dünyanın en iyi saklanan ticari sırrı cola'dan sonra.~salling ben~ iyice araştırdım ve içeriği hakkında bir kaç şey öğrendim. o eşsiz kokusu güneşte 1 ay beklemiş peynir suyundan, o tadı da kazan dairesinde beklemeye alınan lahana turşusundan kaynaklanıyormuş. tüm sevenlerine duyrulur.
değişen toplum dengeleri ve tırmanan resmi ideoloji karşıtı iktidarın eylemleri nedeni ile dini motifleri kemalizm ile birleştiren zihniyetlerin ürünü.
ergenekon kapsamında yakalanan çözüm dergisi çalışanları bu yapılanmanın en bariz örneğidir. atatürk ve ilkelerini kendi ''insan olma'' haysiyetinin önüne koymus; ve de dinin kolay etkileyici yönünü keşfeden cumhuriyet yanlılarının ortaya atmış olduğu bu akım kaosları gizli kapaklı şekilde sürdürmeye devam edecektir.
ergenekon kapsamında yakalanan çözüm dergisi çalışanları bu yapılanmanın en bariz örneğidir. atatürk ve ilkelerini kendi ''insan olma'' haysiyetinin önüne koymus; ve de dinin kolay etkileyici yönünü keşfeden cumhuriyet yanlılarının ortaya atmış olduğu bu akım kaosları gizli kapaklı şekilde sürdürmeye devam edecektir.
matematikçilerin baş belalısı olan analiz dersinin ana hattını oluşturan türev konusunun beyinlere hitap ettiği debelenmesidir.
debelenmeden kastım, sürekli karşımıza çıkıp duran ve binbir türlü hali bulunan türev teoremlerinin sınav kağıdında sinirleri doruğa getirme çabasıdır.
bozuk eğitim sistemi içine ezberci anlayışın sinmiş olması; maksadını aşma bahanesini uydurmuştur belki de.
(bkz: sorun ders değil sensin dostum)
en genel haline genişletelim:
(bkz: sorun hayat değil sensin dostum)
debelenmeden kastım, sürekli karşımıza çıkıp duran ve binbir türlü hali bulunan türev teoremlerinin sınav kağıdında sinirleri doruğa getirme çabasıdır.
bozuk eğitim sistemi içine ezberci anlayışın sinmiş olması; maksadını aşma bahanesini uydurmuştur belki de.
(bkz: sorun ders değil sensin dostum)
en genel haline genişletelim:
(bkz: sorun hayat değil sensin dostum)
insanların alafranga tarzından şikayetçi olduğu, alaturka tarzının daha çok tercih edildiği ve her ne tarz olursa olsun insanoğlunun en rahat düşünebildiği -umumisi de olan- mekanlardır.
her ne kadar adalet duyguları ile yüceltsek de fikirlerimizi; insanın hırslarına karşı duramaması ve ''kendi''liyetçiliği yüzünden tıkanan ideolojinin muğlak sonu.
samanyolu kanalında yayınlanan dizi.
güneydoğu anadolu bölgesindeki sorunları dile getirdiğini zanneden seneryo sahiplerinin kurguladığı bir dizi olan bu yapım tarafımca anlaşılamamaktadır.
'kürt sorunu'nu tam anlamıyla kışkırtcı bir üslüpla dile getiren bu insanlar ülkede ki huzursuzluğun tek sorumlusudur. problemler dile getirilirken çirkince iftira tadında sahneler, benliğini ve ideallerini unutturdukları pkk militaları tam anlamı ile canavar olarak yansıtılmıştır.
suçu karşılıklı aramayı beceremeyen egemenler, kendileri gibi toplum inşa etmek isterken kitle iletişim araçlarını çok etkili bir şekilde kullanmaktadır. etkili kullırken çirkinleşen bu egemenler kürt-türk kardeşliğini hangi seviyede desteklediklerini göstermişlerdir.
canavar olarak yansıtılan pkk militanları akıl almaz işkenceler gösteriyor bölge halkına ve acımadan katlediyor. aşiret ağaları ile girdikleri kirli ilişkileri ve bölgesel planları olan ülkelerin istekleri doğrultusunda hareket eden bir örgüt kıvamına soktukları pkk dehşet verici bir örgüt olarak aktarılıyor ekrana.
size beni şaşırtan birkaç sahne aktarayım.
pkk komutanı kendisi ile cinsel ilişkiye girmeme gerekçesiyle kürt kızı olan bir savaşçıyı diri diri yakıyor.
pkk militanları köyü basıp öğretmen ve öğrencilerinin bulunduğu tek oda bir sınıfı gözlerini kırpmadan ateşe veriyor.
pkk komutanı direktifleri doğrultusunda anasından kopardıkları bir kızı ilaçlarla beynini uyuşturarak anasına düşman ediliyor. ve o kız dizinin yayımlanan en son bölümünde anasını vuruyor.
