Su içerken bile dinlense sarhoş edebilecek etkiye sahip sanatçı. Böyle de büyük bir insandır.
Behzat ç. nin en özel sahnelerine imzasını atmış olan üstad. Gelen sahnede meyhane göründü mü `işte geliyor yine neşet baba şarkısı` diye heyecanlandırır.
Türkiye'nin en önemli şairlerinden biridir. Bence en önemlisidir. Romantik komünist belki de O`na en çok yakışan tanımdır. Birçok değer gibi yaşarken kıymeti bilinmemiştir. Tutuklanarak, sürgün edilerek, vatandaşlıktan çıkartılarak yıldırılmaya çalışılsa da davasından vazgeçmemiştir. 3 Haziran 1963'te kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiş Moskova Novodeviçi Mezarlığına defnedilmiştir. Mezar taşında şiirlerinden birine adını veren `rüzgara karşı yürüyen adam'ın bir tasviri bulunur. Mavi Gözlü Dev isimli filmle hayatının bir kısmı sinemaya aktarılmıştır. Filmde Nazım Hikmet`i başarılı oyuncu Yetkin Dikinciler canlandırır. şiirlerini kitabı açıp okumak kadar, onun sesinden dinlemek de çok keyiflidir. Tüm şiirleri insanı çok duygulandırsa da şahsım adına en etkileyici şiiri "kız çocuğu" dur. "Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler".
Polisiye roman yazarıdır.
Ünlü dedektif Hercule Poirot yaratıcısıdır. Aşk romanları da yazmış olmasına rağmen polisiye romanlarıyla yıldızı parlamıştır. Ufak tefek pürüzlerine rağmen okumak keyiflidir, sürükleyicidir. Benim elimde bulunan listeye göre 66 adet romanı, 13 adet kitabı vardır.
Ayrıca yazarın hayatında önemli bir detay vardır, 1930 lu yıllarda, kimsenin nerede olduğunu bilmediği 11 gün. Etrafındaki insanların hiçbiri o 11 gün içerisinde Agatha`nın nerede olduğunu bilmezler. Hatta gazetelere ilanlar veriliş, uzun süre yazarın öldürüldüğü ya da intihar ettiği düşünülmüş. Ortaya çıktığındaysa o 11 gün başından geçen hiçbir şeyi hatırlamadığını iddia eder.
İstanbul`u seven ve sürekli ziyaretlerde bulunan yazar, bir romanında şehirden de bahseder: 1934 yılında `Doğu Ekspresi?nde Cinayet` isimli romanını çıkartır. Roman İstanbul`da başlar. Dedektif Hercule Poirot Şam`daki görevini tamamladıktan sonra trenle İstanbul`a gelir. Bir kaç gün kalmayı düşünürken aniden gelen haber üzerine Londra`ya doğru yola çıkmak zorunda kalır. Doğu ekspresine yetişir, yolculuk sırasında trende bir cinayet işlenir.
Agatha Christie, İstanbul`a her gelmesinde Pera Palas otelinin 411 numaralı odasında kalır. Doğu Ekspresi'nde Cinayet isimli romanını da bu odada yazmıştır.
Medyum Tamara Rand bir ruh çağırma seansı düzenleyerek Agatha`nın kayıp 11 gününü aydınlatmaya çalışmış, Agatha ile konuştuğunu söyleyerek, kayıp günlerine ait bilgilerin yazılı olduğu defterin anahtarının İstanbul`da kaldığı Pera Palas otelinin 411 numaralı odasında saklandığını söyler.
Bunun üzerine Warner Bross temsilcileri otele gelir, tarif üzerine bazı döşemeler sökülür ve anahtar bulunur, ancak otelin o dönemdeki sahipleri anahtarın otele ait olduğunu söyleyerek teslim etmezler. Agatha vasiyetinde de bir hatıra defteri olduğuna değinmiş ancak yerini belirtmemiş.
Bu durum karşısında yeniden medyumdan yardım isteyen Warner Bross yetkilileri medyumun Agatha ile yeniden iletişime geçmesini sağlamışlar, ancak agatha `defterin yerini ancak anahtar elinizde olduğunda öğrenirsiniz` diyerek yerini söylememiş.
Bu durum karşısın otel sahipleri iletişime geçen yetkililer anahtarı kendilerine göndermelerini istemiş ancak otel sahibi bunu reddederek, onların buraya gelmesini bu olayın Pera Palastaki Agathanın odasında gerçekleşmesini söylemişler. Teklif kabul edilmiş ancak sonrasında Pera Palas otelinde bir grev başlamasıyla ertelenmiş, sonra da gerçekleşmemiş.
Agatha`nın o 11 gün boyunca ne yaptığı, nerede olduğu kimse tarafından bilinmez.
Türk polisiye yazarı Ahmet Ümit `Agatha`nın Anahtarı` isimli öyküsünde bu konuya değinir, anahtarı ve defteri bulur, gizeme kendi kurgusuyla ulaşır.
Ünlü dedektif Hercule Poirot yaratıcısıdır. Aşk romanları da yazmış olmasına rağmen polisiye romanlarıyla yıldızı parlamıştır. Ufak tefek pürüzlerine rağmen okumak keyiflidir, sürükleyicidir. Benim elimde bulunan listeye göre 66 adet romanı, 13 adet kitabı vardır.
Ayrıca yazarın hayatında önemli bir detay vardır, 1930 lu yıllarda, kimsenin nerede olduğunu bilmediği 11 gün. Etrafındaki insanların hiçbiri o 11 gün içerisinde Agatha`nın nerede olduğunu bilmezler. Hatta gazetelere ilanlar veriliş, uzun süre yazarın öldürüldüğü ya da intihar ettiği düşünülmüş. Ortaya çıktığındaysa o 11 gün başından geçen hiçbir şeyi hatırlamadığını iddia eder.
İstanbul`u seven ve sürekli ziyaretlerde bulunan yazar, bir romanında şehirden de bahseder: 1934 yılında `Doğu Ekspresi?nde Cinayet` isimli romanını çıkartır. Roman İstanbul`da başlar. Dedektif Hercule Poirot Şam`daki görevini tamamladıktan sonra trenle İstanbul`a gelir. Bir kaç gün kalmayı düşünürken aniden gelen haber üzerine Londra`ya doğru yola çıkmak zorunda kalır. Doğu ekspresine yetişir, yolculuk sırasında trende bir cinayet işlenir.
Agatha Christie, İstanbul`a her gelmesinde Pera Palas otelinin 411 numaralı odasında kalır. Doğu Ekspresi'nde Cinayet isimli romanını da bu odada yazmıştır.
Medyum Tamara Rand bir ruh çağırma seansı düzenleyerek Agatha`nın kayıp 11 gününü aydınlatmaya çalışmış, Agatha ile konuştuğunu söyleyerek, kayıp günlerine ait bilgilerin yazılı olduğu defterin anahtarının İstanbul`da kaldığı Pera Palas otelinin 411 numaralı odasında saklandığını söyler.
Bunun üzerine Warner Bross temsilcileri otele gelir, tarif üzerine bazı döşemeler sökülür ve anahtar bulunur, ancak otelin o dönemdeki sahipleri anahtarın otele ait olduğunu söyleyerek teslim etmezler. Agatha vasiyetinde de bir hatıra defteri olduğuna değinmiş ancak yerini belirtmemiş.
Bu durum karşısında yeniden medyumdan yardım isteyen Warner Bross yetkilileri medyumun Agatha ile yeniden iletişime geçmesini sağlamışlar, ancak agatha `defterin yerini ancak anahtar elinizde olduğunda öğrenirsiniz` diyerek yerini söylememiş.
Bu durum karşısın otel sahipleri iletişime geçen yetkililer anahtarı kendilerine göndermelerini istemiş ancak otel sahibi bunu reddederek, onların buraya gelmesini bu olayın Pera Palastaki Agathanın odasında gerçekleşmesini söylemişler. Teklif kabul edilmiş ancak sonrasında Pera Palas otelinde bir grev başlamasıyla ertelenmiş, sonra da gerçekleşmemiş.
Agatha`nın o 11 gün boyunca ne yaptığı, nerede olduğu kimse tarafından bilinmez.
Türk polisiye yazarı Ahmet Ümit `Agatha`nın Anahtarı` isimli öyküsünde bu konuya değinir, anahtarı ve defteri bulur, gizeme kendi kurgusuyla ulaşır.
(bkz: geleceğe dönüş)
Robert Zemeckis`ın yönettiği sinema dünyasının efsane üçlemesi olan bilim kurgu, macera ve komedi filmidir.
Çocukken televizyonda görünce heyecanlandırır, üzerinden yıllar geçse de tekrar tekrar izlenir. (Şahsen her yıl özellikle kışın mutlaka izlerim.)
her karakteri ayrı özeldir.
Zaman makinesini icat etmiş olan Doktor Emmett Brown ve genç Marty McFly ın zamanda yolculuğunu konu alan üç ayrı filmden oluşur.
Filmin oyuncu kadrosu: (I-II-III)
Michael J. Fox - Marty McFly - Jn. Marty McFly - Seamus Mcfly
Christopher Lloyd - Doktor Emmet Brown
Crispin Glover - George McFly
Jeffrey Weissman - George McFly
Lea Thompson - Lorraine McFly - Maggie Mcfly
Thomas F. Wilson - Biff Tanen - Buford Tannen
Claudia Wells - Jennifer Parker
Elisabeth Shue - Jennifer Parker
Mary Steenburgen - Clara Clayton
Marc McClure - Dave McFly
Wendie Jo Sperber - Linda McFly
Senaryo: Robert Zemeckis, Bob Gale
Kuşkusuz serinin en iyi ve en heyecanlı filmi 3 ayrı zamanda geçen ikinci filmdir. Yine de her filmin ayrı bir etkisi olur insan üzerinde, birçok seri film gibi sonradan düşüşe geçmez, her film ayrı özeldir.
Soğuk kış günlerinde elde salep ya da sıcak çikolatayla izlemekten daha büyük bir keyif yoktur.
1. filmden unutulmaz bir replik:
`- Daha önce hiç mor iç çamaşırı görmemiştim Calvin.
+ Calvin mi neden bana sürekli Calvin deyip duruyorsun.
