parmak ucuyla gösterilen güzel anlamındaki kız ismi.
rumca `ikindi` anlamına gelen istanbul`da yaşayan türkiyeli rum cemaatin çıkardığı gazetenin adı.
eskişehirspor`un efsanevi amigosu. 1970`lerde türkiye`de üç büyüklerin amigosu tanınmazken, yurdun tanıdığı orhan erpek. son olarak 1984 yılında tribüne çıkan, fenerin manchester city ile oynağı maçta türk futbolu adına tribüne çıkan beyefendi insan.
anadolu`da sabanın toprakta açtığı yarık anlamına gelen söz. türk ermenileri`nin basın yayın organı olan gazetenin adı.
gazeteci alper uruş tarafından yazılan 12 eylül dönemi gençliğinin 6 ülkücü, 6 devrimci lideriyle kaleme alınan türkiye`nin yakın tarihine ilişkin kitap.
dilimize arapça`dan geçmiş olup anlamı tütün dumanının bıraktığı yağlı kir demektir. kelime yapı itibariyle isimdir.
bir cem yılmaz esprisi.
eskiden tv programlarında `origami` yapan işsiz güçsüz menopoza girmişlikten bitkin teyzelerin her bir katlama safhasını göstermeden `burada katlanmışı var` `burada yapıştırılmışı var` vb. demelerine gönderme yapmaktaydı.
eskiden tv programlarında `origami` yapan işsiz güçsüz menopoza girmişlikten bitkin teyzelerin her bir katlama safhasını göstermeden `burada katlanmışı var` `burada yapıştırılmışı var` vb. demelerine gönderme yapmaktaydı.
ilk kez 1930 yılında verilmeye başlanan italyan edebiyat ödülleri. adını italya`nın toscana adlı bölgesindeki aynı adlı şehirden almıştır.
osmanlı imparatorluğu döneminde zamanın olaylarını tespit etmek ve yazmakla görevli olan devlet tarihçisine verilen addır. bu kelime yapı itibariyle birleşik kelime olup arapça vak`a, farsça nuvis kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. kelime ayrıca bir tarih terimidir.
daha çok yazarlık yönüyle tanınan bilim ve edebiyat adamı.
`gülün adı` ve `foucault sarkacı` en bilinen yapıtlarıdır.
`gülün adı` ve `foucault sarkacı` en bilinen yapıtlarıdır.
mide yanması, ekşimesi vb. şikayetler için kullanılan bir ilaç.
asitli içeceklerde ve meyve sularında `aspartam` adlı madde nedeniyle bulunan ibare.
kullanıcının görüşlerinden dolayı toplumun diğer kesimlerince o görüşlerle ilişkilendirilen aksesuar, eşya, fiziksel şekil vs.
`sismograf`a kağıda yazdıracakları değerleri ölçüp gönderen alet. depremölçer.
cow-boy filmlerinin vazgeçilmez repliklerindendir.
yunanca ruh anlamına gelip, psikoloji kelimesinin oluşmasına yardımcı olmuş kelimedir.
franklin d. roosevelt`in söylemidir. orjinali;
`politikada hiçbir şey tesadüf değildir. bir şey vuku buluyorsa bu onun önceden planlandığını gösterir.`
`politikada hiçbir şey tesadüf değildir. bir şey vuku buluyorsa bu onun önceden planlandığını gösterir.`
farsça `rengi solgun` anlamında kullanılan kelime.
yunan mitolojisinde adı geçen perilere verilen isimdir. yeri ve denizi dolduran sayısız çokluktaki dişi, tanrısal varlıklardır. ölümsüz değillerdir ama tanrılar gibi ambrosia ile beslendiklerinden çok uzun yıllar yaşarlar ve hep genç ve güzel kalırlar. doğurganlık ve zariflik simgesidirler. mitlerde genellikle güzellikleri yüzünden başlarından geçenler anlatılır.
hakan akdoğan`ın 1998 yılında yunus nadi roman ödülü`nü almış romanının adıdır. bu roman 120 sayfadır.