şimdi anlayamadığım bir iki şey var. bu sahnelerin gerçekten de yaşandığını varsayalım. davaya ihanet; anaya, babaya duyulan düşmanlık; durduk yere vahşet saçmak sadece kürt ırkına ait özellikler mi ki onlara aitmiş gibi anlatılıyor. acaba ''iyi insan'' ''kötü insan'' kavramlar mı vardır; yoksa ''iyi ırk'' ''kötü ırk'' kavramları mı? eğer öyleyse kürtler ve kürt mücadelesini verdiklerini iddia eden bir örgüt topyekun ''kötü'' müdür? böyle bir genelleme yapmak insan haklarına aykırı davranmak değil midir? görsel basını bu şekilde kullanmak ne kadar etikdir? cevaplanması zor sorular bunlar. ancak şunu söyleyebilirim ki;
türkiye'de ki artan milliyetçiliği anlamak mümkündür ve kesinlikle milliyetçiği savunan bireyleri suçlamak ahmaklıktır. masum düşüncelerle öfke kusan türk halkına hiçbir lafım yoktur ama; türk şiarını kullanan egemen türk beylerine lanet okuyorum.
güneydoğu anadolu bölgesindeki sorunları dile getirdiğini zanneden seneryo sahiplerinin kurguladığı bir dizi olan bu yapım tarafımca anlaşılamamaktadır.
'kürt sorunu'nu tam anlamıyla kışkırtcı bir üslüpla dile getiren bu insanlar ülkede ki huzursuzluğun tek sorumlusudur. problemler dile getirilirken çirkince iftira tadında sahneler, benliğini ve ideallerini unutturdukları pkk militaları tam anlamı ile canavar olarak yansıtılmıştır.
suçu karşılıklı aramayı beceremeyen egemenler, kendileri gibi toplum inşa etmek isterken kitle iletişim araçlarını çok etkili bir şekilde kullanmaktadır. etkili kullırken çirkinleşen bu egemenler kürt-türk kardeşliğini hangi seviyede desteklediklerini göstermişlerdir.
canavar olarak yansıtılan pkk militanları akıl almaz işkenceler gösteriyor bölge halkına ve acımadan katlediyor. aşiret ağaları ile girdikleri kirli ilişkileri ve bölgesel planları olan ülkelerin istekleri doğrultusunda hareket eden bir örgüt kıvamına soktukları pkk dehşet verici bir örgüt olarak aktarılıyor ekrana.
size beni şaşırtan birkaç sahne aktarayım.
pkk komutanı kendisi ile cinsel ilişkiye girmeme gerekçesiyle kürt kızı olan bir savaşçıyı diri diri yakıyor.
pkk militanları köyü basıp öğretmen ve öğrencilerinin bulunduğu tek oda bir sınıfı gözlerini kırpmadan ateşe veriyor.
pkk komutanı direktifleri doğrultusunda anasından kopardıkları bir kızı ilaçlarla beynini uyuşturarak anasına düşman ediliyor. ve o kız dizinin yayımlanan en son bölümünde anasını vuruyor.
şimdi anlayamadığım bir iki şey var. bu sahnelerin gerçekten de yaşandığını varsayalım. davaya ihanet; anaya, babaya duyulan düşmanlık; durduk yere vahşet saçmak sadece kürt ırkına ait özellikler mi ki onlara aitmiş gibi anlatılıyor. acaba ''iyi insan'' ''kötü insan'' kavramlar mı vardır; yoksa ''iyi ırk'' ''kötü ırk'' kavramları mı? eğer öyleyse kürtler ve kürt mücadelesini verdiklerini iddia eden bir örgüt topyekun ''kötü'' müdür? böyle bir genelleme yapmak insan haklarına aykırı davranmak değil midir? görsel basını bu şekilde kullanmak ne kadar etikdir? cevaplanması zor sorular bunlar. ancak şunu söyleyebilirim ki;
türkiye'de ki artan milliyetçiliği anlamak mümkündür ve kesinlikle milliyetçiği savunan bireyleri suçlamak ahmaklıktır. masum düşüncelerle öfke kusan türk halkına hiçbir lafım yoktur ama; türk şiarını kullanan egemen türk beylerine lanet okuyorum.
tabu oynayan şahıslar arasında şekillenen diyaloglar bütünlüğüdür.
