşeyi belirlediğini savunur. yani televizyonun ortaya çıkışı ile toplumun/toplumların kültürel yapısının tümüyle bu araçla bağıntılı olarak değiştiğini betimler. toplumsal değişimi sadece teknolojik araca indirgemesi dolayısıyla eleştirilmiştir. yapıtlarında kimi maddi hatalar yaptığıda belirtilir. emperyalist ülkeler bu kuramcının ortaya attığı fikirleri bir dönem çokça gündeminde tutmuştur ve hala da tutmaktadır. `enformasyon toplumu `söylemine uzanan yolda önemli işlevler gördüğüde belirtilmelidir.
maddenin, bizim dışımızda varolmadığını; maddenin tek başına bir gerçekliği bulunmadığını savunan öğreti.
kaynak: felsefe sözlüğü.
modern idealizm olarakta adlandırılabilir.
kaynak: felsefe sözlüğü.
modern idealizm olarakta adlandırılabilir.
yapısalcı marksist filozof olarak tanımlanabilir. ideolojiye büyük bir önem verdiği yapıtlarında bireyin yapı tarafından tamamen sarmalandığını ve burdan çıkışın bulunmadığını yansıtır.
yeni sömürgecilik anlayışları temelinde merkez ülkeler ile periferi ülkeler arasında kurulan eşitsiz bağımlılık ilişkileri sonrası bu ülkelere dayatılan teknoloji transferinin ekonomik sömürgeciliğe neden olmasının yanında kültürel sömürgeciliğe de neden olduğunu bildiren kavramdır.
kapitalizmin gelişimiyle birlikte kültürün ve kültürel öğelerin özgürlükçü yönlerinden sıyrılarak -seri mal üreten bir fabrika gibi- endüstrileştiğini ifade eden kavramdır.
melih cevdet anday``ın bir şiiri.
sabahleyin evden çıkıyorum
insanın işi var gücü var
gidip bir parka oturuyorum
bir boyacı dikiliyor der demez
bakar da bakar potinlerime
ne bakıyorsun bre
keyif benim değil mi?
boyatmayacağım işte.
nesini boyatacaksın diyor içinden
bir yandan da kaşını kaldırarak
`şu yerdeki senin mi ağabey?` diyor
bakıyorum, ayağımın ucunda leş gibi pis bir tarak,
alıp tarağı gidiyor.
derken işsizin, tembelin, haylazın biri
karşımdaki sıraya oturuyor
sadece otursa iyi
oturmuş bir de düşünüyor.
ne düşünüyorsun be adam?
sabahleyin evden çıkıyorum
insanın işi var gücü var
gidip bir parka oturuyorum
bir boyacı dikiliyor der demez
bakar da bakar potinlerime
ne bakıyorsun bre
keyif benim değil mi?
boyatmayacağım işte.
nesini boyatacaksın diyor içinden
bir yandan da kaşını kaldırarak
`şu yerdeki senin mi ağabey?` diyor
bakıyorum, ayağımın ucunda leş gibi pis bir tarak,
alıp tarağı gidiyor.
derken işsizin, tembelin, haylazın biri
karşımdaki sıraya oturuyor
sadece otursa iyi
oturmuş bir de düşünüyor.
ne düşünüyorsun be adam?
insanın çeşitli olaylara ilişkin gösterdiği insani bir duygu.
ekonomi politik yazınında metanın ikiliği niteliğinden biri. diğeri değişim değeridir.
bir mal ticari bir kaygı gütmeden üretilip dolaşıma sokuluyorsa kullanım değerine sahiptir denir. bu mal meta olamaz, yani değişim değeri içermediğinden meta değildir.
bir mal ticari bir kaygı gütmeden üretilip dolaşıma sokuluyorsa kullanım değerine sahiptir denir. bu mal meta olamaz, yani değişim değeri içermediğinden meta değildir.
ünlü italyan devrimci filozof `antonio gramsci``nin geliştirdiği bir kavram olup işçi sınıfının üzerinde uygulanmak istenen burjuva hegemonyasına karşı geliştirilmesi gerekli direnç nosyonunu betimler.
dostoyevski'nin en son eseridir. bu eserde dostoyevski o dönem rusya'nın içinde bulunduğu duruma ilişkin kendi kişisel görüşlerini de ifade etmiştir.