kitabın kurgusu
necati ve beril çocukluk arkadaşıdır. ve birbirlerini sevmektedirler. çocukluk zamanlarında dışarıda oynarlarken beril necati`den bir elma ağacından elma koparmasını ister. necati ağaca tırmanır elmayı koparamadan düşer ve ayakları kırılır. necati artık hayatını tekerlekli sandalyede geçirmek zorundadır. ama kesinlikle berile olan aşkını bitirememektedir. beril ise kötürüm kalan necati`yi terk eder ve nevtan`la birlikte yaşamaya başlar. fakat sık olmasa da ara sıra beril necati`yi ziyaret eder. necati`nin kendi elleriyle yaptığı hediyeyi alır. necati evden dışarı hiç çıkmamaktadır. berile vereceği hediye her zaman bir öncekinden mükemmel olmalıdır. cama konan kelebekleri kaçırmadan yakalayarak kurutur ve berile hediye eder. bir keresinde ise kartonları ezerek ona güzel bir koltuk yapar. berilde hediyesini alır ve necati`nin yanında fazla durmadan gider.
necati gene bir gün berili bekler. beril`e vereceği hediye sadece bir öyküdür. beril gelir ve necati hemen hediyesini vermeye başlar. öykü osmanlı imparatorluğu`nun son döneminde yaşanan bir olaydır. resim çizmeyi çok seven ressam halil evden dışarı çıkmadan resim çizmektedir. halil`in babası sadi bey ise padişahın en yakın arkadaşıdır. padişah osmanlı devletinin halep`le olan sorunu için bir heyet kurar ve halep`e yollar. tabi bu heyetin içinde sadi bey de girer. sadi bey halep`te hediye edilen kahveyi çok beğenir ve çok miktarda satın alarak osmanlı`da satmaya başlar. bu nedenle kahvehaneler açılır. kısa sürede sadi bey inanılmaz bir servet sahibi olur. daha sonra yoğun işlerden sıkılıp yurt dışına tatile gitmeye karar verir. ve fransa`ya gider. fransa`da daha ilk gecede birlikte olduğu kadından bir miktar tütün alır ve çok hoşuna gider. ertesi gün kadınla beraber tütünün satıldığı yere giderek tütünün bağımlılık yaptığını ve de nereden geldiğini öğrenir.bağımlılık yaptığını öğrenince istanbul`da yaratabileceği binlerce bağımlıyı düşünür. fransa limanına yanaşan amerika gemilerinden alabildiği kadar tütün alır. tatilini yarıda keserek istanbul`a döner. ve padişaha birkaç balya tütün vererek elindekiler satma izni alır. kısa süre sonra tütünün yetişebileceği iklim şartlarına göre bir köy satın alır ve burada tütünü yetiştirmeye başlar. bu arada istanbul`da kahve ile tütün mükemmel bir ikili oluşturmuş ve kahvehanelerden sık sık yangınlar çıkmaya başlamıştır. padişah en sonunda sinirlenip tütünü yayanların kellelerini uçurtur sadi beyi ise bir kereliğine affeder. daha sonra bir köyde kaçak tütün yetiştirildiğini öğrenir ve o köy sahibinin boynunun vurulmasını emreder. köy sahibinin sadi bey olduğunu ancak vücudundan ayrılmış kafasını görünce anlar. halil babasının öldüğünü öğrenir. fakat o kadar üzülmez. annesi halil`e istanbul`u terk etmeleri için yalvarır fakat halil bunu istemez. bunun üzerine kadın taşradaki akrabalarının yanına gider ve artık halil evde yalnızdır. halil zamanının çoğunu resim yapmakla geçirir. ama hayvan ve insan çizmek yasaktır. halil evde kim görecek bu resimleri düşüncesiyle insan ve hayvan resimleri çizmeye başlar. halil`in tek dostu olan ermeni ante şarap satın aldığı meyhanecidir. her şeyini ante`yle paylaşır. ante aslında gayrimüslimdir. osmanlıda yaşadığı için belli bir cizye ve vergi vermek zorundadır. bu cizyeyi