- Çünkü adın Calvin öyle değil mi? Calvin Klein. İç çamaşırının her yerinde öyle yazıyor. Aa eminim sana Call diyorlardır.
+ Aslında herkes bana Marty der.
- Tanıştığıma memnun oldum. Calvin Marty Klein.`
Robert Zemeckis`ın yönettiği sinema dünyasının efsane üçlemesi olan bilim kurgu, macera ve komedi filmidir.
Çocukken televizyonda görünce heyecanlandırır, üzerinden yıllar geçse de tekrar tekrar izlenir. (Şahsen her yıl özellikle kışın mutlaka izlerim.)
her karakteri ayrı özeldir.
Zaman makinesini icat etmiş olan Doktor Emmett Brown ve genç Marty McFly ın zamanda yolculuğunu konu alan üç ayrı filmden oluşur.
Filmin oyuncu kadrosu: (I-II-III)
Michael J. Fox - Marty McFly - Jn. Marty McFly - Seamus Mcfly
Christopher Lloyd - Doktor Emmet Brown
Crispin Glover - George McFly
Jeffrey Weissman - George McFly
Lea Thompson - Lorraine McFly - Maggie Mcfly
Thomas F. Wilson - Biff Tanen - Buford Tannen
Claudia Wells - Jennifer Parker
Elisabeth Shue - Jennifer Parker
Mary Steenburgen - Clara Clayton
Marc McClure - Dave McFly
Wendie Jo Sperber - Linda McFly
Senaryo: Robert Zemeckis, Bob Gale
Kuşkusuz serinin en iyi ve en heyecanlı filmi 3 ayrı zamanda geçen ikinci filmdir. Yine de her filmin ayrı bir etkisi olur insan üzerinde, birçok seri film gibi sonradan düşüşe geçmez, her film ayrı özeldir.
Soğuk kış günlerinde elde salep ya da sıcak çikolatayla izlemekten daha büyük bir keyif yoktur.
1. filmden unutulmaz bir replik:
`- Daha önce hiç mor iç çamaşırı görmemiştim Calvin.
+ Calvin mi neden bana sürekli Calvin deyip duruyorsun.
- Çünkü adın Calvin öyle değil mi? Calvin Klein. İç çamaşırının her yerinde öyle yazıyor. Aa eminim sana Call diyorlardır.
+ Aslında herkes bana Marty der.
- Tanıştığıma memnun oldum. Calvin Marty Klein.`
yazar, televizyon sunucusu ve seslendirme sanatçısıdır.
uzun süre, gece gündüz isimli televizyon programının sunuculuğunu yapmıştır, öyle de güzel yapmıştır ki gözlerimiz - kulaklarımız hala onu arar.
en başarılı seslendirme sanatçılarından birisidir. dublajlı film izlemekten hiç hoşlanmayan biri olarak, sadece kendisi için back to the future serisini dublajlı izlemekten rahatsızlık duymam.
uzun süre, gece gündüz isimli televizyon programının sunuculuğunu yapmıştır, öyle de güzel yapmıştır ki gözlerimiz - kulaklarımız hala onu arar.
en başarılı seslendirme sanatçılarından birisidir. dublajlı film izlemekten hiç hoşlanmayan biri olarak, sadece kendisi için back to the future serisini dublajlı izlemekten rahatsızlık duymam.
Flash tv de yayınlanmakta olan gece hattı programının sunucusudur.
Özellikle yüzünü siyaha boyayarak Obama`ya verdiği mesajla, başına türban geçirerek türban açılımına değinmesiyle, Papa`ya `müslüman ol` çağrısında bulunmasıyla, direniş sırasında yayını gaz maskesiyle sunmasıyla dikkat çekmiştir.
Özellikle yüzünü siyaha boyayarak Obama`ya verdiği mesajla, başına türban geçirerek türban açılımına değinmesiyle, Papa`ya `müslüman ol` çağrısında bulunmasıyla, direniş sırasında yayını gaz maskesiyle sunmasıyla dikkat çekmiştir.
Eğlence programları ve `halaylarıyla` gündeme gelse de haber programları, bir çok ulusal kanaldan kat kat daha kaliteli olan televizyon kanalı. Özellikle `gece hattı` programı ve aykırı sunucusunu beğenerek izliyoruz. (bkz: gökhan taşkın)
(bkz: Dangerous Liaisons)
Fransız askeri olan Choderlos de Laclos tarafından yazılan, mektuplardan oluşan romandır. Yazar ise bunu yazmadığını gerçek mektupları bir araya getirdiğini yalnızca isimleri değiştirerek baskıya götürdüğünü iddia eder. Garip olan şudur ki yayın evi bu durumu inkar eder ve mektupların gerçek olmadığını, hepsinin yazarın hayal dünyasına ait olduğunu, yazarın kitaba dikkat çekmek için böyle bir yalan söylediğini savunur.
Kitap 18. yüzyıl Fransa`sında geçer, çok çapkın olan ve bu özelliğiyle ün salmış Bay Valmont, eskiden ilişki yaşadığı ve aralarından su sızmayan Bayan Merteuil ile birlikte genç Cécile de Volanges üzerindeki etkilerini konu alır. Bunların üzerine usta çapkın, Bayan Tourvel'e aşık olunca işler içinden çıkılmaz bir hal alır. Markiz Isabelle de Merteuil`in tanıdığı her insan üzerinde bıraktığı büyük etki, onların duygularıyla ve hayatlarıyla kendi istediği gibi oynama isteği, bütün hayatların yavaş yavaş kararmasına neden olur. Subay olan Laclos bir şekilde bu mektupları eline geçirir ve Fransızların bu iki yüzlü dünyasını herkese göstermek için mektupları kitap haline getirir. Kişisel olarak kimseyi zan altında bırakmamak için isimleri değiştirir. Kitap yayınlandıktan sonra aristokrat Fransız çevresi tarafından hoş karşılanmaz, genç subay Laclos cemiyetten kovulur ve artık hiç bir davete çağırılmaz. Yazarın yaşadığı bu durum da mektupların gerçek olduğunu düşündürür. O dönemlerde romanın baskısı dahi durdurulmuş, yazar dışlanmış ve yeniden asker olmak zorunda kalmıştır. Ortalarda başka bir kitabının olmayışı da hem aslında yazarlık yeteneği olmadığını ve eline geçen mektupları kullandığı hem de dışlanmanın vermiş olduğu darbeyle yazamayacak hale gelmiş olduğunu düşündürür. (Açıkçası şahsım adına yazara inanıyorum)
Ancak yıllar sonra yeniden piyasaya sürülmüş ve kıymeti anlaşılmıştır. Sinemaya da uyarlanan bu roman belki de tiyatroya uyarlanması en mümkün olan eserlerden biridir.
1988 yılında Stephen Frears tarafından yönetilen filmde Glenn Close, John Malkovich, Michelle Pfeiffer, Keanu Reeves, Uma Thurman gibi oyuncular yer alır. Film; en iyi senaryo, en iyi kostüm, en iyi sanat yönetmeni dallarında Oscar (1989) alırken, en iyi yardımcı kadın oyuncu (Michelle Pfeiffer) ve en iyi uyarlama senaryo dallarında Bafta (1990) ödülü almıştır.
Hikaye film ve dizi olmak üzere toplam 13 kez uyarlanmıştır. İngiliz Oyun yazarı ve yönetmen Christopher Hampton hikayeyi tiyatroya uyarlamıştır. Oyun Broadway`de de sahnelenmiştir. Türkiye'de de İstanbul Şehir Tiyatrolarında iki sezon öncesine kadar Muhsin Ertuğrul sahnesinde sahnelenen oyun büyük ilgi görmüştür. Büyük ayna dekorlarının taşınması ve her sahnenin yer sıkıntısı dolayısıyla yerleşmemesi sebebiyle oyun yalnızca Muhsin Ertuğrul sahnesinde oynamıştır, bu birçok tiyatro sever için sıkıntı yaratsa da oyun büyük ilgi görmüştür. Valmont karakterine hayat veren Levent Üzümcü ve Merteuil e hayat veren Şebnem Köstem oyunculuklarıyla harikalar yaratmışlardır. Oyunda, Tomris İncer, Selin İşcan, Esra Ronabar, Ece Özdikici gibi başarılı oyuncular yer alır. Oyunu iki kez izlemiş biri olarak hayranlığımı dile getirebilecek doğru cümleler bulamıyorum. Aynalarla dekore edilmiş sahnede kostümler, müzikler, oyunculuklar her şeyiyle dört dörtlüktür. Birbirinden bölüm bölüm ayrılarak yerleştirilmiş kalın aynalarla kapanan sahne, oyun sırasında öyle bir hale getirilir ki oyunu her açıdan izleyebilir hangi koltukta oturursanız oturun görmede sıkıntı yaşamazsınız. Tomris İncer`in şehir tiyatrolarından emekli olmasıyla birlikte oyun programdan kaldırılmıştır. Her sezon yeniden izlenilebilir bir oyundur oysa. Oyunla ilgili şöyle de bir video bulunur:
http://www.youtube.com/watch?v=SSSWQzFYiuI
Fransız askeri olan Choderlos de Laclos tarafından yazılan, mektuplardan oluşan romandır. Yazar ise bunu yazmadığını gerçek mektupları bir araya getirdiğini yalnızca isimleri değiştirerek baskıya götürdüğünü iddia eder. Garip olan şudur ki yayın evi bu durumu inkar eder ve mektupların gerçek olmadığını, hepsinin yazarın hayal dünyasına ait olduğunu, yazarın kitaba dikkat çekmek için böyle bir yalan söylediğini savunur.