`frankfurt okulu`nun son temsilcisi sayılan `jurgen habermas` tarafından geliştirilen kavramdır. idealize edilerek oluşturulmuş olan bu kavram içinde kişiler tüm eşitsizliklerden arınmış bir biçimde diyaloğa girmekte ve bu alanda girişilen diyaloglar neticesinde tüm insanlar bir ortak paydada buluşmaktadır. tüm eşitsizliklerin girişilen bu diyalog ortamı içinde yok sayılacağı varsayılmaktadır. eleştirilerde genelde bu nokta üzerinde yoğunlaşmaktadır.
1960`lı yıllarda `emperyalist` ülkelerin geri bıraktırılmış ülkelere kalkınmaları için izlemeleri gereken stratejilerin nasıl olması gerektiğini anlatan kuramlardır. kalkınmadan kasıtlarıda geri bıraktırılmış ülkelerin nasıl daha fazla sömürülebilirliğinin sağlanabileceği üzerinedir.
gönül kıvılcım`ın bir romanı.
ünlü sosyolog, bilim insanı.
aslen türk asıllı olup ankara siyasalda yaptığı bir çalışma sonucu kürt halkını yakından tanıma fırsatı bulan ve böyle bir halkın olmadığı söylenen yıllarda (ki çok uzak yıllar değil), böyle bir halk var dediği için çeşitli dönemlerde toplam onyedi yıla yakın cezaevinde yatan sosyologdur.
kaynak: wikipedia
aslen türk asıllı olup ankara siyasalda yaptığı bir çalışma sonucu kürt halkını yakından tanıma fırsatı bulan ve böyle bir halkın olmadığı söylenen yıllarda (ki çok uzak yıllar değil), böyle bir halk var dediği için çeşitli dönemlerde toplam onyedi yıla yakın cezaevinde yatan sosyologdur.
kaynak: wikipedia
bağlı olduğu şey olmadan kendisi varolamayan; içinde bulunduğu durumun tanımlanmasında etkili olan ama yokluğunda söz konusu durumu değiştirmeyen şey.
kaynak: felsefe sözlüğü
kaynak: felsefe sözlüğü
haydar ergülen``in bir şiiri.
özellikle yaz günleri
güneşi bir çiçek gibi
yakalara iliştirmek yasaklanmıştır.
özellikle yaz günleri
güneşi bir çiçek gibi
yakalara iliştirmek yasaklanmıştır.
insan topluluklarını ırksal boyutlarıyla değerlendirip niteleyerek, kendi ırkının üstün özelliklere sahip olduğunu düşünüp diğer halkları aşağılama fiiline verilen isimdir.
bir dönem özellikle güney afrika`da beyazların zencilere olan davranışları bu tutumun açık göstergesi olmakla birlikte başka ülkelerde bu fiil daha örtük bir biçimde işlemektedir.
bu fiil faşizm ve nazizm ile örtüşen bir yapı taşır.
bir dönem özellikle güney afrika`da beyazların zencilere olan davranışları bu tutumun açık göstergesi olmakla birlikte başka ülkelerde bu fiil daha örtük bir biçimde işlemektedir.
bu fiil faşizm ve nazizm ile örtüşen bir yapı taşır.
ahmet telli`nin bir şiiri.
suya düşen bir karanfilse yüreğin
bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
vursun seni o taştan bu taşa
o çağlayandan bu çağlayana
kavgadan uzak kalmışsan
sevdadan da uzaksın demektir
devinmez yüreğinin mağması
çatlamaz sabrın kara taşı
suya düşen bir karanfilse yüreğin
bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
vursun seni o taştan bu taşa
o çağlayandan bu çağlayana
kavgadan uzak kalmışsan
sevdadan da uzaksın demektir
devinmez yüreğinin mağması
çatlamaz sabrın kara taşı
cemal süreya`nın bir şiiri.
bu hükümet
pir sultan`a pasaport vermiyor,
onu anladık.
yunus emre`ye de
bası kartı vermiyor,
onu da anladık.