ödemediği için bir gün müslüman olmak zorunda kalır. sünnet edilir ve padişahın emriyle askerliğe alınır. askerlikte osmanlı adına çok şey yaparak osmanlı devletinde sevilir ve sayılır. ahmet paşanın kızı mihriban`la evlenmek ister. ahmet paşada bundan gurur duyacağını söyler. ante evlenemeden hastalanır. hastalığı vücudunda oluşan yaralardır. ve insan içine çıkamamaktadır. meyhanesinin mahzeninde yaşamaktadır. meyhanede çalışan abid efendi ve tek dostu olan halil`den başkasını görmemektedir. artık mihriban`la ancak mektuplaşarak haberleşebilmektedir. mektupları ise halil boya aldığı dükkana bırakır. oradan da mihriban`ların evindeki yardımcı kız alıp mihriban`a ulaştırır. halil artık insan ve hayvan figürü çizmekten de sıkılmış çıplak kadın resimleri çizmeye çalışmış fakat hayatında hiç çıplak bir kadın görmediği için çizememiştir. bunun üzerine aklına parlak bir fikir gelir. kadınlar hamamının çatısına çıkarak oradan bir delik açmaya başlar. deliği açana kadar padişahın babasına verdiği çok değerli bir kılıcı hurdaya çıkarır. delikten kadınları gözetler eve gidince ise gördüklerini mahzeninde çizer. ve bir gün gene hamamı dikizlerken kalp atışları hızlanır , aradığı kadını bulur. yüzünü iyice ezberler .ve koşarak oradan ayrılır. bir gün gene antenin mektubunu boyacı dükkanına götürdüğünde orada aradığı kadını görür. dükkandan çıkınca kadını takip etmeye başlar. ve komşuları olduğunu ancak kendi evini görünce anlar. bu kadının çocukluk arkadaşı peride olduğunu öğrenir. birkaç gün sonra halil gene resim çizerken camdan peride`nin evden çıktığını görür. aldığı alkolün etkisiyle evinin kapısını açar ve peride tam kapının önünden geçerken onu içeriye çekip bayıltır. hemen mahzene indirip soyar ve ellerini bağlar. resmini çok acele bir şekilde çizmeye başlar. resmi bitirir, vernikler ve hemen ante`ye göstermek için koşarak evden çıkar. ante mihriban`ın evine kaldığı mahzenden bir tünel kazmaya başlar. bu arada peride`nin ailesi peride`yi merak eder ve tüm köy halkını ayaklandırarak peride`yi aramaya başlarlar. halil`in evinde peride`yi o halde bulan köylüler peride`yi ve halil`in binlerce tablosunu kapının önünde ateşe verirler. halil resmi antenin mahzenine koyarak hemen eve doğru koşmaya başlar. evin önünden yükselen dumanları ve kalabalığı görünce korkar ve geri kaçmayı düşünür fakat ateşin içindeki peride`yi kurtarmak için koşarak ateşin içine atlar eli yüzü tüm vücudu yanar fakat peride`yi kurtaramaz. artık ermeni ante`yle aynı kaderi paylaşır. ikisinin de yüzünde yaralar vardır. halil geceleri dışarıda kimse yokken ante`nin yanına gider ve tünel kazmasına yardımcı olur.tüneli kısa sürede bitirirler. tünelin bir ucu mihriban`ın evinin yakınındaki mezarlıktan çıkmaktadır. ermeni ante yazdığı mektuplarla mihriban`ın tünele girmesini ister. fakat mihriban`ın babası her şeyi yardımcı kıza yüklü miktarda para vererek öğrenir. ve mihriban tünele girer girmez, adamlarına tünelin ağzını taşlarla doldurmalarını emreder. bu sırada halil mezarlık çıkışını taşlarla doldurduklarını görür ve hemen mahzendeki çıkışa tuğla örer. tünel içinde kalan ante`yle mihriban hemen mahzene doğru emeklerler ama oranında kapalı olduğunu görünce bağıra bağıra orda can verirler. halil ise ördüğü tuğlanın önünde alkol komasına girerek ölür.