Kitap 18. yüzyıl Fransa`sında geçer, çok çapkın olan ve bu özelliğiyle ün salmış Bay Valmont, eskiden ilişki yaşadığı ve aralarından su sızmayan Bayan Merteuil ile birlikte genç Cécile de Volanges üzerindeki etkilerini konu alır. Bunların üzerine usta çapkın, Bayan Tourvel'e aşık olunca işler içinden çıkılmaz bir hal alır. Markiz Isabelle de Merteuil`in tanıdığı her insan üzerinde bıraktığı büyük etki, onların duygularıyla ve hayatlarıyla kendi istediği gibi oynama isteği, bütün hayatların yavaş yavaş kararmasına neden olur. Subay olan Laclos bir şekilde bu mektupları eline geçirir ve Fransızların bu iki yüzlü dünyasını herkese göstermek için mektupları kitap haline getirir. Kişisel olarak kimseyi zan altında bırakmamak için isimleri değiştirir. Kitap yayınlandıktan sonra aristokrat Fransız çevresi tarafından hoş karşılanmaz, genç subay Laclos cemiyetten kovulur ve artık hiç bir davete çağırılmaz. Yazarın yaşadığı bu durum da mektupların gerçek olduğunu düşündürür. O dönemlerde romanın baskısı dahi durdurulmuş, yazar dışlanmış ve yeniden asker olmak zorunda kalmıştır. Ortalarda başka bir kitabının olmayışı da hem aslında yazarlık yeteneği olmadığını ve eline geçen mektupları kullandığı hem de dışlanmanın vermiş olduğu darbeyle yazamayacak hale gelmiş olduğunu düşündürür. (Açıkçası şahsım adına yazara inanıyorum)
Ancak yıllar sonra yeniden piyasaya sürülmüş ve kıymeti anlaşılmıştır. Sinemaya da uyarlanan bu roman belki de tiyatroya uyarlanması en mümkün olan eserlerden biridir.
1988 yılında Stephen Frears tarafından yönetilen filmde Glenn Close, John Malkovich, Michelle Pfeiffer, Keanu Reeves, Uma Thurman gibi oyuncular yer alır. Film; en iyi senaryo, en iyi kostüm, en iyi sanat yönetmeni dallarında Oscar (1989) alırken, en iyi yardımcı kadın oyuncu (Michelle Pfeiffer) ve en iyi uyarlama senaryo dallarında Bafta (1990) ödülü almıştır.
Hikaye film ve dizi olmak üzere toplam 13 kez uyarlanmıştır. İngiliz Oyun yazarı ve yönetmen Christopher Hampton hikayeyi tiyatroya uyarlamıştır. Oyun Broadway`de de sahnelenmiştir. Türkiye'de de İstanbul Şehir Tiyatrolarında iki sezon öncesine kadar Muhsin Ertuğrul sahnesinde sahnelenen oyun büyük ilgi görmüştür. Büyük ayna dekorlarının taşınması ve her sahnenin yer sıkıntısı dolayısıyla yerleşmemesi sebebiyle oyun yalnızca Muhsin Ertuğrul sahnesinde oynamıştır, bu birçok tiyatro sever için sıkıntı yaratsa da oyun büyük ilgi görmüştür. Valmont karakterine hayat veren Levent Üzümcü ve Merteuil e hayat veren Şebnem Köstem oyunculuklarıyla harikalar yaratmışlardır. Oyunda, Tomris İncer, Selin İşcan, Esra Ronabar, Ece Özdikici gibi başarılı oyuncular yer alır. Oyunu iki kez izlemiş biri olarak hayranlığımı dile getirebilecek doğru cümleler bulamıyorum. Aynalarla dekore edilmiş sahnede kostümler, müzikler, oyunculuklar her şeyiyle dört dörtlüktür. Birbirinden bölüm bölüm ayrılarak yerleştirilmiş kalın aynalarla kapanan sahne, oyun sırasında öyle bir hale getirilir ki oyunu her açıdan izleyebilir hangi koltukta oturursanız oturun görmede sıkıntı yaşamazsınız. Tomris İncer`in şehir tiyatrolarından emekli olmasıyla birlikte oyun programdan kaldırılmıştır. Her sezon yeniden izlenilebilir bir oyundur oysa. Oyunla ilgili şöyle de bir video bulunur:
http://www.youtube.com/watch?v=SSSWQzFYiuI
Kral Arthur`u korumakla görevli olan büyücü.
Monmouthlu Geoffrey adındaki bir yazar tarafından kaleme alınmış efsanevi bir karakterdir. Efsaneye göre, Merlin büyü gücü sayesinde Kral Uther`in, Yguerne ile evlenmesine yardım eder. Bu evlilikten Kral Arthur doğar. Kral Uther oğlu Arthur`un eğitimiyle ilgilenmesi için Merlin`i görevlendirir. Arthur kral olunca yanında danışmanı olarak yerini alır. Efsaneyle ilgili birçok kitap, birçok film ve dizi yapılmıştır. Son zamanlarda en popüler olan iş bbc`de yayınlanan genç oyuncu kadrosuyla, ailece izlenebilecek fantastik dizi `merlin` dir. Dizide Merlin, Prens Arthur`un yanında yardımcısı olarak çalışmaya başlar. Kral Uther büyük bir büyü düşmanıdır ve büyü yapan herkesi ölümle cezalandırır. Bu sebeple Merlin büyü gücünü herkesten saklar. Uther`ın evlat edindiği Morgana onlarla birlikte sarayda yaşayıp, kendisinin de yavaş yavaş büyü konusunda güçleri olduğunun farkına varmaya başlar. Büyü gücü arttıkça olaylara bakış açısı değişir. Zamanla Arthur`un en büyük düşmanlarından biri olan Morgana birçok kez Merlin ile karşı karşıya gelir. (Daha fazla yazarsam spoiler olacak en iyisi izlemek, belirtmeden geçemeyeceğim dizinin finali tam bir hüsrandır.)
Dizinin oyuncuları:
Colin Morgan - Merlin
Bradley James - Arthur Pendragon
Katie McGrath - Morgana
Richard Wilson - Gaius
Anthony Head - Uther Pendragon
Santiago Cabrera - Lancelot
Angel Coulby - Guinevere (şu dizide en kötü kast bu olsa gerek, sırf bu kızın iticiliğinden dolayı bir dünya insan kötü karakter olan Morgana`ya hasta olmuştur.)
Aynı zamanda usta oyuncu John Hurt dizide yer alan büyük ejderhaya sesiyle hayat verir, filmi dublajlı değil alt yazılı izlemek için tek başına yeterli bir sebeptir bu.
Merlin beğenildikten sonra bbc olayı ailece izlenebilecek bir iş olmaktan çıkartıp, aynı efsaneyi farklı açıdan ele alarak `camelot` isimli bir diziye başladı. Ancak dizi tutmadı. Böyle efsanelerle dolu, fantastik bir diziyi the tudors gibi +18 olarak yayınlarsan tutmaz haliyle.
Monmouthlu Geoffrey adındaki bir yazar tarafından kaleme alınmış efsanevi bir karakterdir. Efsaneye göre, Merlin büyü gücü sayesinde Kral Uther`in, Yguerne ile evlenmesine yardım eder. Bu evlilikten Kral Arthur doğar. Kral Uther oğlu Arthur`un eğitimiyle ilgilenmesi için Merlin`i görevlendirir. Arthur kral olunca yanında danışmanı olarak yerini alır. Efsaneyle ilgili birçok kitap, birçok film ve dizi yapılmıştır. Son zamanlarda en popüler olan iş bbc`de yayınlanan genç oyuncu kadrosuyla, ailece izlenebilecek fantastik dizi `merlin` dir. Dizide Merlin, Prens Arthur`un yanında yardımcısı olarak çalışmaya başlar. Kral Uther büyük bir büyü düşmanıdır ve büyü yapan herkesi ölümle cezalandırır. Bu sebeple Merlin büyü gücünü herkesten saklar. Uther`ın evlat edindiği Morgana onlarla birlikte sarayda yaşayıp, kendisinin de yavaş yavaş büyü konusunda güçleri olduğunun farkına varmaya başlar. Büyü gücü arttıkça olaylara bakış açısı değişir. Zamanla Arthur`un en büyük düşmanlarından biri olan Morgana birçok kez Merlin ile karşı karşıya gelir. (Daha fazla yazarsam spoiler olacak en iyisi izlemek, belirtmeden geçemeyeceğim dizinin finali tam bir hüsrandır.)
Dizinin oyuncuları:
Colin Morgan - Merlin
Bradley James - Arthur Pendragon
Katie McGrath - Morgana
Richard Wilson - Gaius
Anthony Head - Uther Pendragon
Santiago Cabrera - Lancelot
Angel Coulby - Guinevere (şu dizide en kötü kast bu olsa gerek, sırf bu kızın iticiliğinden dolayı bir dünya insan kötü karakter olan Morgana`ya hasta olmuştur.)
Aynı zamanda usta oyuncu John Hurt dizide yer alan büyük ejderhaya sesiyle hayat verir, filmi dublajlı değil alt yazılı izlemek için tek başına yeterli bir sebeptir bu.
Merlin beğenildikten sonra bbc olayı ailece izlenebilecek bir iş olmaktan çıkartıp, aynı efsaneyi farklı açıdan ele alarak `camelot` isimli bir diziye başladı. Ancak dizi tutmadı. Böyle efsanelerle dolu, fantastik bir diziyi the tudors gibi +18 olarak yayınlarsan tutmaz haliyle.
Adam Fawer tarafından 2008 yılında yayınlanan roman.
Olasılıksız`dan çok daha etkileyici, sürükleyici, aksiyonu bir an olsun düşürmeyen başarılı kitap. İlk kitap gibi sadece matematik ve bilimle sınırlı kalmamış, edebiyata, felsefeye de değinilmiştir.
Olasılıksız ile birlikte `lütfen filmi çekilmesin ve kafamızda yarattığımız büyü bozulmasın` diye düşündürür.
Arka Kapak:
Yaşamınızın kontrolü sizde değil!
Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz.
Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz.
Bu kitabı kapatabilirsiniz.
O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz.
Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey yapabilirsiniz.
Ne isterseniz yapabilirsiniz.
Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz.
Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun okadar derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz.
Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar.
Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın.
Sadece `isteklerinizin` tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı
gerçeği üzerine kafanızı çok fazla yormamaya çalışın.
Edebiyat, Bilim Ve Felsefe Ruhunuza Akacak,
Okudukça Bağlanacak, Bağlandıkça Okuyacaksınız...
Olasılıksız`dan çok daha etkileyici, sürükleyici, aksiyonu bir an olsun düşürmeyen başarılı kitap. İlk kitap gibi sadece matematik ve bilimle sınırlı kalmamış, edebiyata, felsefeye de değinilmiştir.
Olasılıksız ile birlikte `lütfen filmi çekilmesin ve kafamızda yarattığımız büyü bozulmasın` diye düşündürür.