ama bu hükümet
ferman çıkarmış
karacaoğlan`ı
otobüse bindirtmiyor.
bu hükümet
pir sultan`a pasaport vermiyor,
onu anladık.
yunus emre`ye de
bası kartı vermiyor,
onu da anladık.
ama bu hükümet
ferman çıkarmış
karacaoğlan`ı
otobüse bindirtmiyor.
mahir çayan`ın yazdığı şiirdir.
taş duvar, demir karyola ve yerlerde sayısız izmaritler.
helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli,
insanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava,
duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor.
istediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyinin,
oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkansız.
ranzanın karşısında kafesli demir kapı,
arkasında mehmet.
görevi dakikası dakikasına beni denetlemek
mehmedim utanıyor, kahroluyor.
`askerlik ağam n`aparsın` diyor.
aslında o da tutsak.
ben hücre içinde, o hücre önünde.
günde beş kere büyük başlar bakar içeriye;
yüzlerınde tecessüs.
`çılgın adam, 3-5 kişi ile koskoca karanlıklar
imparatorluğuna kafa tutan adalılar.`
ama yine de `çılgın adamın` karşısında
bir eziklik, bir burukluk duyuyorlar o başka.
gündüz gece diye bir ayrım yoktur hücrede,
zaman ve mekan özümlenmiş artık.
sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren.
ışık yirmidört saat yanar.
bir nefes, bir dumandır yoldaşım,
cigaramı her çekişte duman olur,
uçar giderim, ta uzaklara.
çoğu kere ada`ma giderim,
cigaramın dumanı, beni memleketime; ada`ma götürür.
kahpe istanbul`un, kahpe bir bölgesinde,
bir evdeyim, yoldaslarımla beraber.
bu ev, yoldaşlık-dostluk-kardaşlık-mertlik-kazanç ve sevgi evidir.
bu evde, herşey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki...
ev de değil, ada, ada!
satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, adiliğin ve her çesit
aşağılık ve her çeşit yabancilaşmanın karışımı olan,
karanlık denizi`nin ortasında,
güneşi batmayan bir ada.
ben ne şuralıyım ne buralı,
adalıyım adalı,
adam ormanlıktır.
dostluk yoldaşlık, mertlik ormanı,
bütün ada`mı kaplar.
erdemin güneşi yirmidört saat aydınlatır adamı
biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı.
ben adalıyım ey kahpe hücre, ada`lı.
doğru ya, sen nereden bileceksin ada`mı.
asırlik, feodal, militarist hücre.
ya, sen, öküze benzemek için kasılan, şişen
haset kurbağa hilkat garibesi bilir misin ada`mı?
dünya karanlıktır, güneşi batmayan böyle bir ada
yeryüzünde yoktur.
değil mi karanlıklar cücesi, zavalli acuze?
ya sen yarasalar şairi, pişkin cacomcho?
değil şiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur.
böyle bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır.
senin için değil mi karanlıkların kapkapa şairi?
senin dediğin eşyanın degil, karanlığın tabiatına aykırıdır.
karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler...
yarının türkiye`sinin hayvanat bahçesinde
teşhir edilecekler...
adam kalabalıktır hain hücre:
elde mitralyözüyle,
sierra maestra`da, falcon`da, vietnam`da
mozambik`te, angola`da, sina çöllerinde...
özgürlüğün türküsünü söyleyenler.
zulme, kahpeliğe, sömürüye karşı...
dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar
benim evlatlarımdır kahpe hücre.
benim adamın ormanlığından aldıkları fideleri,
birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına.
kel dünya, ada`mın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor, güzelleşiyor artık.
iyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni.
seni yerle bir edecek ada`lıları iyi tanı.
adam ve hemşerilerinin çoğu ne halde diye
dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarı
evet adamı karanlığın suları bastı.
evet, benim gibi pek çok adalı bu çirkef suların altında,
ama boşuna sevinme, ada`m batmaz, yok olmaz
ada`m, sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi.
hepsi o kadar.
taş duvar, demir karyola ve yerlerde sayısız izmaritler.
helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli,
insanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava,
duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor.
istediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyinin,
oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkansız.
ranzanın karşısında kafesli demir kapı,
arkasında mehmet.
görevi dakikası dakikasına beni denetlemek
mehmedim utanıyor, kahroluyor.