ve necati`nin beril`e anlattığı öykü biter.beril peki halil dostuna niye böyle bir şey yaptığını sorar. cevap halil eğer onların oradan çıkmalarına izin verseydi yalnız kalacaktı bu yüzden böyle bir şey yaptı diyerek sözünü bitirir. beril kalkar gider. bu hediye ona çok ilginç gelmiştir. nevtan bu arada eski yıkık dökük bir yer almış buradan çıkaracağı antikalarla dükkan açmayı düşünüyordur. satın aldığı bu yer necati`nin beril`e anlattığı öyküde geçen ressam halil`in evidir. necati bu öyküyü aslında nevtan`ı kendine çekebilmek için beril`e anlatmıştır. beril akşam nevtan`a bu öyküyü anlatır. nevtan oldukça kıskançtır ve beril`e necati`ye gittiği için her zamanki gibi kızar. beril evi terk eder ve necatinin yanına gider. nevtan bir kaç gün berilden haber alamaz. ve merak ederek necati`ye gider. berili sorar necati beril`in nerede olduğunu bilmediğini söyler. necati aslında berilin ellerini ayaklarını bağlayarak üst katta bir odaya kapatmıştır. necati`nin psikolojisi bozuktur iyice çıldırmış durumdadır. nevtan`ı öldürmek ister sonra onun bir suçu olmadığını düşünerek onu öldürmez. nevtan necati`nin beril`e anlattığı öyküyü yarım yamalak bilmektedir. ve tamamını öğrenmek ister. necati öğrenmek istediği her şeyi anlatarak ona nü peride`yi yani halil`in çizdiği tabloyu gösterir. nevtan şaşkınlığını gizleyemeyerek onu nereden bulduğunu sorar. necati de dedesinin ona bu öyküyü anlatıp bu tabloyu verdiğini söyler. ve nevtan evden ayrılır. necati ise berilin yanına çıkarak ona işkence yapmaya başlar. önce saçlarını kazır ,vücuduna mum damlatır. sonra eline geçen sopayla bacaklarını kırar. öldürünceye kadar vurur. fakat berili öldürmeyi başaramaz. beril ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkum kalır. necati ise bir akıl hastanesine kapatılır.
`adımlarıma yön vermeliydi aşk, düşüncelerime biçim. kalçalarını davet edercesine sallayan bir orospunun rahatlığı olmalıydı benim aşklarımda, aynı zamanda uzun yoldan gelmiş bir yabancının ürkekliği. başkalarına muhtaç bir bebeğin yüzündeki saflığın yanında yılların tecrübesini alnındaki kırışıklara sıkıştırmış bir ihtiyarın olgunluğu olmalıydı. ortası olmamalıydı benim yaşadığım aşkın.` kanatan tutkuların, yürek yakan acıların, aykırı aşkların romanı nü peride. aynı kentin, aynı mekanlarında, şimdinin can yakan gerçekleri ile tarihin gizemli olayları arasında karşı konulamayan bir yolculuğa davet. anılarını koynuna birer akrep gibi iliştirip her gece, kendi kendine sokmaya yakan sakat bir adamın, sevdiği kadına anlattığı garip öykünün dehlizlerindeki koyu yalnızlığa katılış, `nü` çizmek için ölüme gebe bir heyecanla peride`yi mahzenine kapatan osmanlı ressamın amacına ortaklık. aşka yelteniş en önemlisi, gerçek aşka uzanış.
kitabın kurgusu
necati ve beril çocukluk arkadaşıdır. ve birbirlerini sevmektedirler. çocukluk zamanlarında dışarıda oynarlarken beril necati`den bir elma ağacından elma koparmasını ister. necati ağaca tırmanır elmayı koparamadan düşer ve ayakları kırılır. necati artık hayatını tekerlekli sandalyede geçirmek zorundadır. ama kesinlikle berile olan aşkını bitirememektedir. beril ise kötürüm kalan necati`yi terk eder ve nevtan`la birlikte yaşamaya başlar. fakat sık olmasa da ara sıra beril necati`yi ziyaret eder. necati`nin kendi elleriyle yaptığı hediyeyi alır. necati evden dışarı hiç çıkmamaktadır. berile vereceği hediye her zaman bir öncekinden mükemmel olmalıdır. cama konan kelebekleri kaçırmadan yakalayarak kurutur ve berile hediye eder. bir keresinde ise kartonları ezerek ona güzel bir koltuk yapar. berilde hediyesini alır ve necati`nin yanında fazla durmadan gider.
