emiliano zapata`nın meksika`da önderliğini yaptığı halk ayaklanmasını anlatan ve yönetmenliğini elia kazan`ın yaptığı 1950`lerde çekilen film.
louis althusser`in geliştirdiği bir kavram olup çeşitli düzeylerde bulunan kerteler arasındaki ilişkisellik üzerinden en üst belirleyiciyi betimler. althusser`e göre bu ekonomidir.
zamanında ankara iletişimde hocalık yapan şu anda ise istanbul`daki (yanılmıyorsam) bir özel üniversitede hoca olan değerli bir sosyal bilimcidir.
kapitalist üretim ilişkilerinin belli coğrafi sınırlara duyduğu ihtiyaçtan türetilmiş devlet biçimi.
ulus devletin kuruluş biçimi sanıldığı gibi ulusların kendi ihtiyacından değil, kapitalist üretim biçiminin sınırlandırılmış bir pazar içinde daha rahat ve sistematik olarak sermaye birikimi yapabilme ihtiyacından doğmuştur. bu devlet türünün temel gelişme yasasını bu durum oluşturur.
ulus devletin kuruluş biçimi sanıldığı gibi ulusların kendi ihtiyacından değil, kapitalist üretim biçiminin sınırlandırılmış bir pazar içinde daha rahat ve sistematik olarak sermaye birikimi yapabilme ihtiyacından doğmuştur. bu devlet türünün temel gelişme yasasını bu durum oluşturur.
sermaye yoğunlaşmasının bir doğurgusudur. emperyalist kapitalist sistemin en önemli özelliklerinden biridir.
eski türklerin cenennem anlayışına verdikleri isim.
`cemal süreya``nın bir şiiri.
sigara içenlere ateş etmeyiniz
evli bir kadınla rakı içerken
rozet gibi göğsüne takmış cesaretini
ben mitridat`tan söz ettim siz etmeyiniz
eski bir osmanlı paşası gibi
feodaliteyi süpüren bıyıklarıyla
istanbul, istanbul uzakta
istanbul`a ateş etmeyiniz
tutalım yanılıp ateş ettiniz
şeker ahmet paşa`nın resimlerini
eski hececilerin şiirlerini bir de
ben çok seviyorum siz de seviniz
sigara içenlere ateş etmeyiniz
evli bir kadınla rakı içerken
rozet gibi göğsüne takmış cesaretini
ben mitridat`tan söz ettim siz etmeyiniz
eski bir osmanlı paşası gibi
feodaliteyi süpüren bıyıklarıyla
istanbul, istanbul uzakta
istanbul`a ateş etmeyiniz
tutalım yanılıp ateş ettiniz
şeker ahmet paşa`nın resimlerini
eski hececilerin şiirlerini bir de
ben çok seviyorum siz de seviniz
ahmet telli``nin bir şiiri.
pervasız bir avcı gibi bazen
bütün yolları tutabilir şiir
o zaman onun menziline ancak
sevdayı kuşanarak girilebilir
pervasız bir avcı gibi bazen
bütün yolları tutabilir şiir
o zaman onun menziline ancak
sevdayı kuşanarak girilebilir
vladimir mayakovski``nin bir şiiri.
bağırırlar şaire:
`bir de torna tezgâhı başında göreydik seni.
şiir de ne?
boş iş.
çalışmak, harcınız değil demek ki...`
doğrusu
bizler için de
en yüce değerdir çalışmak.
ve kendimi
bir fabrika saymaktayım ben de.
ve eğer
bacam yoksa
işim daha zor demektir bu.
bilirim
hoşlanmazsınız boş lâftan
kütük yontarsınız kan ter içinde,
fakat
bizim işimiz farklı mı sanırsınız bundan:
kütükten kafaları yontarız biz de.
ve hiç kuşkusuz
saygıdeğer bir iştir balık avlamak
çekip çıkarmak ağı.
ve doyum olmaz tadına
balıkla doluysa hele.
fakat
daha da saygıdeğerdir şairin işi
balık değil, canlı insan yakalamadayız çünkü.
ve doğrusu
işlerin en zorlusu
yanıp kavrularak demir ocağının ağzında
su vermektir kızgın demire.
fakat kim
aylak olduğumuzu söyleyerek
sitem edebilir bize;
beyinleri perdahlıyorsak eğer
dilimizin eğesiyle...
kim daha üstün, şair mi?
yoksa insanlara
pratik yarar sağlayan teknisyen mi?
ikisi de.
yürek de bir motordur çünkü
ve ruh, onun çalıştırıcısı.
eşitiz bizler
şairler ve teknisyenler.
vücut ve ruh emekçileriyiz
aynı kavganın içinde
ve ancak ortak emeğimizle
bezeriz evreni
marşlarımızı gümbürdeterek
haydi!
laf fırtınalarından
ayıralım kendimizi
bir dalgakıranla.
iş başına!
canlı ve yepyeni bir çalışmadır bu.
ve ağzıkalabalık söylevci takımı
değirmene yollansın dosdoğru!
unculuğa!
değirmen taşı döndürmeye laf suyuyla!
bağırırlar şaire:
`bir de torna tezgâhı başında göreydik seni.
