İlk kez girilen yabancı bir karanlık ortamsa insana baykuş havası veren eylemdir.
Ayılınca hatırlanmasa, o ileti bir daha görülemese...
(bkz: o kız bu hesaptan gidecek)
(bkz: o kız bu hesaptan gidecek)
Cefadan çıkan sefadır. İki hikaye var, ikisini de dinlemeden o aşureyi bitirmek gerek. Yoksa boğazına dizilir insanın. Nuh tufanı yine bir derece...
Hanımın azıcık aklı varsa ters yöne koşacağı çağrıdır. Kadın ne yapsın? Kedidir kedi.
Hiç suçu olmayan insanlarda suçluluk hissini yeşerten devletin pişkinliğidir. Küçücük çocuğu ayaklarında terlikler, sırtında ter, yüzükoyun yere kapaklamıştır ve onu anarken `unutmayacağız unutturmayacağız` diyenleri de `terör örgütü mensubunu övmek` suçuyla yargılamıştır.
Hiç suçu olmayan insan da suçluluk hissediyorsa, bu onun da suçudur aslında hakikaten. Arkadaş, şuracıkta yüzlerce çocuk katledildi böyle, nasıl `vah vah` deyip oturmaya devam edebiliyor herkes?
Hiç suçu olmayan insan da suçluluk hissediyorsa, bu onun da suçudur aslında hakikaten. Arkadaş, şuracıkta yüzlerce çocuk katledildi böyle, nasıl `vah vah` deyip oturmaya devam edebiliyor herkes?
Utanç Müzesi memleketin giriş kapısındaki tabelada yazıyor.
Zincir vurulacak olsa iman tahtasıyla kırılır, enginlere sığılmaz, taşılır. Çünkü gerçekten de haftada bunu yapabileceğiniz iki gün var. Tek bir çalışmak eylemi uzun uzun beş gün; dinlenmek, eğlenmek, gezmek, görmek, hasret gidermek, seyretmek gibi bir yığın faaliyet iki gün sürer. Böyle insanlık dışı bir durumda bir zahmet insanlıktan çıkılsın yani iki güncük.
Sobayla cayır cayır ısınan bir odada, pencere kenarında bir masada oturmaya, o masadaki kahveye, kurabiyeye ve kallavi bir kış romanına duyulan özlemi de beraberinde getiren özlemdir.
- Dinde zorlama yoktur.
- Ben inanmıyorum.
- Vay kafir! Götürün bunu! 60 kırbaç!
- Biz kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyiz.
- Ev arkadaşım erkek.
- Yoo o öyle olmaz o öyle. Valim gel...
- Ben inanmıyorum.
- Vay kafir! Götürün bunu! 60 kırbaç!
- Biz kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyiz.
- Ev arkadaşım erkek.
- Yoo o öyle olmaz o öyle. Valim gel...
Hakikaten hem pir, hem sultan hem de abdal.
Böyle irade, böyle yalın ve arı bir dille nasıl ilmek ilmek örülür, şaşıyor insan.
Her Sivas Katliamı yıl dönümünde heykelinin duruşuna bakıp, şu sözü tekrarlanabilir:
`Cehennem dediğinde dal odun yoktur
Herkes ateşini buradan götürür.`
Böyle irade, böyle yalın ve arı bir dille nasıl ilmek ilmek örülür, şaşıyor insan.
Her Sivas Katliamı yıl dönümünde heykelinin duruşuna bakıp, şu sözü tekrarlanabilir:
`Cehennem dediğinde dal odun yoktur
Herkes ateşini buradan götürür.`
Uykuyu bölüyorsa ilham veren, bölmüyorsa rüyalara bereket sestir. Hiç olmadı, kamyon gürültüsünden ya da kavga sesinden iyidir.
Kız arkadaş gitmek istiyorsa, gidilmelidir. Eşli danstır, göz teması önemlidir gibi cikcikleriyle daha baştan geliyorum diyen kazadır. Dikkat etmek gerek.
Sabahın ilk ışıklarında kendisine `çaylak` denmesine iri bir `ne münasebet` bakışı fırlatarak, duruma derhal el koyup tavşan hızıyla yapıştırdığı tanımlar sonucu hak ettiği yeri geri almış yazar. Neden mi? Kendisi aslında bu sözlüğün eski yazarlarından. Buralar hep dutluk idi.
Milleti üze üze ev yaptın kendine radiohead.
İcra mektubu gibi gündür neticede. Üzerinde `yarın geliyoruz` yazar. İnsan `ben bankaya borçlu değilim, asıl banka bana borçlu` der. Hayatın anlamı üzerine kafa yorar. Ütü filan yapılır. Anlam aramak asıl anlamsızlıktır. Cumartesi kokusu gitmesin diye duş ilerleyen saatlere ertelenir. Tom Robbins`in, kendisine `futbol topları osuran pazar` diyerek çemkirmişliği vardır.
Mardin`i yeni metropolümüz, İstanbul`u geniş bir alana yayılmış düşük nüfuslu genç bir belde yapacak olan hadise. Gerçekleşirse tabii.
14 yaşındayken dinleyen biri teyzesine `bana gerilla kazağı ör` diyebilir. Bana dedirtmişti.