necati gene bir gün berili bekler. beril`e vereceği hediye sadece bir öyküdür. beril gelir ve necati hemen hediyesini vermeye başlar. öykü osmanlı imparatorluğu`nun son döneminde yaşanan bir olaydır. resim çizmeyi çok seven ressam halil evden dışarı çıkmadan resim çizmektedir. halil`in babası sadi bey ise padişahın en yakın arkadaşıdır. padişah osmanlı devletinin halep`le olan sorunu için bir heyet kurar ve halep`e yollar. tabi bu heyetin içinde sadi bey de girer. sadi bey halep`te hediye edilen kahveyi çok beğenir ve çok miktarda satın alarak osmanlı`da satmaya başlar. bu nedenle kahvehaneler açılır. kısa sürede sadi bey inanılmaz bir servet sahibi olur. daha sonra yoğun işlerden sıkılıp yurt dışına tatile gitmeye karar verir. ve fransa`ya gider. fransa`da daha ilk gecede birlikte olduğu kadından bir miktar tütün alır ve çok hoşuna gider. ertesi gün kadınla beraber tütünün satıldığı yere giderek tütünün bağımlılık yaptığını ve de nereden geldiğini öğrenir.bağımlılık yaptığını öğrenince istanbul`da yaratabileceği binlerce bağımlıyı düşünür. fransa limanına yanaşan amerika gemilerinden alabildiği kadar tütün alır. tatilini yarıda keserek istanbul`a döner. ve padişaha birkaç balya tütün vererek elindekiler satma izni alır. kısa süre sonra tütünün yetişebileceği iklim şartlarına göre bir köy satın alır ve burada tütünü yetiştirmeye başlar. bu arada istanbul`da kahve ile tütün mükemmel bir ikili oluşturmuş ve kahvehanelerden sık sık yangınlar çıkmaya başlamıştır. padişah en sonunda sinirlenip tütünü yayanların kellelerini uçurtur sadi beyi ise bir kereliğine affeder. daha sonra bir köyde kaçak tütün yetiştirildiğini öğrenir ve o köy sahibinin boynunun vurulmasını emreder. köy sahibinin sadi bey olduğunu ancak vücudundan ayrılmış kafasını görünce anlar. halil babasının öldüğünü öğrenir. fakat o kadar üzülmez. annesi halil`e istanbul`u terk etmeleri için yalvarır fakat halil bunu istemez. bunun üzerine kadın taşradaki akrabalarının yanına gider ve artık halil evde yalnızdır. halil zamanının çoğunu resim yapmakla geçirir. ama hayvan ve insan çizmek yasaktır. halil evde kim görecek bu resimleri düşüncesiyle insan ve hayvan resimleri çizmeye başlar. halil`in tek dostu olan ermeni ante şarap satın aldığı meyhanecidir. her şeyini ante`yle paylaşır. ante aslında gayrimüslimdir. osmanlıda yaşadığı için belli bir cizye ve vergi vermek zorundadır. bu cizyeyi ödemediği için bir gün müslüman olmak zorunda kalır. sünnet edilir ve padişahın emriyle askerliğe alınır. askerlikte osmanlı adına çok şey yaparak osmanlı devletinde sevilir ve sayılır. ahmet paşanın kızı mihriban`la evlenmek ister. ahmet paşada bundan gurur duyacağını söyler. ante evlenemeden hastalanır. hastalığı vücudunda oluşan yaralardır. ve insan içine çıkamamaktadır. meyhanesinin mahzeninde yaşamaktadır. meyhanede çalışan abid efendi ve tek dostu olan halil`den başkasını görmemektedir. artık mihriban`la ancak mektuplaşarak haberleşebilmektedir. mektupları ise halil boya aldığı dükkana bırakır. oradan da mihriban`ların evindeki yardımcı kız alıp mihriban`a ulaştırır. halil artık insan ve hayvan figürü çizmekten de sıkılmış çıplak kadın resimleri çizmeye çalışmış fakat hayatında hiç çıplak bir kadın görmediği için çizememiştir. bunun üzerine aklına parlak bir fikir gelir. kadınlar hamamının çatısına çıkarak oradan bir delik açmaya başlar. deliği açana kadar padişahın babasına verdiği çok değerli bir kılıcı hurdaya çıkarır. delikten kadınları gözetler eve gidince ise gördüklerini mahzeninde çizer. ve bir gün gene hamamı dikizlerken kalp atışları hızlanır , aradığı kadını bulur. yüzünü iyice ezberler .ve koşarak oradan ayrılır. bir gün gene antenin mektubunu boyacı dükkanına götürdüğünde orada aradığı kadını