Arka Kapak:
Yaşamınızın kontrolü sizde değil!
Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz.
Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz.
Bu kitabı kapatabilirsiniz.
O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz.
Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey yapabilirsiniz.
Ne isterseniz yapabilirsiniz.
Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz.
Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun okadar derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz.
Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar.
Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın.
Sadece `isteklerinizin` tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı
gerçeği üzerine kafanızı çok fazla yormamaya çalışın.
Edebiyat, Bilim Ve Felsefe Ruhunuza Akacak,
Okudukça Bağlanacak, Bağlandıkça Okuyacaksınız...
Adam Fawer`ın 2006 yılında yayınladığı bilim kurgu romanı. `International Thriller Writers Award` ödüllü kitap, insanı duygulardan duygulara sürüklüyor, bitine kadar elden düşürtmüyor.
Arka kapak yazısı:
Bitirmek için yarını, başkasına anlatmak için bitirmeyi beklemeyeceksiniz. Bir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı bir anlamı olabilir mi? Siz hiç Loto`da büyük ikramiyeyi kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli! Onlar sizden daha mı şanslılar? Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı? Yolda gidiyorsunuz. Kafanızı çevirip yandaki küçük parkta baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; Geçmiş mi, rüya mı yoksa geleceği mi görüyorsunuz? Eğer siz de kontrolün kimde olduğunu merak ediyorsanız, `Olasılıksız` tam size göre bir roman.
Arka kapak yazısı:
Bitirmek için yarını, başkasına anlatmak için bitirmeyi beklemeyeceksiniz. Bir sabah, yıllardır görmediğiniz bir arkadaşınızı düşünerek uyandınız. Bir saat sonra, onunla sokakta karşılaştınız. Sizce bu sadece bir tesadüf mü, yoksa çok daha farklı bir anlamı olabilir mi? Siz hiç Loto`da büyük ikramiyeyi kazanmadınız. Ama birileri kazanıyor. Hem de sürekli! Onlar sizden daha mı şanslılar? Şans nedir gerçekten? İçinizde bütün parayı kırmızıya yatırmanız gerektiğini söyleyen bir his var. Bu his bir öngörü müdür? Yoksa daha fazlası mı? Yolda gidiyorsunuz. Kafanızı çevirip yandaki küçük parkta baktınız ve bir anda bu anı daha önce de yaşamış olduğunuzu hissettiniz. Evet, Deja Vu. Sizce nedir Deja Vu; Geçmiş mi, rüya mı yoksa geleceği mi görüyorsunuz? Eğer siz de kontrolün kimde olduğunu merak ediyorsanız, `Olasılıksız` tam size göre bir roman.
İki kitapla adını tüm dünyaya duyurmuş başarılı, ABD`li yazar.
İlk kitabı olasılıksız 2006 yılında yayınlanmış ve bir çok dile çevrilerek büyük beğeni toplamıştır. Arayı fazla açmayarak 2008 yılında empati isimli kitabını piyasaya sürer.
Okuması en keyifli yazarlardan biridir, kitaplarının her ikisini de elinizden düşürmek istemez, bitince bile tekrar dönüp okumak istersiniz. Bilim kurgu hiç bu kadar etkileyici olmamıştır herhalde. Önyargılı davranmadan kitapları alınıp okunmalı.
2006 yılında Olasılıksız kitabı ile `International Thriller Writers` Ödülünü kazanmıştır.
(bkz: olasılıksız)
(bkz: empati)
İlk kitabı olasılıksız 2006 yılında yayınlanmış ve bir çok dile çevrilerek büyük beğeni toplamıştır. Arayı fazla açmayarak 2008 yılında empati isimli kitabını piyasaya sürer.
Okuması en keyifli yazarlardan biridir, kitaplarının her ikisini de elinizden düşürmek istemez, bitince bile tekrar dönüp okumak istersiniz. Bilim kurgu hiç bu kadar etkileyici olmamıştır herhalde. Önyargılı davranmadan kitapları alınıp okunmalı.
2006 yılında Olasılıksız kitabı ile `International Thriller Writers` Ödülünü kazanmıştır.
(bkz: olasılıksız)
(bkz: empati)
Yunan Tanrısı Zeus'un gayrimeşru torunu, Poseidon'un oğlu, İstanbul'a ilk adını veren kraldır.
Efsaneye göre Zeus, nehirler tanrısı İnahos'un kızı İo'ya aşık olur. Aralarında ilişki yaşanır ve Zeus'un karısı Hera bu durumu fark edip İo'nun peşine düşer, durumu öğrenen Zeus İo'yu bir ineğe çevirtir. Hera bunu da öğrenir ve ineğe çevrilmiş olan İo'yu Zeus'tan uzak tutmak için bir mağaraya saklayıp başına Argos'u diker. Zeus, Hermes'i göndererek Argus'u öldürtür.
Ancak İo bu kez de Hero'nun kendisine musallat ettiği sinekten kurtulmaya çabalar, sinekten kurtulamayan İo sürekli kaçar, en sonunda boğaza kadar kaçan İo bugünkü İstanbul Boğazı'nı yüzerek geçer, bu olaydan sonra Boğaza Bosphorus adı verilir, bu Yunancada Boğa Geçidi anlamına gelirmiş. Boğazdan yüzerek geçen İo kendine sığınacak bir yer bulup Keroessa adında bir kız çocuğu dünyaya getirir. Yıllar sonra bu kız da Posedion'un dikkatini çeker ve birlikte olurlar. Keroessa, Byzas adında bir erkek çocuk doğurur. Bu çocuk hem Zeus hem de Posedion'un soyundan geldiği için çok kuvvetliymiş.
Bugünkü tarihi yarımada bölgesinde bir şehir kurmuş. (bkz: byzantion)
Bazı kaynaklara göre Byzas, İstanbul'un tarihi dokusuna, Fatih Sultan Mehmet ve Mimar Sinan ile birlikte en büyük katkıyı sağlayanlardan biriymiş.
Efsaneye göre Zeus, nehirler tanrısı İnahos'un kızı İo'ya aşık olur. Aralarında ilişki yaşanır ve Zeus'un karısı Hera bu durumu fark edip İo'nun peşine düşer, durumu öğrenen Zeus İo'yu bir ineğe çevirtir. Hera bunu da öğrenir ve ineğe çevrilmiş olan İo'yu Zeus'tan uzak tutmak için bir mağaraya saklayıp başına Argos'u diker. Zeus, Hermes'i göndererek Argus'u öldürtür.
Ancak İo bu kez de Hero'nun kendisine musallat ettiği sinekten kurtulmaya çabalar, sinekten kurtulamayan İo sürekli kaçar, en sonunda boğaza kadar kaçan İo bugünkü İstanbul Boğazı'nı yüzerek geçer, bu olaydan sonra Boğaza Bosphorus adı verilir, bu Yunancada Boğa Geçidi anlamına gelirmiş. Boğazdan yüzerek geçen İo kendine sığınacak bir yer bulup Keroessa adında bir kız çocuğu dünyaya getirir. Yıllar sonra bu kız da Posedion'un dikkatini çeker ve birlikte olurlar. Keroessa, Byzas adında bir erkek çocuk doğurur. Bu çocuk hem Zeus hem de Posedion'un soyundan geldiği için çok kuvvetliymiş.
Bugünkü tarihi yarımada bölgesinde bir şehir kurmuş. (bkz: byzantion)
Bazı kaynaklara göre Byzas, İstanbul'un tarihi dokusuna, Fatih Sultan Mehmet ve Mimar Sinan ile birlikte en büyük katkıyı sağlayanlardan biriymiş.
İstanbul`un Konstantinopolis`ten önceki adıdır. Adını kral Byzas`tan alır.
(bkz: Byzas)
(bkz: Byzas)
Alan Moore ve David Lloyd tarafından yaratılan kahraman `V` nin anlatıldığı çizgi romandır.
Özellikle çizerler tarafından hem iyi hem de kötü yanları açıkça belirtilerek çizilmiştir, çizerler karakterin iyi mi kötü mü olduğuna okuyucunun kendisinin karar vermesini isterler. Her okuyucu üzerinde farklı etki bırakan her yapım gibi V`de kişiye göre iyi, kişiye göre kötüdür.
2005 yılında Larry Wachowski ve Andy Wachowski tarafından sinemaya uyarlanır. Filmde yüzü görünmeyen V`ye Hugo Weaving hayat verir, filmin diğer başrol oyuncusu ise Natalie Portman`dır. Aynı zamanda Stephen Rea, John Hurt, Stephen Fry gibi başarılı isimler de yer almıştır.
Özellikle çizerler tarafından hem iyi hem de kötü yanları açıkça belirtilerek çizilmiştir, çizerler karakterin iyi mi kötü mü olduğuna okuyucunun kendisinin karar vermesini isterler. Her okuyucu üzerinde farklı etki bırakan her yapım gibi V`de kişiye göre iyi, kişiye göre kötüdür.
2005 yılında Larry Wachowski ve Andy Wachowski tarafından sinemaya uyarlanır. Filmde yüzü görünmeyen V`ye Hugo Weaving hayat verir, filmin diğer başrol oyuncusu ise Natalie Portman`dır. Aynı zamanda Stephen Rea, John Hurt, Stephen Fry gibi başarılı isimler de yer almıştır.
Aslı Guy Fawkes maskesidir. Guido Fawkes`ın 5 Kasım 1605`te parlemento binasını havaya uçurmak gibi bir planı vardı fakat yakalandı. Vatan hainliğinden hüküm giyerek idam edildi. Hala devrimci mi vatan haini mi olduğu konusunda kesin bilgi yok. İngilizler tarafından pek sevilmez.
Şudur: (http://i.hizliresim.com/wL2X4Z.jpg)
(bkz: v for vendetta)
Şudur: (http://i.hizliresim.com/wL2X4Z.jpg)
(bkz: v for vendetta)
Bir Onur Ünlü filmidir.
Onur Ünlü`nün ilk bağımsız sinema deneyimi olan film, içinde hem fantastik, hem absürt, hem komedi, hem dram barındırır. En önemli noktası sinema salonlarına servis edilmemesidir. Bir çok açıdan desteklenen bu tavır filmi izlemekte zorluk çeken kişiler tarafından tepki alsa da bu karardan dönülmez. Bazı il merkezlerine, üniversitelere birer kayıt olarak gönderilmiş, İstanbul`daki birkaç sinema salonunda gösterime sokulmuş ve genelde gösterimlerde de filmin oyuncuları izleyicilere eşlik etmiş, film sonrası söyleşilerde bulunulmuştur.