şiir de ne?
boş iş.
çalışmak, harcınız değil demek ki...`
doğrusu
bizler için de
en yüce değerdir çalışmak.
ve kendimi
bir fabrika saymaktayım ben de.
ve eğer
bacam yoksa
işim daha zor demektir bu.
bilirim
hoşlanmazsınız boş lâftan
kütük yontarsınız kan ter içinde,
fakat
bizim işimiz farklı mı sanırsınız bundan:
kütükten kafaları yontarız biz de.
ve hiç kuşkusuz
saygıdeğer bir iştir balık avlamak
çekip çıkarmak ağı.
ve doyum olmaz tadına
balıkla doluysa hele.
fakat
daha da saygıdeğerdir şairin işi
balık değil, canlı insan yakalamadayız çünkü.
ve doğrusu
işlerin en zorlusu
yanıp kavrularak demir ocağının ağzında
su vermektir kızgın demire.
fakat kim
aylak olduğumuzu söyleyerek
sitem edebilir bize;
beyinleri perdahlıyorsak eğer
dilimizin eğesiyle...
kim daha üstün, şair mi?
yoksa insanlara
pratik yarar sağlayan teknisyen mi?
ikisi de.
yürek de bir motordur çünkü
ve ruh, onun çalıştırıcısı.
eşitiz bizler
şairler ve teknisyenler.
vücut ve ruh emekçileriyiz
aynı kavganın içinde
ve ancak ortak emeğimizle
bezeriz evreni
marşlarımızı gümbürdeterek
haydi!
laf fırtınalarından
ayıralım kendimizi
bir dalgakıranla.
iş başına!
canlı ve yepyeni bir çalışmadır bu.
ve ağzıkalabalık söylevci takımı
değirmene yollansın dosdoğru!
unculuğa!
değirmen taşı döndürmeye laf suyuyla!
zapatista ulusal özgürleştirme ordusu`nun sözcüsü olarak kendini tanımlayan subcomandante.
meksika hükümetinin tutumuna karşı yerli ve köylülerin haklarının alınmasına yönelik yürüttüğü mücadele ile tanınıyor.
meksika hükümetinin tutumuna karşı yerli ve köylülerin haklarının alınmasına yönelik yürüttüğü mücadele ile tanınıyor.
yılmaz odabaşı`nın bir şiiri.
sokulsan rahmanların şeho dağ rüzgarı kokardı
öpsen kıl`dı şeho, koklasan duman
bilmezdi şalvarının renginin neden değiştiğini
ve kentte
duvar yazılarının neden eksildiğini
siverek ovasına akşam inerdi
şeho avluda tütün sarardı geceleri
sorsam birilerine:
`-şeho ne bilir` derdi...
oysa
o,
bildiği kadar
ve bildiği gibi yaşardı
ilkmayıs sabahlarının güzelliğini
bozkırı,
yağmuru
ve nal seslerini
daha
çınlar kulaklarımda bir buruk ezgi
öksüzlüğümdü kuşatılmış siverek geceleri
sokulsan rahmanların şeho dağ rüzgarı kokardı
öpsen kıl`dı şeho, koklasan duman
bilmezdi şalvarının renginin neden değiştiğini
ve kentte
duvar yazılarının neden eksildiğini
siverek ovasına akşam inerdi
şeho avluda tütün sarardı geceleri
sorsam birilerine:
`-şeho ne bilir` derdi...
oysa
o,
bildiği kadar
ve bildiği gibi yaşardı
ilkmayıs sabahlarının güzelliğini
bozkırı,
yağmuru
ve nal seslerini
daha
çınlar kulaklarımda bir buruk ezgi
öksüzlüğümdü kuşatılmış siverek geceleri
eski yunan mitolejisinde yer alan kahramanlardan biri.
sisyphos karakteri mitolojide yer alan bir cezalandırma biçimini betimler. bu cezalandırma biçiminde sisyphos kayayı dağın eteklerine taşıdıktan sonra, bu kaya tekrar aşağıya doğru yuvarlanmaktadır. bu durum her gün tekrarlananan bir kısır döngüyü oluşturur. sisyphos`a tanrılar tarafından ölümsüzlük verilmesi de bu kısır döngüyü perçileyen bir durumdur.