görür. dükkandan çıkınca kadını takip etmeye başlar. ve komşuları olduğunu ancak kendi evini görünce anlar. bu kadının çocukluk arkadaşı peride olduğunu öğrenir. birkaç gün sonra halil gene resim çizerken camdan peride`nin evden çıktığını görür. aldığı alkolün etkisiyle evinin kapısını açar ve peride tam kapının önünden geçerken onu içeriye çekip bayıltır. hemen mahzene indirip soyar ve ellerini bağlar. resmini çok acele bir şekilde çizmeye başlar. resmi bitirir, vernikler ve hemen ante`ye göstermek için koşarak evden çıkar. ante mihriban`ın evine kaldığı mahzenden bir tünel kazmaya başlar. bu arada peride`nin ailesi peride`yi merak eder ve tüm köy halkını ayaklandırarak peride`yi aramaya başlarlar. halil`in evinde peride`yi o halde bulan köylüler peride`yi ve halil`in binlerce tablosunu kapının önünde ateşe verirler. halil resmi antenin mahzenine koyarak hemen eve doğru koşmaya başlar. evin önünden yükselen dumanları ve kalabalığı görünce korkar ve geri kaçmayı düşünür fakat ateşin içindeki peride`yi kurtarmak için koşarak ateşin içine atlar eli yüzü tüm vücudu yanar fakat peride`yi kurtaramaz. artık ermeni ante`yle aynı kaderi paylaşır. ikisinin de yüzünde yaralar vardır. halil geceleri dışarıda kimse yokken ante`nin yanına gider ve tünel kazmasına yardımcı olur.tüneli kısa sürede bitirirler. tünelin bir ucu mihriban`ın evinin yakınındaki mezarlıktan çıkmaktadır. ermeni ante yazdığı mektuplarla mihriban`ın tünele girmesini ister. fakat mihriban`ın babası her şeyi yardımcı kıza yüklü miktarda para vererek öğrenir. ve mihriban tünele girer girmez, adamlarına tünelin ağzını taşlarla doldurmalarını emreder. bu sırada halil mezarlık çıkışını taşlarla doldurduklarını görür ve hemen mahzendeki çıkışa tuğla örer. tünel içinde kalan ante`yle mihriban hemen mahzene doğru emeklerler ama oranında kapalı olduğunu görünce bağıra bağıra orda can verirler. halil ise ördüğü tuğlanın önünde alkol komasına girerek ölür.
ve necati`nin beril`e anlattığı öykü biter.beril peki halil dostuna niye böyle bir şey yaptığını sorar. cevap halil eğer onların oradan çıkmalarına izin verseydi yalnız kalacaktı bu yüzden böyle bir şey yaptı diyerek sözünü bitirir. beril kalkar gider. bu hediye ona çok ilginç gelmiştir. nevtan bu arada eski yıkık dökük bir yer almış buradan çıkaracağı antikalarla dükkan açmayı düşünüyordur. satın aldığı bu yer necati`nin beril`e anlattığı öyküde geçen ressam halil`in evidir. necati bu öyküyü aslında nevtan`ı kendine çekebilmek için beril`e anlatmıştır. beril akşam nevtan`a bu öyküyü anlatır. nevtan oldukça kıskançtır ve beril`e necati`ye gittiği için her zamanki gibi kızar. beril evi terk eder ve necatinin yanına gider. nevtan bir kaç gün berilden haber alamaz. ve merak ederek necati`ye gider. berili sorar necati beril`in nerede olduğunu bilmediğini söyler. necati aslında berilin ellerini ayaklarını bağlayarak üst katta bir odaya kapatmıştır. necati`nin psikolojisi bozuktur iyice çıldırmış durumdadır. nevtan`ı öldürmek ister sonra onun bir suçu olmadığını düşünerek onu öldürmez. nevtan necati`nin beril`e anlattığı öyküyü yarım yamalak bilmektedir. ve tamamını öğrenmek ister. necati öğrenmek istediği her şeyi anlatarak ona nü peride`yi yani halil`in çizdiği tabloyu gösterir. nevtan şaşkınlığını gizleyemeyerek onu nereden bulduğunu sorar. necati de dedesinin ona bu öyküyü anlatıp bu tabloyu verdiğini söyler. ve nevtan evden ayrılır. necati ise berilin yanına çıkarak ona işkence yapmaya başlar. önce saçlarını kazır ,vücuduna mum damlatır. sonra eline geçen sopayla bacaklarını kırar. öldürünceye kadar vurur. fakat berili öldürmeyi başaramaz. beril ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkum kalır. necati ise bir akıl hastanesine kapatılır.