Sırf alnımda yıldızlı bir bere ve elimde mavzerle Dersim dağlarında türkü söylemenin gizemli tadını alabilmek için yapmıştım bunu evet.
Sonsuz saygıyı hak eden hikayeler, kahramanlar; iradeli, fedakar ve inanmış insanlar kabul ediyorum; ama kahramanlık, ölmek, yeri gelince öldürmek, çok daha işlevsel bir hayatı feda etmek üzerine kurulu bu direniş edebiyatı dirence çok şey kaybettirmiştir, açıkça da görülüyor.
`Sibel Yalçın 18 yaşında öldü, biz burada yaşıyoruz, allah da bizim belamızı versin` gibi şeyler kazınır kafalara, öyle çok da sağlıklı bir motivasyon değil.
Sırf alnımda yıldızlı bir bere ve elimde mavzerle Dersim dağlarında türkü söylemenin gizemli tadını alabilmek için yapmıştım bunu evet.
Sonsuz saygıyı hak eden hikayeler, kahramanlar; iradeli, fedakar ve inanmış insanlar kabul ediyorum; ama kahramanlık, ölmek, yeri gelince öldürmek, çok daha işlevsel bir hayatı feda etmek üzerine kurulu bu direniş edebiyatı dirence çok şey kaybettirmiştir, açıkça da görülüyor.
`Sibel Yalçın 18 yaşında öldü, biz burada yaşıyoruz, allah da bizim belamızı versin` gibi şeyler kazınır kafalara, öyle çok da sağlıklı bir motivasyon değil.
Bir zamanlar tamirhanelerle, şimdi ise kafelerle dolu, Zeyrek`te bir semt. Muhafazakar burjuvazinin aktığı alem de denebilir. Yan yana dizili kafelerde başörtülü bacılarımız, temiz yüzlü delikanlılarımız bir ellerinde tabletler, sigaralar, oturur sohbet ederler, yerler, içerler. Her muhafazakar burjuva için seçenek mevcut. Biri daha entelektüel muhafazakara hitap ediyor, girişi muşambalı; diğeri muhafazakar tikiler için, daha şık, pahalı. Fakat içinde Tom Robbins fotoğrafı olanına girince apışır insan. Bu insanlar Dur Bir Mola Ver`i okuyabiliyorsa, kutsal kitaplarını nasıl okuyabiliyorlar diye düşünür.
Fatih semti. Adı eskiden kilise olan Zeyrek Camii`nden geliyor. Kültür mirası olduğu için korunmaya alınmış, bunun camdan bir panoya yazılı olduğu yerde başlayan basamaklardan çıkınca milenyum çağı terk ediliyor. İnsan üstündekini başındakini kendine yakıştıramıyor. O yapılar, bahçesinden kaldırma uzanan mezarlarıyla evler, yerdeki her bir taş kabus gibi tarih kokuyor. Büyü semt.
Toplum tarafından ayıplanan, fakat müptelası olan kişiye `yemişim toplumunu` dedirten bir çeşit meditasyon. Trans halindeyken ruh ile parmaklardan özellikle serçe olan arasındaki o müthiş his bulantısını anlayabilen yoktur bu deneyimi yaşamayanlar içinde. Kabuk, deriye sıkıca yapıştırılmış bir yara bandıdır, onu söküp atmak dışında hiçbir şey rahatlatamaz insanı. Altında, zamanında fark edilmemiş derin travmatik hadiseler vardır ve bu bir, beynin sözle dile getiremediği, ifade edemediği şeyleri, fiilen vücut üzerinde göstermesidir kabul.
İlişkisi rutine bağlamış kızların küçük, sevimli, cici hobisi.
Sanki biraz da boş gezen, sürekli tüketen zengin çocuğunun yancısı olan kişi anlamı var. Hem boş geziyor, hem de fakir ve beleşçi.
Kendi alanı dışındaki her yeri çöplük, bütün insanları da bakteri olarak gören kişinin işi. Yere çikolata kağıdı attığında kendisini uyaranlara `ben çevreyi kirletmiyorum ki, New York`u kirletiyorum` diyen Louis C.K. kafasındaysa, bu yaptığı ayıp değil dadaist eylemdir. Yok bildiğin ciyak ciyak bir zilliyse hakikaten aç ağzını yum gözünü dünyasını şaşırsın.
Bazılarına kan bağıyla doğuştan gelen, bazılarının ise uğruna en az 35 yıl çalışmaları gereken hak. İkinci gruptakiler o hakkı da doya doya kullanamaz üstelik. İlla bir şeyleri eksik kalacak, bakım hastası ana babaya, eşe bakacak, bu hayata hak ettiği tüm haklar gibi, tembelliğini de sadece koklamış biri olarak veda edecektir.
Asker iken savaşmaktan vazgeçip kendini ilime irfana, felsefeye, edebiyata adamış; hayatını ölümün nasıl bir his olduğunu merak ettiği için intihar ederek sonlandırmış ve gelecek kuşaklar bu meraklarını gidermek için hayatlarına kıymak zorunda kalmasın diye ölümünün her anını kaleme almış, memleketin ilk materyalist şairi.