örnek:
kelime: lambada
rakip: evet sıra sende! kelimen 'lambada'
(herkes anlatıcının kesinlikle anlatamayacağından emindir)
anlatıcı: aladdin'in cini nerde yaşar? (takım arkadaşlarına sorar)
cevap: ''lambada'' (ve kazanırlar)
~ilginç demi~
örnek:
kelime: lambada
rakip: evet sıra sende! kelimen 'lambada'
(herkes anlatıcının kesinlikle anlatamayacağından emindir)
anlatıcı: aladdin'in cini nerde yaşar? (takım arkadaşlarına sorar)
cevap: ''lambada'' (ve kazanırlar)
~ilginç demi~
sorunların tek kaynağı.
bu bağlamda samimiyet şiarını gönüllere kuramamak eylemlerin farklılaşmasını sağlıyor. niyetlerimiz belli ama davranışlarımız belirsizlik içinde yüzdüğü için boğulup duruyoruz.
kitle psikolojisi ile hareket ettiğimizden, gözler önüne fert olarak düştüğümüz zaman değişiklik içine yuvarlanan söylemlerimiz fikirlerimizle uyuşmuyor. bu da içtenliği ve niteliği azaltıyor.
''öznelsen öznelliğini kabullen... yok eğer ben nesnellerle bir bütünüm diyorsan ne isen o ol'' derler adama!
bu bağlamda samimiyet şiarını gönüllere kuramamak eylemlerin farklılaşmasını sağlıyor. niyetlerimiz belli ama davranışlarımız belirsizlik içinde yüzdüğü için boğulup duruyoruz.
kitle psikolojisi ile hareket ettiğimizden, gözler önüne fert olarak düştüğümüz zaman değişiklik içine yuvarlanan söylemlerimiz fikirlerimizle uyuşmuyor. bu da içtenliği ve niteliği azaltıyor.
''öznelsen öznelliğini kabullen... yok eğer ben nesnellerle bir bütünüm diyorsan ne isen o ol'' derler adama!
bireysel zaaflarının bilincinde olan insan tipinin girdiği, psikolojik günah çıkarma metodu.
çözümler yaşama geçirilmeye başlandığı taktirde yararlı olandır.
çözümler yaşama geçirilmeye başlandığı taktirde yararlı olandır.
''ilgi duyulan sevgiliye açılma sebepleri aşık olunası sempatik tavırlardır. yüreğinizi gerekli veya gereksiz bir şekilde açtığınız sevgili biraz acımasızsa bütün sempatiklik saman alevi gibi sönüveriyor.''
işte tam bu aşamada ki sevgili ''sempatik kederim'' kıvamındadır.
sen neden böylesin! sempatik kederim benim.
sempatik diyorum!
duygularımı ifşa ettiğim tarihten önce neşe; sonra ise hüzündün
yani neşeyle karışık bir hüzün oldun benim için.
''erkekler ağlamaz'' hipotezini çürütürken sen; bir taraftan da mutluluk yaşattın ruhuma.
aşk aptal bir oyun.
aşık olsan da, olmasan da.
aşkı yaşatsan da, yaşatmasan da
çökmüş bir ruh haline ulaşmak istemez insan
dedim ya! aşk aptal bir oyun
ve taraflar acemi birer oyuncu
anlamsız tavırlar acı çektirmeye yönelik
keskin bakışlar göz yaşı akıtmaya yönelik
bilmiyoruz bu oyunu oynamayı ~yalan dünya~
aşık olsak da, olmasak da...
belki de çağlayan göz yaşlarım mutluluk içinde yüzdüğüm nehirleri oluşturdu
mutluluk diyorum!
bana ait mutluluk, benden çalamadığın mutluluk.
adı olmayan,
ve belki de hiç olmayacak olan sevdiceğim!
boşuna kendine pay biçme
sen bu mutluluğun mimarı değilsin!
sen gerizekalı bir acının mimarısın!
yitip giden bir sevdanın yaşattığı küf tutmuş bir duygusun sen!
insanı aşktan soğutan bir sona sürükleyen acısın sen!
yaprağını döken ağaç gibiyim
kuraklaşan topraklarda ebediyete uğurlarım kendimi.