sisyphos karakteri mitolojide yer alan bir cezalandırma biçimini betimler. bu cezalandırma biçiminde sisyphos kayayı dağın eteklerine taşıdıktan sonra, bu kaya tekrar aşağıya doğru yuvarlanmaktadır. bu durum her gün tekrarlananan bir kısır döngüyü oluşturur. sisyphos`a tanrılar tarafından ölümsüzlük verilmesi de bu kısır döngüyü perçileyen bir durumdur.
ahmet telli``nin bir şiiri.
soluk bir ay dolanıyor
kentin üstünde her gece
her gece bilge bir gezgin
tavrıyla adımlıyor yolunu
güz yanığı bir durgun
sessizlikle örtülü her şey
ve yırtılmış bir tül gibi
savrulup duruyor zaman
suların sesini dinle şimdi
ormanın fısıldayışlarını
usulca yarılıyor dağların göğsü
bir aşkı dinlendirmek için
ve gözleri uzak yamaçlarda
aranıp dururken bir şeyleri
sessiz ve sakin beklemekte
bekledikçe bileylenen yürek
belli ki dağların, denizlerin
ve göllerin üzerinden
sıyrılıp gelmektedir seher
belli ki yakındır
doğayı ve hayatı sarsacak saat
soluk bir ay dolanıyor
kentin üstünde her gece
her gece bilge bir gezgin
tavrıyla adımlıyor yolunu
güz yanığı bir durgun
sessizlikle örtülü her şey
ve yırtılmış bir tül gibi
savrulup duruyor zaman
suların sesini dinle şimdi
ormanın fısıldayışlarını
usulca yarılıyor dağların göğsü
bir aşkı dinlendirmek için
ve gözleri uzak yamaçlarda
aranıp dururken bir şeyleri
sessiz ve sakin beklemekte
bekledikçe bileylenen yürek
belli ki dağların, denizlerin
ve göllerin üzerinden
sıyrılıp gelmektedir seher
belli ki yakındır
doğayı ve hayatı sarsacak saat
can yücel``in bir şiiri.
sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi
kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi
kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
orhan veli`nin güzel şiirlerinden biri.
uzanip yativermis, sere serpe;
entarisi siyrilmis hafiften;
kolunu kaldirmis, koltugu gorunuyor;
bir eliyle de gogsunu tutmus.
icinde kotulugu yok, biliyorum;
yok, benim de yok ama...
olmaz ki!
boyle de yatilmaz ki!
uzanip yativermis, sere serpe;
entarisi siyrilmis hafiften;
kolunu kaldirmis, koltugu gorunuyor;
bir eliyle de gogsunu tutmus.
icinde kotulugu yok, biliyorum;
yok, benim de yok ama...
olmaz ki!
boyle de yatilmaz ki!
toplumsal olayların ardalanında yer alan etki-tepki meselesini oldukça iyi anlatan atasözüdür.
sosyalist teorinin önemli düşünürlerinden biri olan lüxemburg, sınıf politikaları noktasında burjuva sınıfına karşı örülecek mücadelenin nasıl bir yöntemsel taktik izlemesi gerektiği üzerinde durmuştur.
yapıtlarında devlet üzerinde süregiden sınıf mücadelesinin reformdan ziyade devrim çizgisinde ısrar etmesi gerekliliği üzerinde durur. mücadelenin hareket noktasının belirli bir sabitlikte değilde kendiliğinden gerçekleşeceğini ve halkın partiye bu doğrultuda yol göstereceğini belirtir. ekonomik politikalar temelinde örülen sendikal mücadelere önem veren lüxemburg, ekonomik mücadelenin bir sonraki düzlemde partiyle kurduğu bağ ile devrim sürecine girebileceğini belirtir.
yapıtlarında devlet üzerinde süregiden sınıf mücadelesinin reformdan ziyade devrim çizgisinde ısrar etmesi gerekliliği üzerinde durur. mücadelenin hareket noktasının belirli bir sabitlikte değilde kendiliğinden gerçekleşeceğini ve halkın partiye bu doğrultuda yol göstereceğini belirtir. ekonomik politikalar temelinde örülen sendikal mücadelere önem veren lüxemburg, ekonomik mücadelenin bir sonraki düzlemde partiyle kurduğu bağ ile devrim sürecine girebileceğini belirtir.
ingiliz kültürel çalışmalar geleneğinin önemli temsilcilerinden biri olup tarihsel/toplumsal bir bakış açısı içinde çeşitli kültürel olguları incelemiştir.
q klavye tipinin türkçe söz dizimine uygun olmamasına rağmen -ki bu durum bilimsel olarak yapılan çalışmalarla da saptanmıştır- çokuluslu şirketlerin maliyet politikaları düşünüldüğünde, klavye değişiminin yaratacağı maliyetin karlarını azaltacağından kaynaklı yaygınlaştırılmaya çalışılan/yaygınlaştırılan klavye tipidir. emperyalizmle bağlantılı bir olgudur. türkçe söz dizimine bilimsel açıdan bakıldığında uygun olan klavye tipi ise f klavyedir.