`adımlarıma yön vermeliydi aşk, düşüncelerime biçim. kalçalarını davet edercesine sallayan bir orospunun rahatlığı olmalıydı benim aşklarımda, aynı zamanda uzun yoldan gelmiş bir yabancının ürkekliği. başkalarına muhtaç bir bebeğin yüzündeki saflığın yanında yılların tecrübesini alnındaki kırışıklara sıkıştırmış bir ihtiyarın olgunluğu olmalıydı. ortası olmamalıydı benim yaşadığım aşkın.` kanatan tutkuların, yürek yakan acıların, aykırı aşkların romanı nü peride. aynı kentin, aynı mekanlarında, şimdinin can yakan gerçekleri ile tarihin gizemli olayları arasında karşı konulamayan bir yolculuğa davet. anılarını koynuna birer akrep gibi iliştirip her gece, kendi kendine sokmaya yakan sakat bir adamın, sevdiği kadına anlattığı garip öykünün dehlizlerindeki koyu yalnızlığa katılış, `nü` çizmek için ölüme gebe bir heyecanla peride`yi mahzenine kapatan osmanlı ressamın amacına ortaklık. aşka yelteniş en önemlisi, gerçek aşka uzanış.
hz. nuh`un uyarılarına yüzlerce yıl kulak asmayan halkın ölümüyle sonuçlanmış tufandır. ölenlerin arasında peygamberin eşi ve çocuğu da mevcuttur. haz. nuh bir gemi yapar ve tüm hayvanlardan birer çift alır. tufan başlar, gemi su yüzünde kalır. kalanlar ise helak olurlar. insanlık nuh`un evlatlarından yeniden çoğalır.
yıllar önce içimize dert olan sorundur. şükürler olsun `clear` kullandı da, bizler de rahat uyuyabilir olduk.
1857 erzurum doğumlu, yaralı olan ağabeyinin kollarında şehit olması akabinde 3 aylık bebeğini emzirdikten sonra, "seni bana allah verdi. ben de o'na emânet ediyorum" diyerek vedalaştıktan sonra bir kaç saat önce ölen ağabeyinin tüfeğini alarak sokağa fırlayarak milli mücadeleye katılan, gerek çatışmalara katılımıyla gerekse savaş sonrası yaralıların imdadına koşmasıyla kendisini herkese sevdiren erzurum'un düşmandan temizlenmesine kadar mücadeleden vazgeçmeyen kahramanımız.
nene hatun o günleri özetle şöyle anlatmıştır:
ağabeyim hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. sabaha karşı minarelerden "moskof aziziye'ye girdi" diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, "seni öldüreni öldüreceğim" diye ant içtim. yavrumu allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfeğini ve satırımı alıp dışarı fırladım. sel gibi aziziye'ye akıyorduk. tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. ileri atıldım. dadaşlar arasına karıştım. satırım durmadan kalkıp iniyordu.
nene hatun o günleri özetle şöyle anlatmıştır:
ağabeyim hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. sabaha karşı minarelerden "moskof aziziye'ye girdi" diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, "seni öldüreni öldüreceğim" diye ant içtim. yavrumu allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfeğini ve satırımı alıp dışarı fırladım. sel gibi aziziye'ye akıyorduk. tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. ileri atıldım. dadaşlar arasına karıştım. satırım durmadan kalkıp iniyordu.
boşvermişliğin eski dildeki karşılığı olan kelime.
