alıcı ve satıcıların iş anlaşması yapabilmeleri için üreticilerin ürettikleri ürünü görücüye çıkardıkları organizasyonlar bütünü.
tutumlu olan, hesabını kitabını bilen, bugünün bir de yarını olduğunu bilen öğrencidir.
bir futbol maçının içine en kestirme yoldan nasıl edilir sorusunun cevabını vermektir. ister mahalle maçı olsun, ister halı saha maçı olsun, oraya gidildiğine, orada olunduğuna pişman eder bunu yapan. bir de pis pis gülüşü vardır sanki çok matah bir şey yapıyormuş gibi. beceremeyince çirkefliğe de başlar ki evlerden uzak. profesyonel sahalarda barınamaz zaten, öyle olsaydı bizim içimize düşmezdi eşoğlusu.
tam hali: "kendimi öldürmek istemiyorum. kendimi öldürmek isteyen kısmımı öldürmek istiyorum" olan, bir psikiyatristin hastasından duymuş olduğu cümledir. hasta aslında bilinçli ve akıllı şizofrenmiş.
bu topraklarda az bulunan kişidir. daha doğrusu, öfkesini eyleme dönüştürür ama sorunun kaynağına dönüştürmez, bataklıkta sinek avlamak işini icra eder.
son derece anlamsız bir cümledir. telefonda bir kişi ile tartışırken söylendiğine tanık olunur. bunu diyeceğine telefonu kapatmak en mantıklı olan davranış iken karşı tarafa "kapat telefonu" demek ciddi ciddi ilginç bir iştir.
kim olduğu anlaşılamayan kişidir. böyle kişi mi olur ulan? kimsin yahu sen? kapat telefonu.
(bkz: en asil duyguların insanı)
onu oradan temizleyecek olanın da insan olduğu düşünülürse tam anlamı ile dayaklık insanın işidir. kötü bir görüntüye ve kokuya neden olmasını geçtim, dağılıp giden parçaların boruyu tıkama ihtimali de vardır.
(bkz: pisuvara izmarit atmak)
beyhude bir çabadır. taşar bir kere. kül tablası dediğin nedir ki şuncacık bir alan. kuş mu işetiyorsun?
kiliseydi, camiydi, müzeydi derken gerçek değeri ve anlamı unutulan yer. dünyanın en harika yapılarından birine sahibiz, ne doğru dürüst koruyabiliyoruz, ne araştırabiliyoruz ne de öğreniyoruz.
(bkz: ayasofya cami)
(bkz: ayasofya kilisesi)
(bkz: ayasofya müzesi)
bir rahat bırakın.
(bkz: ayasofya cami)
(bkz: ayasofya kilisesi)
(bkz: ayasofya müzesi)
bir rahat bırakın.
kendi düşen ağlamaz kıvamına gelen sözdür. öyle insanlar var ki hem hata yapar, yetmez hatasında ısrar eder, hem kendisine hem de kendisini uyarana zarar verir ama yine de karşısındakini suçlar. işte bu söz böyle insanlara söylenesidir.
hastalığını doktordan daha iyi bilen ama yine de doktora gitmekten de geri durmayan hastadır. doktor olan arkadaşlardan duyulduğu kadarıyla en çok ayar oldukları tip "internetten baktım şöyle yazıyordu" diyen tiplerdir. e adam da demez mi "ben o 6 yılı boşuna mı okudum" diye.
(bkz: doktora gidip internete baktım öyle değil demek)
(bkz: doktora gidip internete baktım öyle değil demek)
doktorların en ayar olduğu hasta tipinde başı çekmektir. önce hastalık enine boyuna araştırılır, üzerine doktora tezi yazılır ve doktora sanki tedavi olmak için değil de teyit almak için gidilir. arkadaşım madem internetten araştırabiliyorsun, kendi kendine doktorculuk oynamak işlerine girişebiliyorsun e madem ne demeye doktora gidiyorsun. gitme o zaman.
bu devirde bilinçli bilinçsiz hemen herkesin yaptığı iştir. vücudun falanca yerinde bir rahatsızlık hissedildiğinde hemen google'a sarılıp belirti aramak, kendi teşhisini kendi koymak, hatta doktora gidince dahi çok bilmişçilik oynamak.
(bkz: doktora gidip internete baktım öyle değil demek)
(bkz: doktora gidip internete baktım öyle değil demek)
nazım hikmet ran'ın beş satırla şiirinde geçen, modern zamanlarda amentü olarak nuskalanması gereken dize.
latince'de beden ile ruh arasındaki bağlantıyı kuran alan.
yahya kemal beyatlı'nın sessiz gemi şiirinin özü haline gelmiş olan kalıp. "ölüp göçen insanlar gittikleri yerde muylu olmalı. yoksa dönerlerdi" anlamında söylenmektedir.