ölmek malumun ilamı
öldüren yapraksızlık
ve yaprağım ise bir zamanlar ki sen idin!!!
sempatik kederim benim.
işte tam bu aşamada ki sevgili ''sempatik kederim'' kıvamındadır.
sen neden böylesin! sempatik kederim benim.
sempatik diyorum!
duygularımı ifşa ettiğim tarihten önce neşe; sonra ise hüzündün
yani neşeyle karışık bir hüzün oldun benim için.
''erkekler ağlamaz'' hipotezini çürütürken sen; bir taraftan da mutluluk yaşattın ruhuma.
aşk aptal bir oyun.
aşık olsan da, olmasan da.
aşkı yaşatsan da, yaşatmasan da
çökmüş bir ruh haline ulaşmak istemez insan
dedim ya! aşk aptal bir oyun
ve taraflar acemi birer oyuncu
anlamsız tavırlar acı çektirmeye yönelik
keskin bakışlar göz yaşı akıtmaya yönelik
bilmiyoruz bu oyunu oynamayı ~yalan dünya~
aşık olsak da, olmasak da...
belki de çağlayan göz yaşlarım mutluluk içinde yüzdüğüm nehirleri oluşturdu
mutluluk diyorum!
bana ait mutluluk, benden çalamadığın mutluluk.
adı olmayan,
ve belki de hiç olmayacak olan sevdiceğim!
boşuna kendine pay biçme
sen bu mutluluğun mimarı değilsin!
sen gerizekalı bir acının mimarısın!
yitip giden bir sevdanın yaşattığı küf tutmuş bir duygusun sen!
insanı aşktan soğutan bir sona sürükleyen acısın sen!
yaprağını döken ağaç gibiyim
kuraklaşan topraklarda ebediyete uğurlarım kendimi.
ölmek malumun ilamı
öldüren yapraksızlık
ve yaprağım ise bir zamanlar ki sen idin!!!
sempatik kederim benim.
göremediğimiz ve açığa çıkaramadığımız, jakoben insan tiplerinin yaşattığı acılar.
çevreyi dikkatlice analiz ettiğimiz zaman insanların her karşı düşünceye almış olduğu tavırlar, acıları körüklemekten başka hiçbir sonuca vardırmıyor güzelim yaşamı. okumuşundan tutunda, cehalet bataklığına saplanan insanlar ve dünyayı hiçbir şekilde umursamayan her insanla ufacık bir şekilde zıt düştüğün zaman vay haline. kendisine ve düzene göre ''illegal insan'' kisvesine getirilip, hemen dışlanmak aşamasına sokuluyorsun. yufka yürekli insanları bile militanlaştıran sistem, onları kaybetmemek adına fikirsel ittifak kurmuş gibi davrandırıyor insanı ister istemez. işçi ve haklarını savunan insan olmak isterken, hayat seni öyle bir yola sürüklüyor ki ''evet bilmem ne fabrikasının yönetim kadrosu haklıdır'' diyebiliyorsun, zamanın acı bir şekilde aktığı anlarda.
istekler, arzular, hakların aranması ve özgürlüklerin peşinden koşmak ve de en önemlisi bu uğurda düşünmek; acılar çektiren insanlar haricinde bütün kitlelerin mutluluğunu istemekten başka bir şey değildir. ayrımcılığın olmadığı bir dünyanın varlığına kimsenin ses çıkaracağını sanmıyorum. o halde savaş çığırtkanlığı yapmaktansa iletişim kurmaya yeşil ışık yakmak gerekmektedir.
15 türk askerinin ölüşü ve bir o kadarda pkk militanının ölüşü militarizmin acı yüzüdür. demokratik platformlar kurulup milliyetçilik ilkelliği def edilmediği sürece savaş halinde olan ırklar ''kırmızı çizgilerini'' uygulamaya devam eder. ''kırmızı çizgi''cilik ise etkiye tepki prensibini doğurur. oysa, barışın başka bir yolu olmalıdır.
kapitalizmin kendi varlığını devam ettirebilmek adına uydurulan din ve ırk kavramları sadece kişinin kendi özgürlük kapsamı alanına girmelidir. başka dinleri ve ırkları inkar politikası maalesef acıları yaşatmaya devam edecektir. bu sürdürülen oyun kanlı bir oyundur ve karşılıklı insanlar ölüyor. karşılıklı iyi niyet insiyatifleri artık devreye sokulmalıdır. bu anlamda haksız hegemonya kuran, ''çek defter''lilere ses çıkarmak gerekiyor.