Film Onur Ünlü`nün yarattığı bambaşka bir evrende geçer öyle ki gökyüzünde (benim saydığım kadarıyla) 3 ay 2 de güneş vardır. Karakterlerin her birinin özel yetenekli olması fakat hiçbirinin kahraman olmaması da filmi apayrı bir özellik katar. Hatta Onur Ünlü ilk aşamada karakterleri yetenekli olarak yazmamış, her şey tamamlandıktan sonra her birine özel bir yetenek eklemiştir. Biri ölümsüz, biri nesneleri eliyle hareket ettirebilen, biri zamanı durduran, bir diğeri duvarların arkasını görebilen karakterler bu özelliklerini hollywood filmlerindeki gibi kahramanlık yapmak için değil, kendi hayatlarında ufak tefek olaylara müdahale için kullanmışlardır. Bu da filme ayrı bir samimiyet katmış. Film siyah beyaz çekilmiştir. Hatta Onur Ünlü son dizileri `ben de özledim` de bu konuya şaka yollu değinir; `ucuz olur diye siyah beyaz film çektik ama aynıymış`, yine aynı dizide bir çok sahnede filmin kendisini batırdığını vurgulayarak izlenme oranının düşüklüğüne gönderme yapar. Film şu sıralarda başka sinema festivali etkinliği kapsamında izlenilebilir. Ayrıca bu pazar (19 Ocak 2014) sat 15:00`te çevre tiyatrosunda gösterilecek, biletler şuan reklamını yapmak istemediğim bilet satış sitesinde mevcut, araştırınca çıkıyor zaten.
Başrolünde Ali Atay ve Demet Evgar`ın yer aldığı filmin diğer oyuncuları; Ahmet Mümtaz Taylan, Serkan Keskin, Damla Sönmez, Cengiz Bozkurt, Derya Alabora, Ercan Kesal, Nadir Sarıbacak, Tansu Biçer, Ayşenil Şamlıoğlu`dur.
Özet:
Cemal, Manisa`nın Akhisar kasabasında babasıyla yaşayan ve kendi berber dükkanlarında çalışan bir adamdır. Kendi halinde gibi görünen Cemal`in içine bir sıkıntı çöker, kendisi bile ne olduğunu bilemez... Öte yandan hemen hemen herkesin birbirini tanıdığı bu kasabada, gayet sıradan gibi görünen insanların olağanüstü güçleri vardır. Kimi zamanı durdurur, kimi duvarların ardını görür, kimi ölümsüz. Ama hiçbiri de süper kahraman değildir. Herkes her şeyi bilir ve normal hayatına devam eder...
Film son zamanlarda çekilen türk filmleri arasında açık ara en iyi filmdir. Her şeyiyle dört dörtlüktür, kimi sahnede kahkahalar atar kimi sahnelerde ise duygulanırsınız. Oyuncuların her biri yaptıkları işin hakkını sonuna kadar vermiş.
Filmin en can alıcı noktası belki de müzikleridir. Muhteşem iki şarkı filme öyle yakışmıştır ki, sizi filmin içine çeker.
http://www.youtube.com/watch?v=W5JOEyHg2jg
http://www.youtube.com/watch?v=deDQeFagnv8)
Son olarak kişisel bir şeyler yazayım; izlemediyseniz mutlaka izleyin, pişman olmayacaksınız. Şahsen ikinci kez izlemeyi hatta tanıdığım herkesi toplu halde değil, teker teker götürerek hem onlara film neymiş, nasıl olurmuş göstermeyi hem de kendim yeniden yeniden izlemeyi istiyorum. Bu film Onur Ünlü`nün başyapıtıdır.
Ek tanım: William Shakespeare`in şiirlerinin bulunduğu kitabın adıdır.
yarayla alay eder yaralanmamış olan
bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden
sen çok daha parlaksın çünkü
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki
sen aydınlatırsın geceyi`
Alıntıladığım soneyi Ali Atay`ın bir okuyuşu vardır ki filmi izlemek için tek başına yeterli bir sebeptir.
Onur Ünlü`nün ilk bağımsız sinema deneyimi olan film, içinde hem fantastik, hem absürt, hem komedi, hem dram barındırır. En önemli noktası sinema salonlarına servis edilmemesidir. Bir çok açıdan desteklenen bu tavır filmi izlemekte zorluk çeken kişiler tarafından tepki alsa da bu karardan dönülmez. Bazı il merkezlerine, üniversitelere birer kayıt olarak gönderilmiş, İstanbul`daki birkaç sinema salonunda gösterime sokulmuş ve genelde gösterimlerde de filmin oyuncuları izleyicilere eşlik etmiş, film sonrası söyleşilerde bulunulmuştur.
Film Onur Ünlü`nün yarattığı bambaşka bir evrende geçer öyle ki gökyüzünde (benim saydığım kadarıyla) 3 ay 2 de güneş vardır. Karakterlerin her birinin özel yetenekli olması fakat hiçbirinin kahraman olmaması da filmi apayrı bir özellik katar. Hatta Onur Ünlü ilk aşamada karakterleri yetenekli olarak yazmamış, her şey tamamlandıktan sonra her birine özel bir yetenek eklemiştir. Biri ölümsüz, biri nesneleri eliyle hareket ettirebilen, biri zamanı durduran, bir diğeri duvarların arkasını görebilen karakterler bu özelliklerini hollywood filmlerindeki gibi kahramanlık yapmak için değil, kendi hayatlarında ufak tefek olaylara müdahale için kullanmışlardır. Bu da filme ayrı bir samimiyet katmış. Film siyah beyaz çekilmiştir. Hatta Onur Ünlü son dizileri `ben de özledim` de bu konuya şaka yollu değinir; `ucuz olur diye siyah beyaz film çektik ama aynıymış`, yine aynı dizide bir çok sahnede filmin kendisini batırdığını vurgulayarak izlenme oranının düşüklüğüne gönderme yapar. Film şu sıralarda başka sinema festivali etkinliği kapsamında izlenilebilir. Ayrıca bu pazar (19 Ocak 2014) sat 15:00`te çevre tiyatrosunda gösterilecek, biletler şuan reklamını yapmak istemediğim bilet satış sitesinde mevcut, araştırınca çıkıyor zaten.
Başrolünde Ali Atay ve Demet Evgar`ın yer aldığı filmin diğer oyuncuları; Ahmet Mümtaz Taylan, Serkan Keskin, Damla Sönmez, Cengiz Bozkurt, Derya Alabora, Ercan Kesal, Nadir Sarıbacak, Tansu Biçer, Ayşenil Şamlıoğlu`dur.
Özet:
Cemal, Manisa`nın Akhisar kasabasında babasıyla yaşayan ve kendi berber dükkanlarında çalışan bir adamdır. Kendi halinde gibi görünen Cemal`in içine bir sıkıntı çöker, kendisi bile ne olduğunu bilemez... Öte yandan hemen hemen herkesin birbirini tanıdığı bu kasabada, gayet sıradan gibi görünen insanların olağanüstü güçleri vardır. Kimi zamanı durdurur, kimi duvarların ardını görür, kimi ölümsüz. Ama hiçbiri de süper kahraman değildir. Herkes her şeyi bilir ve normal hayatına devam eder...
Film son zamanlarda çekilen türk filmleri arasında açık ara en iyi filmdir. Her şeyiyle dört dörtlüktür, kimi sahnede kahkahalar atar kimi sahnelerde ise duygulanırsınız. Oyuncuların her biri yaptıkları işin hakkını sonuna kadar vermiş.
Filmin en can alıcı noktası belki de müzikleridir. Muhteşem iki şarkı filme öyle yakışmıştır ki, sizi filmin içine çeker.
http://www.youtube.com/watch?v=W5JOEyHg2jg
http://www.youtube.com/watch?v=deDQeFagnv8)
Son olarak kişisel bir şeyler yazayım; izlemediyseniz mutlaka izleyin, pişman olmayacaksınız. Şahsen ikinci kez izlemeyi hatta tanıdığım herkesi toplu halde değil, teker teker götürerek hem onlara film neymiş, nasıl olurmuş göstermeyi hem de kendim yeniden yeniden izlemeyi istiyorum. Bu film Onur Ünlü`nün başyapıtıdır.
Ek tanım: William Shakespeare`in şiirlerinin bulunduğu kitabın adıdır.
yarayla alay eder yaralanmamış olan
bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden
sen çok daha parlaksın çünkü
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki
sen aydınlatırsın geceyi`
Alıntıladığım soneyi Ali Atay`ın bir okuyuşu vardır ki filmi izlemek için tek başına yeterli bir sebeptir.
En özel süper kahramandır. Diğerleri gibi sonradan güç elde etmemiş, doğuştan yeteneklidir.
Gözlerinden ışın çıkarabilme, süper nefes, süper işitme, uçma gibi özelliklere sahiptir. 1930`lu yıllarda ortaya çıkan çizgi roman kahramanı süperman sadece olağanüstü güce sahipti, fakat teknolojinin gelişmesiyle çizerler tarafından kendisine yeni özellikler eklenmiştir, mesela ilk ortaya çıktığında uçamıyor yalnızca yükseğe atlayabiliyordu, uçakların varlığıyla diğer insanların gerisine düşmesi sebebiyle kendisine uçma yeteneği de eklenmiştir.
Onu özel yapan bir detay da şudur:
Batman: Aslında Bruce Wayne`dir. Yalnızca gizli hayatında Batman`dir.
Spiderman: Aslında Peter Parker`dır. Spiderman onun gizli hayatıdır.
Oysa Superman, aslında Superman`dir. Dünyada Clark Kent adı arkasına saklanır. Adına çok film çekilse, sürekli sinema ve televizyona uyarlansa da en sıcak uyarlama Smallville`dir.
Tüm kahramanlıklarına rağmen kendisine karşı büyük bir antipati vardır, bunun en önemli sebebi de daha amblemi göründüğü an Amerika`yı çağrıştırmasıdır. Diğer bütün kahramanlar zaman içinde kostüm değişikliğine gitse de o gitmez, kostümünün renkleri Amerika bayrağını anımsatması için mavi-kırmızıdır. Göğsündeki üçgen Amerika polis teşkilatını anımsatır.