`askerlik ağam n`aparsın` diyor.
aslında o da tutsak.
ben hücre içinde, o hücre önünde.
günde beş kere büyük başlar bakar içeriye;
yüzlerınde tecessüs.
`çılgın adam, 3-5 kişi ile koskoca karanlıklar
imparatorluğuna kafa tutan adalılar.`
ama yine de `çılgın adamın` karşısında
bir eziklik, bir burukluk duyuyorlar o başka.
gündüz gece diye bir ayrım yoktur hücrede,
zaman ve mekan özümlenmiş artık.
sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren.
ışık yirmidört saat yanar.
bir nefes, bir dumandır yoldaşım,
cigaramı her çekişte duman olur,
uçar giderim, ta uzaklara.
çoğu kere ada`ma giderim,
cigaramın dumanı, beni memleketime; ada`ma götürür.
kahpe istanbul`un, kahpe bir bölgesinde,
bir evdeyim, yoldaslarımla beraber.
bu ev, yoldaşlık-dostluk-kardaşlık-mertlik-kazanç ve sevgi evidir.
bu evde, herşey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki...
ev de değil, ada, ada!
satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, adiliğin ve her çesit
aşağılık ve her çeşit yabancilaşmanın karışımı olan,
karanlık denizi`nin ortasında,
güneşi batmayan bir ada.
ben ne şuralıyım ne buralı,
adalıyım adalı,
adam ormanlıktır.
dostluk yoldaşlık, mertlik ormanı,
bütün ada`mı kaplar.
erdemin güneşi yirmidört saat aydınlatır adamı
biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı.
ben adalıyım ey kahpe hücre, ada`lı.
doğru ya, sen nereden bileceksin ada`mı.
asırlik, feodal, militarist hücre.
ya, sen, öküze benzemek için kasılan, şişen
haset kurbağa hilkat garibesi bilir misin ada`mı?
dünya karanlıktır, güneşi batmayan böyle bir ada
yeryüzünde yoktur.
değil mi karanlıklar cücesi, zavalli acuze?
ya sen yarasalar şairi, pişkin cacomcho?
değil şiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur.
böyle bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır.
senin için değil mi karanlıkların kapkapa şairi?
senin dediğin eşyanın degil, karanlığın tabiatına aykırıdır.
karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler...
yarının türkiye`sinin hayvanat bahçesinde
teşhir edilecekler...
adam kalabalıktır hain hücre:
elde mitralyözüyle,
sierra maestra`da, falcon`da, vietnam`da
mozambik`te, angola`da, sina çöllerinde...
özgürlüğün türküsünü söyleyenler.
zulme, kahpeliğe, sömürüye karşı...
dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar
benim evlatlarımdır kahpe hücre.
benim adamın ormanlığından aldıkları fideleri,
birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına.
kel dünya, ada`mın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor, güzelleşiyor artık.
iyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni.
seni yerle bir edecek ada`lıları iyi tanı.
adam ve hemşerilerinin çoğu ne halde diye
dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarı
evet adamı karanlığın suları bastı.
evet, benim gibi pek çok adalı bu çirkef suların altında,
ama boşuna sevinme, ada`m batmaz, yok olmaz
ada`m, sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi.
hepsi o kadar.
kültürel emperyalizm` tezini oluşturan kişi olarak bilinmektedir. özellikle 1970`lerde yazdığı `kitle iletişimi ve amerikan krallığı ` ile `zihin yönlendirenler` kitabı oluşturduğu bu tezin çerçevesini oluşturmaktadır.
haber konusu olabilecek enformasyonu gazetecilere sağlayan küme.
kaynak: iletişim sözlüğü
kaynak: iletişim sözlüğü
dilbiliminde bir konuşmacının aklında olan ve özgül bir sözcüğü ya da deyişi kullanırken iletmek istediği anlam ya da düşüncedir.
kaynak: iletişim sözlüğü
kaynak: iletişim sözlüğü