yaşamın şiddetle yaşanmayacağını anlayıp şiddeti yok etmeyi şiddetle değilde diyalogla aramak lazım. jakobenizm insan benliklerinden tasfiye edilmedikçe bir arpa boyu kadar yol alamaz insanoğlu. bu bağlamda jakobenizmin sol kanadını hiç dillendirmiyorum. olurda bir gün devrim olursa o zaman jakobenizm hala daha beynimizi kemirmeye devam ederse onlarada laflar hazırlarım. sorun değil!!!
çevreyi dikkatlice analiz ettiğimiz zaman insanların her karşı düşünceye almış olduğu tavırlar, acıları körüklemekten başka hiçbir sonuca vardırmıyor güzelim yaşamı. okumuşundan tutunda, cehalet bataklığına saplanan insanlar ve dünyayı hiçbir şekilde umursamayan her insanla ufacık bir şekilde zıt düştüğün zaman vay haline. kendisine ve düzene göre ''illegal insan'' kisvesine getirilip, hemen dışlanmak aşamasına sokuluyorsun. yufka yürekli insanları bile militanlaştıran sistem, onları kaybetmemek adına fikirsel ittifak kurmuş gibi davrandırıyor insanı ister istemez. işçi ve haklarını savunan insan olmak isterken, hayat seni öyle bir yola sürüklüyor ki ''evet bilmem ne fabrikasının yönetim kadrosu haklıdır'' diyebiliyorsun, zamanın acı bir şekilde aktığı anlarda.
istekler, arzular, hakların aranması ve özgürlüklerin peşinden koşmak ve de en önemlisi bu uğurda düşünmek; acılar çektiren insanlar haricinde bütün kitlelerin mutluluğunu istemekten başka bir şey değildir. ayrımcılığın olmadığı bir dünyanın varlığına kimsenin ses çıkaracağını sanmıyorum. o halde savaş çığırtkanlığı yapmaktansa iletişim kurmaya yeşil ışık yakmak gerekmektedir.
15 türk askerinin ölüşü ve bir o kadarda pkk militanının ölüşü militarizmin acı yüzüdür. demokratik platformlar kurulup milliyetçilik ilkelliği def edilmediği sürece savaş halinde olan ırklar ''kırmızı çizgilerini'' uygulamaya devam eder. ''kırmızı çizgi''cilik ise etkiye tepki prensibini doğurur. oysa, barışın başka bir yolu olmalıdır.
kapitalizmin kendi varlığını devam ettirebilmek adına uydurulan din ve ırk kavramları sadece kişinin kendi özgürlük kapsamı alanına girmelidir. başka dinleri ve ırkları inkar politikası maalesef acıları yaşatmaya devam edecektir. bu sürdürülen oyun kanlı bir oyundur ve karşılıklı insanlar ölüyor. karşılıklı iyi niyet insiyatifleri artık devreye sokulmalıdır. bu anlamda haksız hegemonya kuran, ''çek defter''lilere ses çıkarmak gerekiyor.
yaşamın şiddetle yaşanmayacağını anlayıp şiddeti yok etmeyi şiddetle değilde diyalogla aramak lazım. jakobenizm insan benliklerinden tasfiye edilmedikçe bir arpa boyu kadar yol alamaz insanoğlu. bu bağlamda jakobenizmin sol kanadını hiç dillendirmiyorum. olurda bir gün devrim olursa o zaman jakobenizm hala daha beynimizi kemirmeye devam ederse onlarada laflar hazırlarım. sorun değil!!!
'ceza'nın magazinciler hakkında ki görüşlerini yansıtan şarkı sözü.
ibnelerin hakim olduğu magazin içinde yer almak, cezanın bu veryansınını çürütüyor sanki. ama olsun iyi laf sokmuş.
ibnelerin hakim olduğu magazin içinde yer almak, cezanın bu veryansınını çürütüyor sanki. ama olsun iyi laf sokmuş.
ciwan haco şarkısıdır.
aynı zamanda umut altınçağ'ın da böyle bir parçası vardır. küçük bir kızımız bu parçada şiir okur. şiir güzeldir. duygusaldır.