Her şeye rağmen gönlümde bir spiderman değildir. Batman`e bile kendisinden daha fazla sempatiyle bakmaktayım. Bir iticilik var bu adamda belki de dünyalı değil diye ısınamadık.
Gözlerinden ışın çıkarabilme, süper nefes, süper işitme, uçma gibi özelliklere sahiptir. 1930`lu yıllarda ortaya çıkan çizgi roman kahramanı süperman sadece olağanüstü güce sahipti, fakat teknolojinin gelişmesiyle çizerler tarafından kendisine yeni özellikler eklenmiştir, mesela ilk ortaya çıktığında uçamıyor yalnızca yükseğe atlayabiliyordu, uçakların varlığıyla diğer insanların gerisine düşmesi sebebiyle kendisine uçma yeteneği de eklenmiştir.
Onu özel yapan bir detay da şudur:
Batman: Aslında Bruce Wayne`dir. Yalnızca gizli hayatında Batman`dir.
Spiderman: Aslında Peter Parker`dır. Spiderman onun gizli hayatıdır.
Oysa Superman, aslında Superman`dir. Dünyada Clark Kent adı arkasına saklanır. Adına çok film çekilse, sürekli sinema ve televizyona uyarlansa da en sıcak uyarlama Smallville`dir.
Tüm kahramanlıklarına rağmen kendisine karşı büyük bir antipati vardır, bunun en önemli sebebi de daha amblemi göründüğü an Amerika`yı çağrıştırmasıdır. Diğer bütün kahramanlar zaman içinde kostüm değişikliğine gitse de o gitmez, kostümünün renkleri Amerika bayrağını anımsatması için mavi-kırmızıdır. Göğsündeki üçgen Amerika polis teşkilatını anımsatır.
Her şeye rağmen gönlümde bir spiderman değildir. Batman`e bile kendisinden daha fazla sempatiyle bakmaktayım. Bir iticilik var bu adamda belki de dünyalı değil diye ısınamadık.
gece yayın akışı konusunda sıkıntı yaşayan kanal. kaç zamandır aynı filmi iki kez yayınlıyorlar. gündüz akışları konusunda bir bilgim yok ama o da böyleyse yakın zamanda show tv`nin durumuna düşmesi muhtemeldir.
Quentin Tarantino`nun 4. filmidir. Senaryosu çok uzun olduğu ve Tarantino`nun senaryoyu kısaltmak istememesi üzerine ikiye bölünmüş; 2003 yılında Kill Bill - Volume: 1, 2004 yılında Kill Bill - Volume: 2 olarak vizyona girmiştir. Bu filmde çoğunluğun aksine bir kadın intikamcı görürüz ve Uma Thurman kılıç kullanmasıyla, havada uçmasıyla, korkusuzluğuyla dört dörtlük bir performans sergilemiştir. Aşırı kanlı sahnelerde siyah beyaz uygulaması ise Tarantino`ya bir kez daha hayran bırakır. Film genel olarak çok kanlı olsa da bunun yansıtılış biçiminden, kullanılan müziklere kadar bir çok etkenden dolayı insanı çok fazla etkilemez. Filmin en etkileyici unsurlarından biri içinde anime bulundurmuş olmasıdır. Üzerinden yıllar geçse de izlemekten bıkmazsınız, kadroda bulunan herhangi bir kişinin ismini duyduğunuzda yeniden izlememek için kendinizi zor tutarsınız (gece gece nereden aklıma geldi bilmiyorum ama sanırım en azından volume: 1 i izlemeden uyuyamam bugün).
Filmin oyuncularından bazıları:
Uma Thurman
David Carradine
Shin`ichi Chiba
Chia-Hui Liu
Lucy Liu
Vivica A. Fox
Daryl Hannah
Chiaki Kuriyama
Ambrosia Kelley
Michael Parks
ve varla yok arası olan: Samuel L. Jackson (ben ilk izlememde fark etmemiştim mesela, ikincide önce benzetip sonra acaba mı diye düşünüp araştırınca öğrenmiştim..)
Konu: Olağanüstü yeteneklere sahip bir kadın ölüm çetesi çeşitli büyük suikastlerde aktif rol almışlardır. Bill tarafından yönetilen çeteden ayrılan eski `kara mamba` lakaplı, `Gelin` in eski takım arkadaşlarından ve Bill`den intikam almak için haklı sebepleri vardır. Gelin, düğün günü kendisine yapılanları hatırlamaktadır. Şimdi sıra kendisine büyük kötülükler yapan bu ölüm çetesinden intikam almaya gelmiştir.
Aklıma gelmişken belirteyim: Leyla ile Mecnun dizisinde Ayşen Gruda`nın canlandırdığı `Suna Turna` karakteri Kill Bill`de The Bride`e hayat veren Uma Thurman`a bir göndermedir. İsim benzerliğinin haricinde Suna Turna da tıpkı The Bride gibi hayatını kabusa çeviren birinin peşindedir: Bilal`in.
Bu da bonus olsun:
http://i.hizliresim.com/wjLL4g.jpg
Filmin oyuncularından bazıları:
Uma Thurman
David Carradine
Shin`ichi Chiba
Chia-Hui Liu
Lucy Liu
Vivica A. Fox
Daryl Hannah
Chiaki Kuriyama
Ambrosia Kelley
Michael Parks
ve varla yok arası olan: Samuel L. Jackson (ben ilk izlememde fark etmemiştim mesela, ikincide önce benzetip sonra acaba mı diye düşünüp araştırınca öğrenmiştim..)
Konu: Olağanüstü yeteneklere sahip bir kadın ölüm çetesi çeşitli büyük suikastlerde aktif rol almışlardır. Bill tarafından yönetilen çeteden ayrılan eski `kara mamba` lakaplı, `Gelin` in eski takım arkadaşlarından ve Bill`den intikam almak için haklı sebepleri vardır. Gelin, düğün günü kendisine yapılanları hatırlamaktadır. Şimdi sıra kendisine büyük kötülükler yapan bu ölüm çetesinden intikam almaya gelmiştir.
Aklıma gelmişken belirteyim: Leyla ile Mecnun dizisinde Ayşen Gruda`nın canlandırdığı `Suna Turna` karakteri Kill Bill`de The Bride`e hayat veren Uma Thurman`a bir göndermedir. İsim benzerliğinin haricinde Suna Turna da tıpkı The Bride gibi hayatını kabusa çeviren birinin peşindedir: Bilal`in.
Bu da bonus olsun:
http://i.hizliresim.com/wjLL4g.jpg
Kişiyi öldürerek cezalandırma.
İlk çağlardan itibaren süre gelen bu yöntem yavaş yavaş azalmıştır.
?Suçluyu yeniden topluma kazandırmayı amaçlayan çağdaş ceza hukuku anlayışı karşısında ?ölüm cezası? cezadan başka bir şey, resmi yol ve törenlerle işlenen yeni bir cinayet, bir öç alma olmaktadır.? Kamil Ateşoğulları
Eski çağlarda; Mısır?da kutsal eşyalara el sürmek, kutsal sayılan hayvanları öldürmek, büyü yapmak, firavunun kabul ettiği ekonomik düzene karşı suç işlemek, ailesel ve toplumsal kurallara aykırı davranmak ölümle cezalandırılmaktaydı. Anne baba katilleri işkence gördükten sonra, zina yapan kadın işkence görmeksizin ateşte yakılırdı.
Mezopotamya?da, adam öldürme, zina, ensest, büyücülük, hırsızlık, haydutluk gibi suçlara boğma, ateşe atma, kazığa oturtma gibi 34 farklı biçimde ölüm cezası uygulanırdı.
Roma?nın ilk yıllarında idam, din olayı gibi görülmüştür. Baltayla baş kesme, kırbaçlayarak öldürme ve çuvallı ölüm cezası dinsel mesajlı ölüm cezalarıdır.
Bu idamlar orta çağda da devam etmiş, Frank hükümdarlar kendi görüşlerine katılmayan, hoşlanmadıkları insanları idam ettirirlermiş.
Aydınlanma çağıyla birlikte insanların çalışmaları ile birlikte idam kararı Fransa ile başlayarak yavaş yavaş yayılarak gerilemiş. Rusya?da boğazdan erimiş metala idam 1672?de kaldırılmıştır.
Tarihte ölüm cezası yalnız insanlara değil hayvanlara da uygulanmıştır.
Örnekler;
1386?da Fransa?da bir çocuğu öldüren domuza,
1389?da Fransa?da bir adamı öldüren ata,
1457?de Sawingy?de bir adamı öldüren domuza idam cezası uygulanmıştır.
1750?de Fransa?da eşekle cinsel ilişkiye giren adam yakılmış, ancak eşek ?şiddete maruz kaldığı? ve suça kendi iradesiyle katılmadığı, yıllardır namuslu bir hayat geçirdiği şahitler huzurunda onaylandığı için ceza almamıştır.
Bilinen en son uygulama İsviçre?de soyguna katıldığı iddia edilen bir köpeğin idamıdır.
Osmanlı?da idam sebeplerinden bazıları şöyledir;
İslamiyete hakaret,
Memurluk görevini kötüye kullananlar,
Kamunun selameti aleyhine çalışanlar (casuslar),
Halkın malını çalarlar,
Kalpazanlık,
Padişahın tahtına karşı tehlike,
Padişahın hayatına kast,
Devlete isyan,
Padişaha yalan söyleme,
Görevde başarısızlık,
Padişahı tahrik etme?
Osmanlı?da katledilen Hanedan Mensuplarından Bazıları;
Osman Gazi: Amcasını öldürttü.
Y. Beyazıt: Kardeşi Yakup Bey?i boğdurdu.
Y. Selim: Babası 2. Beyazıt?ı zehirletti. Kardeşlerinin çocuklarını öldürttü.
Kanuni S. Süleyman: Cem?in oğlu Şehzade Murat, Şehzade Murat?ın oğlu Cem?i boğdurdu. Büyük oğlu Şehzade Mustafa?yı 8 yıl sonra Şehzade Beyazıt?ı boğdurdu.