[alıntı]
kanunî, günün birinde; `osmanlı da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı` diye devletin akıbetini düşünür. bu soruyu dönemin meşhur âlimi yahya efendi`ye sormaya karar verir ve bir mektup yazar. mektupta: `bir devlet hangi halde çöker? osman oğullarının akıbeti nasıl olur? bir gün izmihlale uğrar mı?` der.
mektubu okuyan yahya efendi`nin cevabı çok kısa ve şaşırtıcı olur. bir cümlelik cevabında `neme lazım be sultanım!` demektedir. cevabı okuyan kanuni buna bir anlam veremez. `acaba bu cevapta bizim bilmediğimiz bir anlam mı var?` diye düşünür. nihayet kalkar, yahya efendi`nin dergâhına gider ve der ki: `ne olur, mektubuma cevap ver. bizi geçiştirme, sorumu ciddiye al.` yahya efendi şöyle bir bakar:
`sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak mümkün mü? ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve düşüncemi de size açıkça arz ettim.` kanuni, `iyi ama ben bu cevaptan hiçbir şey anlamadım. sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi sadece; `neme lazım be sultanım!` demişsiniz.` yahya efendi bu durum karşısında şu açıklamayı yapar:
`sultanım! bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlıktan herkesin haberi olduğu halde, işitenler `neme lazım` diyerek uzaklaşırsa, koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse, bilenler de bunu söylemeyip susarsa, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıktığı halde bunu taşlardan başka kimse işitmezse, işte o zaman devletin sonu görünür. ondan sonra da devletin hazinesi boşalır, halkın da yönetime güveni sarsılır. asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir...`
bunları dinlerken ağlayan koca sultan, söylenenleri de başını sallayarak tasdik eder
[/alıntı].
neymiş, insanlar görevlerini yaparken onu parçalara bölüp bir kısmına ihtimam gösterirken diğer kısmını ihmal etmemeliymiş.
not: bu anlamı askerdeki teyzeme, canımdan çok sevdiğim eşime, çocuğuma ve türkiye sözlük yönetimine armağan ediyorum.
[alıntı]
kanunî, günün birinde; `osmanlı da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı` diye devletin akıbetini düşünür. bu soruyu dönemin meşhur âlimi yahya efendi`ye sormaya karar verir ve bir mektup yazar. mektupta: `bir devlet hangi halde çöker? osman oğullarının akıbeti nasıl olur? bir gün izmihlale uğrar mı?` der.
mektubu okuyan yahya efendi`nin cevabı çok kısa ve şaşırtıcı olur. bir cümlelik cevabında `neme lazım be sultanım!` demektedir. cevabı okuyan kanuni buna bir anlam veremez. `acaba bu cevapta bizim bilmediğimiz bir anlam mı var?` diye düşünür. nihayet kalkar, yahya efendi`nin dergâhına gider ve der ki: `ne olur, mektubuma cevap ver. bizi geçiştirme, sorumu ciddiye al.` yahya efendi şöyle bir bakar:
`sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak mümkün mü? ben sorunuz üzerinde iyice düşündüm ve düşüncemi de size açıkça arz ettim.` kanuni, `iyi ama ben bu cevaptan hiçbir şey anlamadım. sanki beni böyle işlere karıştırma der gibi sadece; `neme lazım be sultanım!` demişsiniz.` yahya efendi bu durum karşısında şu açıklamayı yapar:
`sultanım! bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlıktan herkesin haberi olduğu halde, işitenler `neme lazım` diyerek uzaklaşırsa, koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse, bilenler de bunu söylemeyip susarsa, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıktığı halde bunu taşlardan başka kimse işitmezse, işte o zaman devletin sonu görünür. ondan sonra da devletin hazinesi boşalır, halkın da yönetime güveni sarsılır. asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir...`
bunları dinlerken ağlayan koca sultan, söylenenleri de başını sallayarak tasdik eder
[/alıntı].
neymiş, insanlar görevlerini yaparken onu parçalara bölüp bir kısmına ihtimam gösterirken diğer kısmını ihmal etmemeliymiş.
not: bu anlamı askerdeki teyzeme, canımdan çok sevdiğim eşime, çocuğuma ve türkiye sözlük yönetimine armağan ediyorum.
ilki 1995 yılında electronics arts tarafından piyasaya sürülen en sağlam araba yarışı oyunlarından biri.