belirli bir başlangıç ve bitiş süresinde, Belirlenmiş hedefler doğrultusunda, Kaynak kullanılarak, gerçekleştirilen faaliyetler bütünüdür.
ilk iki gün kurban etiyle üçüncü misafir ve misafirliklerle ilgilenildikten sonra yatma amaçlı kullanılan gündür.
genellikle 4-5 yaş çocuklarında görülen kendinden başka kimsenin göremediği ama sanki gerçekmiş gibi davranılan hayal ürünüdür. bazı çocuklar onun için sofraya tabak koydurur veya kurnazlık yapıp .... ya da bir tane diyerek iki çikolatayı birden mideye indirirler. bazen 12-16 yaş arasında da hayali olduğunun bilincinde olarak sohbet ettiği dertleştiği görülür.
şu an ne o öyle uzay mekiği olacakmış da yaşlılar binecekmiş de biz de onlara yer verecekmişiz peh gibi gelen fakat çok değil kısa bir süre yaşayacağımız olay sonrası duyacağımız cümledir.
öncelikle bir uzaylı görmek gerekir.sonrasında Türklere özgü bir davranış olabilir tabii.
montu sabah yanına alıp çıkışta çantaya tıkıştırdığın durumdur.
Bir alman psikoloji deneyini anlatan die welle isimli kitaptan uyarlanmış filmdir. proje haftasında otokrasi yönetimini işlemek zorunda olan öğretmen otokrasi yönetiminin Hitler ardından bir daha söz konusu dahi olmayacağını düşünür. öğrencileriyle farklı bir ders işleyip, derse olan ilgilerini arttırmak için onlara farklı bir tecrübe yaşatmayı amaçlar. ilk olarak onlara birey değil grup olarak hareket etmeyi öğretir.Bunu haddinden fazla benimseyen öğrenciler, bir gruba ait olmanın sevinciyle farklı bir oluşuma dönüşmeye başlarlar: herkesin beyaz gömlek giymesi, grubun bir logosunun olması, hatta bir çeşit selamlaşmanın bile bulunmasıyla Dalga üyeleri arasındaki tüm farklar neredeyse yok olur.Bir süre sonra öğretmen dalganın öğrencilre zarar verdiğini fark eder ve durdurmaya çalışır fakat bu kolay değildir. sonu ilginç biten film öğretmenin düşüncesini kanıtlar. filmin bir de the wawe isimli hollywood yapımı vardır.
not: başlığın orjinal adı die welle / tehlikeli oyun
not: başlığın orjinal adı die welle / tehlikeli oyun
güzellik anlayışlarının nasıl olduğunu hala anlaşılmayan yetkililerin caddelerimiz güzel olsun diyerek diktiği berbat bir görüntü oluşturan eylemdir. bazı bölgelerde iklimi dolayısıyla palmiye yetişmediğinden görüntü daha da komik bir hal alır.
hapşırınca duyulan söz olup, karşındakini sinirlendirince `geber` e dönüşebiliyor.
Yerine göre değişen bazen caminin içindekileri yenilmek, bazende yıllardır bitmeyen camii inşaatının tamamlanması amaçlı namaz özellikle cuma namazı çıkışında çokca duyulan söz.
Dondurmaya 15 lira vermenin pişmanlığı sonucunda bari sudan tasarruf yapayım düşüncesiyle yapılan davranış.
Galiffreyli doktor un maceralarını anlatan en uzun soluklu bilim kurgu dizisi.
içi dışından büyük doktor ve yol arkadaşlarını zamanda ve mekanda hareket ettiren mavi bir polis kulübesi biçiminde görünen zaman makinesi.
içlerinde izlenilebilecek, benliğe bir şeyler katabilecek olanları varolsa da genel olarak türk gencinin ahlakını bozan kültürümüze karşı olan şeyleri normal gösteren yabancı yapımlardır.iradesi olmayan yahut türklüğü iyi kavrayamamış insanın izlememesi önerilir.
tarihe ilgi duyanları mutlu edecek durumdur. bir keresinde bize de ilber ortaylı geliyordu. bol köpüklü türk kahvesi içiyorduk. sonrasında beraber tarihin arka odasına konuk oluyorduk. baya ilginç duygulardı yani.
milliyetçi tutumu dolayısıyla televizyonda pek boy göstermesine izin verilmeyen sanatçı.
küçükken bakkal amcadan alınan portakallı ve çilekli olmak üzeri iki çeşidi bulunan jöleli kek.
mehmet akif in milli edebiyatımıza kazandırdığı istiklal marşından sonra en değerli eseridir.
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara?ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle `bu: bir Avrupalı`
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya`yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel`undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a`mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal`â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te`sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun`-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ`nın ebedi serhaddi;
`O benim sun`-i bedi`im, onu çiğnetme` dedi.
Asım`ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr`in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
`Gömelim gel seni tarihe` desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
`Bu, taşındır` diyerek Kâ`be`yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ`yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin`i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam`ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a`sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara?ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle `bu: bir Avrupalı`
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya`yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel`undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a`mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal`â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te`sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun`-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ`nın ebedi serhaddi;
`O benim sun`-i bedi`im, onu çiğnetme` dedi.
Asım`ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr`in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
`Gömelim gel seni tarihe` desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
`Bu, taşındır` diyerek Kâ`be`yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ`yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin`i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam`ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a`sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy
çoğunluk bilmezken akp nin seçim arabasından, izin almadan çaldığı aslını bilmeyenlerin aaa akp nin seçim şarkısı diye tepki gösterdikleri arslanbek sultanbekov`un dombıra isimli çalgıyı kullanarak çaldığı aşağıdaki anlamı (çeviri) barından şarkıdır.
kara kış köyüme gelende
lapa lapa kar yere düşende
dombıramı alırım
yürek sazımı çalarım
kaygılarımı hiç söylenmem.
dombıra sazımı işiten babalar
manasına kulak veren analar
işittiğine akıl yorarak,
yürekleri titreyerek
göz yaşlarını esirgemezler.
ey dombıra, ey dombıra
nogayların derdi sayısız, her gününde
yiğitlerin uyumadığı günlerde
yüreklerini cesaretlendiren
savaşlarda güç veren
görüp geçirmis dombıra
ey dombıra, ey dombıra
kara kış köyüme gelende
lapa lapa kar yere düşende
dombıramı alırım
yürek sazımı çalarım
kaygılarımı hiç söylenmem.
dombıra sazımı işiten babalar
manasına kulak veren analar
işittiğine akıl yorarak,
yürekleri titreyerek
göz yaşlarını esirgemezler.
ey dombıra, ey dombıra
nogayların derdi sayısız, her gününde
yiğitlerin uyumadığı günlerde
yüreklerini cesaretlendiren
savaşlarda güç veren
görüp geçirmis dombıra
ey dombıra, ey dombıra
halk arasında boş konuşana söylenilen lakin gerçek değeri pek fazla kişi tarafından bilinmeyen sözdür.
doğu anadoluda görüldüğünde üzülüp kara düşüncelere boğulma ege tarafında görüldüğünde çocuk gibi sevinme durumudur.
olmuş ama eksik kalmış durumlarında yazardan alınan 1 oydur.
arkadaşıyla girdiği iddaa sonucu soyadındaki `y` harflerinden birini atarak kimliği cemal süreya olmuş genellikle aşk üzerine söz ve şiirleri bulunan şairimizdir.
akp yandaşlarının yalakalığını bir kez daha gözler önüne seren içler acısı durumdur.