1. İbrahim: Annesi Kösem Sultan?ın oyunlarıyla, küçük oğlu 4. Mehmet?in emriyle boğdurdu.
4. Mehmet: Babaannesi Kösem sultan?ı boğdurdu.
Osmanlı döneminde boğma, yakma, taşlama, boyun vurma, asma, derisini üzme, kazığa geçirme, çuvala koyarak denize atma, dumanla boğma gibi ölüm cezaları uygulanmıştır.
İdamın Yandaşları:
- Ölüm cezası adildir. Mutlak ve tanrısal adalete uygundur.
- İdam cezası gerekli bir cezadır.
- İdam cezası yararlıdır.
İdamın Karşıtları:
- Ölüm cezası adil değildir.
- Yaşama hakkı kutsaldır, doğal bir haktır.
- Gerekli bir ceza değildir.
- Caydırıcı etkisi yoktur.
Yazar ve aynı zamanda Deniz Gezmiş-Yusuf Aslan- Hüseyin İnan?ın idam edildiği THKO davası avukatlarından Halit Çelenk ölüm cezası ile ilgili şunları söyler:
- Ölüm cezasının suçları önlemede etkisi yoktur.
-Ölüm cezası insan onuru ile bağdaşmayan bir cezadır.
- Ölüm cezası öç alma niteliğinde bir cezadır.
- Günümüz ceza ve infaz sisteminde cezanın amacı ıslah yani yeniden sosyalleştirme ve topluma yeniden kazanmadır.
- Adam öldürme, ilkel ve insanlık dışı bir eylemdir.
- Mahkemeler, her zaman yanılgıya düşebilir, yanlış kararlar verebilir.
- Ölüm cezasının çekindirme etkisi yoktur.
Kaynak: Kamil Ateşoğulları ? Bir İnsanlık Suçu: Ölüm Cezası
Düzeltme: İmla.
İlk çağlardan itibaren süre gelen bu yöntem yavaş yavaş azalmıştır.
?Suçluyu yeniden topluma kazandırmayı amaçlayan çağdaş ceza hukuku anlayışı karşısında ?ölüm cezası? cezadan başka bir şey, resmi yol ve törenlerle işlenen yeni bir cinayet, bir öç alma olmaktadır.? Kamil Ateşoğulları
Eski çağlarda; Mısır?da kutsal eşyalara el sürmek, kutsal sayılan hayvanları öldürmek, büyü yapmak, firavunun kabul ettiği ekonomik düzene karşı suç işlemek, ailesel ve toplumsal kurallara aykırı davranmak ölümle cezalandırılmaktaydı. Anne baba katilleri işkence gördükten sonra, zina yapan kadın işkence görmeksizin ateşte yakılırdı.
Mezopotamya?da, adam öldürme, zina, ensest, büyücülük, hırsızlık, haydutluk gibi suçlara boğma, ateşe atma, kazığa oturtma gibi 34 farklı biçimde ölüm cezası uygulanırdı.
Roma?nın ilk yıllarında idam, din olayı gibi görülmüştür. Baltayla baş kesme, kırbaçlayarak öldürme ve çuvallı ölüm cezası dinsel mesajlı ölüm cezalarıdır.
Bu idamlar orta çağda da devam etmiş, Frank hükümdarlar kendi görüşlerine katılmayan, hoşlanmadıkları insanları idam ettirirlermiş.
Aydınlanma çağıyla birlikte insanların çalışmaları ile birlikte idam kararı Fransa ile başlayarak yavaş yavaş yayılarak gerilemiş. Rusya?da boğazdan erimiş metala idam 1672?de kaldırılmıştır.
Tarihte ölüm cezası yalnız insanlara değil hayvanlara da uygulanmıştır.
Örnekler;
1386?da Fransa?da bir çocuğu öldüren domuza,
1389?da Fransa?da bir adamı öldüren ata,
1457?de Sawingy?de bir adamı öldüren domuza idam cezası uygulanmıştır.
1750?de Fransa?da eşekle cinsel ilişkiye giren adam yakılmış, ancak eşek ?şiddete maruz kaldığı? ve suça kendi iradesiyle katılmadığı, yıllardır namuslu bir hayat geçirdiği şahitler huzurunda onaylandığı için ceza almamıştır.
Bilinen en son uygulama İsviçre?de soyguna katıldığı iddia edilen bir köpeğin idamıdır.
Osmanlı?da idam sebeplerinden bazıları şöyledir;
İslamiyete hakaret,
Memurluk görevini kötüye kullananlar,
Kamunun selameti aleyhine çalışanlar (casuslar),
Halkın malını çalarlar,
Kalpazanlık,
Padişahın tahtına karşı tehlike,
Padişahın hayatına kast,
Devlete isyan,
Padişaha yalan söyleme,
Görevde başarısızlık,
Padişahı tahrik etme?
Osmanlı?da katledilen Hanedan Mensuplarından Bazıları;
Osman Gazi: Amcasını öldürttü.
Y. Beyazıt: Kardeşi Yakup Bey?i boğdurdu.
Y. Selim: Babası 2. Beyazıt?ı zehirletti. Kardeşlerinin çocuklarını öldürttü.
Kanuni S. Süleyman: Cem?in oğlu Şehzade Murat, Şehzade Murat?ın oğlu Cem?i boğdurdu. Büyük oğlu Şehzade Mustafa?yı 8 yıl sonra Şehzade Beyazıt?ı boğdurdu.
1. İbrahim: Annesi Kösem Sultan?ın oyunlarıyla, küçük oğlu 4. Mehmet?in emriyle boğdurdu.
4. Mehmet: Babaannesi Kösem sultan?ı boğdurdu.
Osmanlı döneminde boğma, yakma, taşlama, boyun vurma, asma, derisini üzme, kazığa geçirme, çuvala koyarak denize atma, dumanla boğma gibi ölüm cezaları uygulanmıştır.
İdamın Yandaşları:
- Ölüm cezası adildir. Mutlak ve tanrısal adalete uygundur.
- İdam cezası gerekli bir cezadır.
- İdam cezası yararlıdır.
İdamın Karşıtları:
- Ölüm cezası adil değildir.
- Yaşama hakkı kutsaldır, doğal bir haktır.
- Gerekli bir ceza değildir.
- Caydırıcı etkisi yoktur.
Yazar ve aynı zamanda Deniz Gezmiş-Yusuf Aslan- Hüseyin İnan?ın idam edildiği THKO davası avukatlarından Halit Çelenk ölüm cezası ile ilgili şunları söyler:
- Ölüm cezasının suçları önlemede etkisi yoktur.
-Ölüm cezası insan onuru ile bağdaşmayan bir cezadır.
- Ölüm cezası öç alma niteliğinde bir cezadır.
- Günümüz ceza ve infaz sisteminde cezanın amacı ıslah yani yeniden sosyalleştirme ve topluma yeniden kazanmadır.
- Adam öldürme, ilkel ve insanlık dışı bir eylemdir.
- Mahkemeler, her zaman yanılgıya düşebilir, yanlış kararlar verebilir.
- Ölüm cezasının çekindirme etkisi yoktur.
Kaynak: Kamil Ateşoğulları ? Bir İnsanlık Suçu: Ölüm Cezası
Düzeltme: İmla.
zamanın en kısa parçası, bölünemez.
o an ki psikoljiyle alakalı olan durumdur. insan aynı anda iki işi yapamaz, müzik arkada çalarken ders çalışabiliyor ve dersi kavrayabiliyorsanız, beyin o an o müziği algılamıyordur, kulağınızı müziğe verdiğinizde ise okumaya devam etseniz de okuduğunuzu algılayamaz başa dönüp tekrar okumak zorunda kalırsınız. bu `an` çok kısa bir süredir, bir kaç saniye gibi, bir kaç saniye müziğe, bir kaç saniye derse adapte olup, bunu iki anı sanki aynı anda yapıyormuş gibi düşünebilirsiniz ama öyle olmaz. işte bu durumda kişi kendini müzik dinlerken ders çalışabiliyor zanneder. durum böyleyken beyin normal bir ders çalışma anından iki kat daha fazla yorulmuş olur. hatta bazı uzmanlara göre kendini müzikle ders çalışmaya adapte etmiş olan kişi okulda, dershanede hatta girdiği sınavda da müzik dinlemek istediğini düşünerek kendisini zor bir durumun içine sokar. işte bunlar hep psikoloji.
Bir ferhan şensoy filmidir. film, işlemedikleri bir suçtan dolayı suçlanan, ve baskıyla bu suçları kabullenmek zorunda alan üç arkadaşın hikayesinden oluşuyor. senaristliğini ferhan şensoy`un yaptığı filmin yönetmenliğini mert baykal üstlenmiş. filmin çekimleri sinop cezaevinde gerçekleşmiştir. oyuncu kadrosu da oldukça başarılıdır:
(bkz: ferhan şensoy)
(bkz: rasim öztekin)
(bkz: ali çatalbaş)
(bkz: erol günaydın)
(bkz: zeki alasya)
(bkz: bülent kayabaş)
(bkz: hakan bilgin)
(bkz: sermiyan midyat)
(bkz: ferhan şensoy)
(bkz: rasim öztekin)
(bkz: ali çatalbaş)
(bkz: erol günaydın)
(bkz: zeki alasya)
(bkz: bülent kayabaş)
(bkz: hakan bilgin)
(bkz: sermiyan midyat)
(bkz: kazıklı voyvoda)
(bkz: üçüncü vlad tepeş)
Hitler ile birlikte `son bin yılın en kötüsü` ünvanını almış, eflak prensidir. Macarlar tarafından `şeytan`, Romenler tarafından `cellat`, Türkler tarafından `kazıklı voyvoda` olarak bilinir.
Bu isimleri hak etme sebepleri ise insanın kanını dondurur:
Vlad Tepeş`in en çok kullandığı işkence yöntemi insanları kazıklara oturtmaktır. Yemek yerken kazıklara oturtulmuş insanların çığlıklarını dinler, hayvanları dahi kazıklara oturtmaktan zevk duyarmış. Hırsızlığa ve zinaya verdiği cezalardan halk öyle korkmuş ki kimse kötü bir şey yapmazmış, kendisi de bununla övünürmüş.