yılmaz odabaşı`nın bir şiiri.
karacadağ
yamaçlarında kardelen çiçekleri
her bahar umuda rengini verir
ve her bahar
dicle`de ak köpüklere üşüşür papatyalar
siverek düzü
hayata vurgun yürekli yiğitleri
ve sabahın eteklerinde ter taneleriyle
`memleketimdir benim`
orada
tüfekler yağlanır kerpiç damlarda
türkü kaçak
tütün kaçak
kaçak çay buğulanır şavkı vurur mağlara
ve korku ve umut ve can pusuda
pusuda yalnızlık
karacadağ,
önü diyarbekir`dir
ben hüznü avuçlarken ora mahpuslarında
bulutlarla yalpalayan rüzgarları resmedip
bakıp bakıp iç çekerdim doruklarına
karacadağ,
patikalarında ceylan ölüleri
ve bakır renkli göğüslerimizde görkemli güneşiyle
sabıra tutunan sevdaların gönüllü erleriydik
ve yollarımızda ayaklarımıza batıp çıkan devedikenleri
özlemler biraz uzak biraz diri
bekleyişlerde alçalıp yükselirken köpük köpük yalnızlık
karacadağ
yamaçlarında kardelen çiçekleri
her bahar umuda rengini verir
ve her bahar
dicle`de ak köpüklere üşüşür papatyalar
siverek düzü
hayata vurgun yürekli yiğitleri
ve sabahın eteklerinde ter taneleriyle
`memleketimdir benim`
orada
tüfekler yağlanır kerpiç damlarda
türkü kaçak
tütün kaçak
kaçak çay buğulanır şavkı vurur mağlara
ve korku ve umut ve can pusuda
pusuda yalnızlık
karacadağ,
önü diyarbekir`dir
ben hüznü avuçlarken ora mahpuslarında
bulutlarla yalpalayan rüzgarları resmedip
bakıp bakıp iç çekerdim doruklarına
karacadağ,
patikalarında ceylan ölüleri
ve bakır renkli göğüslerimizde görkemli güneşiyle
sabıra tutunan sevdaların gönüllü erleriydik
ve yollarımızda ayaklarımıza batıp çıkan devedikenleri
özlemler biraz uzak biraz diri
bekleyişlerde alçalıp yükselirken köpük köpük yalnızlık
korkmaz alemdar ve irfan erdoğan`ın popüler kültürü açımlamaya yönelik yayımladıkları kitap.
irfan erdoğan ve korkmaz alemdar`ın iletişim kuramlarına yönelik çıkarttıkları kitap.
bazı yazar-çizerler bu kuramlardan bazılarının geçerliliklerinin olmadığını belirtir.
bazı yazar-çizerler bu kuramlardan bazılarının geçerliliklerinin olmadığını belirtir.
gramsci`ye ait bir kavramdır.
gramsci`nin `ortak duyu` kavramı sistemin rızasını sağlamada geçmişten getirilen boş inançlara göndermede bulunur.
insanlık tarihinin ilk komünal dönem hariç, eşitsiz güç ilişkilerinden oluşması ve bu eşitsiz güç ilişkileri içinde maddi gücü elinde bulunduran sınıfın aynı zamanda zihinsel gücü de elinde bulundurması `ortak duyu` kavramını gücü elinde bulunduranlar lehinde oluşan tüm söylemler yığını olarak değerlendirebilmemize yol açar.
(genellikle) atasözleri, deyimler tarihden gelen eşitsiz güç ilişkilerinin güzel örnekleridir.
ör: `her koyun kendi bacağından asılır`
`saçı uzun aklı kısa` vs.
gramsci`nin `ortak duyu` kavramı sistemin rızasını sağlamada geçmişten getirilen boş inançlara göndermede bulunur.
insanlık tarihinin ilk komünal dönem hariç, eşitsiz güç ilişkilerinden oluşması ve bu eşitsiz güç ilişkileri içinde maddi gücü elinde bulunduran sınıfın aynı zamanda zihinsel gücü de elinde bulundurması `ortak duyu` kavramını gücü elinde bulunduranlar lehinde oluşan tüm söylemler yığını olarak değerlendirebilmemize yol açar.
(genellikle) atasözleri, deyimler tarihden gelen eşitsiz güç ilişkilerinin güzel örnekleridir.
ör: `her koyun kendi bacağından asılır`
`saçı uzun aklı kısa` vs.
rusça`da köylü anlamına gelen ifade.
doğa ötesi anlamına gelir. olanı değil olması gerekeni tahayyül ettiği için felsefi düşünme sürecinin temelini oluşturur.