sözlüğü kuranların gelecek nesillere sözü.
sol fraksiyondan olduğu için statükoyu bolca eleştiren kitaplar yazmıştır.
siyasi fikirleri bir yana araştırmacı kişiliği takdir edilesidir.
(bkz: efendi)
(bkz: efendi 2)
(bkz: binbaşı ersever in itirafları)
(bkz: bay pipo)
(bkz: teşkilatın iki silahşörü)
(bkz: the ozal)
siyasi fikirleri bir yana araştırmacı kişiliği takdir edilesidir.
(bkz: efendi)
(bkz: efendi 2)
(bkz: binbaşı ersever in itirafları)
(bkz: bay pipo)
(bkz: teşkilatın iki silahşörü)
(bkz: the ozal)
"tarihi romanın babası" lakaplı ingiliz yazar. "selahaddin-i eyyubi ve arslan yürekli rişar" isimli sağlam bir kitabı da mevcuttur.
düşünür, şair, yazar. ayrıca parti başkanı. 'monna rosa' şiiri bir dönem gençlerinin dilinden düşmezmiş.
bir cengiz aytmatov başyapıtı.
yapımı yedi sene süren mimar sinan'ın "ustalık eserim" dediği camii. minarelerin şerefelerine üç ayrı merdivenle çıkılır ve şerefelere çıkarken kimse birbirini görmez. ama bu sadece iki minare için geçerlidir. tam bir yapı harikasıdır. 85 metrelik minarelere bakıldığında iki adet minare gözükür. 999 adet penceresi vardır.
islam tarihinin en büyük komutanlarından.
mehmed akif'in ;
"sen ki, son ehl i salibin kırarak savletini,
şarkın en sevgili sultanı salahaddin'i," dediği şarkın en sevgili sultanı,
aslan yürekli richard'ın ise "selahaddin bana insanlık öğretti" dediği büyük komutan.
mehmed akif'in ;
"sen ki, son ehl i salibin kırarak savletini,
şarkın en sevgili sultanı salahaddin'i," dediği şarkın en sevgili sultanı,
aslan yürekli richard'ın ise "selahaddin bana insanlık öğretti" dediği büyük komutan.
berberin suratı feci şekilde kesmesine sebebiyet veren durum.
istiklal marşı'nın şairi mehmet akif ersoy'un ölümsüz eseri.
1213-1292 yılları arasında yaşamış iran edebiyatının usta şairlerinden. sadece şair değil aynı zamanda da tasavvuf ehlidir. asıl adı ebu muhammed muşarrafuddin muslih ibn abdullah ibn muşarraf'tır. 'bostan' ve 'gülistan' isimli eserleri vardır.
günün ilk ezanı. islam inancına göre günün başlangıç saati. yaratılanlara rızkın dağıtıldığı vakittir.
saba makamında okunur.
saba makamında okunur.
1947 doğumlu brezilyalı yazar. 1988 yılında yayınlanan simyacı isimli romanı onun için adeta bir dönüm noktasıdır. kitapları türkiye'de can yayınlarından neşredilir.
necip fazıl kısakürek'in kumar illetini anlattığı piyesi. aynı zamanda piyesin baş karakteri. salih bey barbut oynarken zarı tutmakta ve kumara hile karıştırmaktadır. zarı da üstadın diliyle sağ elinin "şehadet parmağıyla" tutar. bir gün o parmağında dolama çıkar ve parmağı kesilir. salih bey yıllar önce oğlunu kaybetmiştir. olmadık yerde oğluyla karşılaşır. piyes ilerledikçe insanı şaşırtır.
velhasıl üstad kumarı anlattığı bu eserinde kumar için "ilacı ve doktoru olmayan hastalık" der.
velhasıl üstad kumarı anlattığı bu eserinde kumar için "ilacı ve doktoru olmayan hastalık" der.
libyalı öğretmen, italya'ya karşı direnişin liderliğini yapan insan. 'anthony quinn' 'in başrol oynadığı lion of desert ('çöl aslanı' ) adlı film sayesinde tanınmıştır.
hrant dink' 'in öldürülmesi olayının azmettiricisi olduğu iddiasıyla yargılanan 'yasin hayal''in adliyeye girerken insanı dumur eden sözü.
ney üstadı. sadece neyzen dersek haksızlık etmiş oluruz. ebru sanatıyla ilgilenir, kuşçuluk yapar, profesyonel olarak fotoğraf çeker, gülden anlar. evinin alt katını da sanat atölyesi olarak kullanır. yani bir ömrüne çok şey sığdırmış ve dolu dolu yaşamıştır.
ismi tevfik kolaylı'dır. "meyde bektaşi göründüm, neyde oldum mevlevi" der hazret. mey ve ney olmasa tasavvufa gireceği de yoktur. azab-ı mukaddes ve hiç isimli eserleri mevcuttur.
cenab-ı hakk'a hitaben:
"değil binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insanlar, senin hep gölgeni sevmiş, özünden bihaber gitmiş" demiştir.
cenab-ı hakk'a hitaben:
"değil binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insanlar, senin hep gölgeni sevmiş, özünden bihaber gitmiş" demiştir.
'necip fazıl kısakürek' tarafından yazılmış gençliğe hitabedir.
"bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...
"zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk ikibuçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hakimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını, allah'ın kur'an'ında "belhüm adal" dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören... bu devirleri yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik...
gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir nida kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik...
halka değil hakka inanan, meclisinin duvarında "hakimiyet hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti hakka kölelikte bulan bir gençlik...
emekçiye "benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! ama sen de, zulüm gördüğün iddiasiyle, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!", kapitaliste ise "allah buyruğunu ve resul ölçüsünü kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!", ihtarını edecek... kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik...
birbuçuk asırdır yanıp kavrulan, bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığını, türkün de yine birbuçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her sistem ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatinin islâm'da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna islâm âlemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik...
"kim var!" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...
can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nisbette strateji ve taktik sahibi bir gençlik...
büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin bir gençlik...
bugün, komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hasılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve telbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tekbaşına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik...
annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiç birini beğenmeyen, onlara "siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek müslümanlığın "ne idüğü"nü ve "nasıl"ını gösterecek bir gençlik...
tek cümleyle, allah'ın, kâinatı yüzüsuyu hürmetine yarattığı sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, o'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve o'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik...
bu gençliği karşımda görüyorum. maya tutması için otuz küsür yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür allah'a hamd etme makamındayım. genç adam! bundan böyle senden beklediğim, manevî babanın tabutunu musalla taşına, anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır.
surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..
allah'ın selâmı üzerine olsun!"
"bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...
"zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk ikibuçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hakimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını, allah'ın kur'an'ında "belhüm adal" dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, türkü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören... bu devirleri yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik...
gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir nida kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik...
halka değil hakka inanan, meclisinin duvarında "hakimiyet hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti hakka kölelikte bulan bir gençlik...
emekçiye "benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! ama sen de, zulüm gördüğün iddiasiyle, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!", kapitaliste ise "allah buyruğunu ve resul ölçüsünü kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!", ihtarını edecek... kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik...
birbuçuk asırdır yanıp kavrulan, bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığını, türkün de yine birbuçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını çözecek ve her sistem ve mezhep, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatinin islâm'da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna islâm âlemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik...
"kim var!" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...
can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nisbette strateji ve taktik sahibi bir gençlik...
büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin bir gençlik...
bugün, komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hasılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve telbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tekbaşına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik...
annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiç birini beğenmeyen, onlara "siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek müslümanlığın "ne idüğü"nü ve "nasıl"ını gösterecek bir gençlik...
tek cümleyle, allah'ın, kâinatı yüzüsuyu hürmetine yarattığı sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, o'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve o'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik...
bu gençliği karşımda görüyorum. maya tutması için otuz küsür yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür allah'a hamd etme makamındayım. genç adam! bundan böyle senden beklediğim, manevî babanın tabutunu musalla taşına, anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır.
surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..
allah'ın selâmı üzerine olsun!"
vakti zamanında istanbul'da pek sevilmeyen ve istanbul'dan uzakta tutulan insan. asıl adı mehmed kemal'dir. "namık" ismini ona şair 'eşref paşa' vermiştir. en meşhur eseri 'vatan yahut silistre''dir. ilk romanı ise 'intibah'tır ve 1876'da yayınlanmıştır.
türkiye'nin yetiştirdiği nadir yazarlardan. gerçek hayat dergisi'nde yazdı. 'dublörün dilemması ''nda feleğimizi şaşırttı. yeni romanı 'korkma ben varım' ı bir an önce bitirip okuyucuya sunmasını bekliyoruz.
mimar sinan'ın ege bölgesinde yaptığı tek camii. manisa'dadır. mimar sinan caminin projesini hazırlamış ama yaşlılığından ötürü yapımına iştirak edememiş ve öğrencileri tarafından yapılmıştır.
on parmağında on marifet olan değerli insan. baytar, birinci mecliste burdur mebusu, düşünür, şair, vaiz, öğretmen. "sessiz yaşadım kim beni nereden bilecek" demiş şair.
avarların savaş tutsaklarına yaptıkları insanlık dışı uygulama. esirler toplanır ve sağlam bir şekilde dövülür. sonra kafaları kazınır. ardından yeni kesilmiş devenin derisi kazınmış kafaya dikilir. elleri ve ayakları da bağlandıktan sonra güneşin altına bırakılır. ıslak deve derisi kurudukça sıkılaşacağından insanı yavaş yavaş çıldırtır ardından öldürür. ölmeyenler ise hafızasını kaybeder ve ömür boyu ideal bir köle olur. bir nevi zombi.
günümüzde ise deve derisinin karşılığının -izmler olduğu söylenir.
günümüzde ise deve derisinin karşılığının -izmler olduğu söylenir.
19. yüzyıla damgasını vurmuş rus yazar. "ölümden sonra bir hayat yoksa, hayatın kendisi bir ölümdür" demiştir. ilginçtir ki 'anna karenina' 'dakine benzer şekilde bir gün evini terkedip bir tren istasyonunda hayata gözlerini yummuştur. isteği üzerine mezarına haç koyulmamıştır.
(bkz: lev tolstoy)