Bir gün ülkedeki bütün dilencileri ve fakirleri yemeğe çağırmış, onlara muhteşem bir ziyafet yaşattıktan sonra evi ateşe vermiş, sonrasında yönettiği şehirde durumu kötü olan kimse olmadığı için gururlanmıştır. Çarşıda üstü başı düzgün olmayan bir adam gördüğünde karısını adamı bu şekilde dışarı çıkarttığı için kazığa oturtmuştur. Evlilik dışı ilişki yaşayan kadının cinsel organını kestirir, derisini yüzdürür şehrin farklı alanlarında sergilemiştir. Özellikle Türkleri hiç sevmediği bilinir. Eflak prensine gönderilen elçiler, başlarındaki sarıkları çıkartmayı kabul etmedikleri için sarıkları Osmanlı elçilerinin başlarına çivilettiği rivayetler arasındadır.
Savaş sonralarında yaralı askerleri ziyaret eder, yarası yüzü ya da göğsünde olanları ödüllendirir, sırtında olanları ise `korkak` olduğu gerekçesi ile öldürtmüştür.
Dil öğrenmek için şehre gelmiş olan 41 sakson genci casus şüphesiyle kazığa oturtmuştur. Kendisinin tahta çıkmasına yardımcı olan ve uzun yıllar büyük problemler yaşamadığı Osmanlıya vergi ödemeyi bırakınca arada sürekli savaş olmuştur. 1462`de Fatih`in bizzat katıldığı Eflak Seferinde yenilgiye uğramış, Macaristan`a kaçmıştır.
Onun yerine tahta geçen kardeşi ölene kadar Macaristan`da kalmış, daha sonra yeniden tahta geçmiştir. Tahta çıktıktan kısa bir süre sonra Osmanlı askerleri tarafından başı kesilerek öldürülmüştür. Kesilen başı İstanbul`a gönderilmiş, başsız vücudu ülkesinde kalmıştır. Yıllar sonra mezarı açılıp bakıldığında, boş olduğu görülmüş ve hakkında çıkan efsaneler bu şekilde başlamıştır.
Dracula, ilk olarak yazar Bram Stoker tarafından kaleme alınmış. Sonrasında sinemaya uyarlanan bir çok Dracula filmi bu hikayeye bağlı kalsa da zamanla kurguda değişiklikler yaşanmış. Kuşkusuz romana en sadık kalan ve her şeyiyle dört dörtlük olan en önemli yapım 1992 yılında vizyona giren Bram Storker`s Dracula filmidir. Filmde çok sayıda başarılı oyuncu yer almıştır. Gary Oldman, Anthony Hopkins, Keanu Reeves, Winona Ryder. Tüm oyuncular çok iyi performans sergilemiş olsalar da film Gary Oldman için bir baş yapıttır. Üzerinden yıllar geçmiş olmasına ve sinema perdesinden onlarca vampir gelmiş geçmiş olmasına rağmen hiçbiri Gary Oldman`ın Dracula`sı kadar dikkat çekici olamamıştır. Film, en iyi kostüm, en iyi ses kurgusu ve en iyi makyaj olmak üzere üç dalda oscar kazanmıştır.
Hikayeye bağlı olarak kurgulanan fakat dizi olmasının verdiği şartlarla bazı değişikliklere gidilen `dracula` isimli dizi şu sıralarda nbc kanalında yayınlanmaktadır. 10 bölüm olarak hazırlanan dizinin 7. bölümü bugün (3 ocak 2013 ) kanalında yayınlanacak.
Dizide Dracula`yı, The Tudors dizisinden tanıdığımız Jonathan Rhys Meyers canlandırmakta, bir Gary Oldman olmasa da rolün hakkını vermektedir. Şüphesiz ki vampir filmlerinin en kötü yanı insanların vampirlere olan bakış açılarını etkilemesidir. Çocuk yaşta izlediğim Dracula filminden öyle etkilenmiştim ki `eğer vampir diye bir şey varsa gelsin beni bulsun` diye az beklemedim. Çünkü vampir olarak gördüğüm şuydu:
http://i.hizliresim.com/K6043e.jpg
Yine çocuk yaşlarda bir ödev araştırması için gittiğim kütüphanede tesadüfen gerçek Dracula`yı görmüş `iyi ki beklediğim günlerde gelmemiş` diye şükür etmiştim o da şudur:
http://i.hizliresim.com/x8A0kK.jpg
Yok Dracula, yok Edward Cullen, yok Louis de Pointe du Lac. Bunlar hep Hollywood oyunudur, gençlerimiz kanmasın, ben büyük hayal kırıklığı yaşadım, başkaları yaşamasın.
Düzeltme: nbc`de yayınlanmaya başlayan mini dizi dracula, uzatılma kararı almış, 10. bölümden sonra sezon arası tatiline girerek şubatta 11. bölümüyle devam edecektir.
(bkz: üçüncü vlad tepeş)
Hitler ile birlikte `son bin yılın en kötüsü` ünvanını almış, eflak prensidir. Macarlar tarafından `şeytan`, Romenler tarafından `cellat`, Türkler tarafından `kazıklı voyvoda` olarak bilinir.
Bu isimleri hak etme sebepleri ise insanın kanını dondurur:
Vlad Tepeş`in en çok kullandığı işkence yöntemi insanları kazıklara oturtmaktır. Yemek yerken kazıklara oturtulmuş insanların çığlıklarını dinler, hayvanları dahi kazıklara oturtmaktan zevk duyarmış. Hırsızlığa ve zinaya verdiği cezalardan halk öyle korkmuş ki kimse kötü bir şey yapmazmış, kendisi de bununla övünürmüş.
Bir gün ülkedeki bütün dilencileri ve fakirleri yemeğe çağırmış, onlara muhteşem bir ziyafet yaşattıktan sonra evi ateşe vermiş, sonrasında yönettiği şehirde durumu kötü olan kimse olmadığı için gururlanmıştır. Çarşıda üstü başı düzgün olmayan bir adam gördüğünde karısını adamı bu şekilde dışarı çıkarttığı için kazığa oturtmuştur. Evlilik dışı ilişki yaşayan kadının cinsel organını kestirir, derisini yüzdürür şehrin farklı alanlarında sergilemiştir. Özellikle Türkleri hiç sevmediği bilinir. Eflak prensine gönderilen elçiler, başlarındaki sarıkları çıkartmayı kabul etmedikleri için sarıkları Osmanlı elçilerinin başlarına çivilettiği rivayetler arasındadır.
Savaş sonralarında yaralı askerleri ziyaret eder, yarası yüzü ya da göğsünde olanları ödüllendirir, sırtında olanları ise `korkak` olduğu gerekçesi ile öldürtmüştür.
Dil öğrenmek için şehre gelmiş olan 41 sakson genci casus şüphesiyle kazığa oturtmuştur. Kendisinin tahta çıkmasına yardımcı olan ve uzun yıllar büyük problemler yaşamadığı Osmanlıya vergi ödemeyi bırakınca arada sürekli savaş olmuştur. 1462`de Fatih`in bizzat katıldığı Eflak Seferinde yenilgiye uğramış, Macaristan`a kaçmıştır.
Onun yerine tahta geçen kardeşi ölene kadar Macaristan`da kalmış, daha sonra yeniden tahta geçmiştir. Tahta çıktıktan kısa bir süre sonra Osmanlı askerleri tarafından başı kesilerek öldürülmüştür. Kesilen başı İstanbul`a gönderilmiş, başsız vücudu ülkesinde kalmıştır. Yıllar sonra mezarı açılıp bakıldığında, boş olduğu görülmüş ve hakkında çıkan efsaneler bu şekilde başlamıştır.
Dracula, ilk olarak yazar Bram Stoker tarafından kaleme alınmış. Sonrasında sinemaya uyarlanan bir çok Dracula filmi bu hikayeye bağlı kalsa da zamanla kurguda değişiklikler yaşanmış. Kuşkusuz romana en sadık kalan ve her şeyiyle dört dörtlük olan en önemli yapım 1992 yılında vizyona giren Bram Storker`s Dracula filmidir. Filmde çok sayıda başarılı oyuncu yer almıştır. Gary Oldman, Anthony Hopkins, Keanu Reeves, Winona Ryder. Tüm oyuncular çok iyi performans sergilemiş olsalar da film Gary Oldman için bir baş yapıttır. Üzerinden yıllar geçmiş olmasına ve sinema perdesinden onlarca vampir gelmiş geçmiş olmasına rağmen hiçbiri Gary Oldman`ın Dracula`sı kadar dikkat çekici olamamıştır. Film, en iyi kostüm, en iyi ses kurgusu ve en iyi makyaj olmak üzere üç dalda oscar kazanmıştır.
Hikayeye bağlı olarak kurgulanan fakat dizi olmasının verdiği şartlarla bazı değişikliklere gidilen `dracula` isimli dizi şu sıralarda nbc kanalında yayınlanmaktadır. 10 bölüm olarak hazırlanan dizinin 7. bölümü bugün (3 ocak 2013 ) kanalında yayınlanacak.
Dizide Dracula`yı, The Tudors dizisinden tanıdığımız Jonathan Rhys Meyers canlandırmakta, bir Gary Oldman olmasa da rolün hakkını vermektedir. Şüphesiz ki vampir filmlerinin en kötü yanı insanların vampirlere olan bakış açılarını etkilemesidir. Çocuk yaşta izlediğim Dracula filminden öyle etkilenmiştim ki `eğer vampir diye bir şey varsa gelsin beni bulsun` diye az beklemedim. Çünkü vampir olarak gördüğüm şuydu:
http://i.hizliresim.com/K6043e.jpg
Yine çocuk yaşlarda bir ödev araştırması için gittiğim kütüphanede tesadüfen gerçek Dracula`yı görmüş `iyi ki beklediğim günlerde gelmemiş` diye şükür etmiştim o da şudur:
http://i.hizliresim.com/x8A0kK.jpg
Yok Dracula, yok Edward Cullen, yok Louis de Pointe du Lac. Bunlar hep Hollywood oyunudur, gençlerimiz kanmasın, ben büyük hayal kırıklığı yaşadım, başkaları yaşamasın.
Düzeltme: nbc`de yayınlanmaya başlayan mini dizi dracula, uzatılma kararı almış, 10. bölümden sonra sezon arası tatiline girerek şubatta 11. bölümüyle devam edecektir.