h. hakkı erdoğan'ın yazdığı, özge can'ın okuduğu şiir şöyledir:
***
bilemem nasıl başlamalı
ne demeli
nasıl etmeli gulasor
dün gece yoldaydım
arka koltukta
kırk numarada, dimdik, uyuyamadım
akıp giden arabanın seyrine uyan
düşlerimi, anlatmak istiyorum sana
geleceğin düşü ne kadar güzel
ve ne kadar ince
düşlerim, kıpırdayan, daldan dala konan
bir serçenin, canlılığını, kıvraklığını
ve hareketlerindeki karmaşıklığı andırıyordu
ama bu düşler hayal değil
olacak ve olması gerekenin beynime yansımasıydı
bazen en barbar gericiliğin zulmün ve acının
özgürlük türkülerini dindiremediği
munzurun torosların doruklarındayım
ateşler yakılı
mavzerler çatılı
içimdeki ateşle doğanın o dondurucu soğuğu
birbirine karşı savaşıyor
nöbetteki yoldaşta
inceden inceye bir türkü tutturmuş
"de lori lori berxamin lori"
bir iç geçiriyorum derinden
nedendir bilmem
302 mersedesin artan hızına uyuyor düşlerim
bir baskındayım bazen
elimde dünya gericiliğine kan
kusturan halkların silahı
kendimi yivle set arasnda dönen
ve döne döne düşmanın ciğerini dağlayan
kızıl kurşunlarda hissediyorum
toroslardan geçiyoruz
ince memedi düşünüyorum
kel abdiyi
memedin gün batmadan
anafartaları aşan kanatlı atını
hatçeye olan aşkını sonra
sen geliyorsun aklıma
seni düşünüyorum gulasor
al yanağını, bal dudağını
zülüt saçını, o minicik yüreğini düşünüyorum
bildiğim tek kürtçe kelime geliyor aklıma
"ez buka kurmancim"
için için gülüyorum uyumuşum çok kısa bir süre
şimdi buradayım anandan aldım haberi
yakalamışlar seni içim buruk, yüreğim çok daha katı
üzülmedim diyemem, üzüldüm ama yanıp yıkılmadım
bilmem biliyormusun düşman zindanda yenilmez diye
düşünme hiç hatırla ibrahim'i, mehmet zeki'yi, orhan'ı
aynı zamanda umut altınçağ'ın da böyle bir parçası vardır. küçük bir kızımız bu parçada şiir okur. şiir güzeldir. duygusaldır.
h. hakkı erdoğan'ın yazdığı, özge can'ın okuduğu şiir şöyledir:
***
bilemem nasıl başlamalı
ne demeli
nasıl etmeli gulasor
dün gece yoldaydım
arka koltukta
kırk numarada, dimdik, uyuyamadım
akıp giden arabanın seyrine uyan
düşlerimi, anlatmak istiyorum sana
geleceğin düşü ne kadar güzel
ve ne kadar ince
düşlerim, kıpırdayan, daldan dala konan
bir serçenin, canlılığını, kıvraklığını
ve hareketlerindeki karmaşıklığı andırıyordu
ama bu düşler hayal değil
olacak ve olması gerekenin beynime yansımasıydı
bazen en barbar gericiliğin zulmün ve acının
özgürlük türkülerini dindiremediği
munzurun torosların doruklarındayım
ateşler yakılı
mavzerler çatılı
içimdeki ateşle doğanın o dondurucu soğuğu
birbirine karşı savaşıyor
nöbetteki yoldaşta
inceden inceye bir türkü tutturmuş
"de lori lori berxamin lori"
bir iç geçiriyorum derinden
nedendir bilmem
302 mersedesin artan hızına uyuyor düşlerim
bir baskındayım bazen
elimde dünya gericiliğine kan
kusturan halkların silahı
kendimi yivle set arasnda dönen
ve döne döne düşmanın ciğerini dağlayan
kızıl kurşunlarda hissediyorum
toroslardan geçiyoruz
ince memedi düşünüyorum
kel abdiyi
memedin gün batmadan
anafartaları aşan kanatlı atını
hatçeye olan aşkını sonra
sen geliyorsun aklıma
seni düşünüyorum gulasor
al yanağını, bal dudağını
zülüt saçını, o minicik yüreğini düşünüyorum
bildiğim tek kürtçe kelime geliyor aklıma
"ez buka kurmancim"
için için gülüyorum uyumuşum çok kısa bir süre
şimdi buradayım anandan aldım haberi
yakalamışlar seni içim buruk, yüreğim çok daha katı
üzülmedim diyemem, üzüldüm ama yanıp yıkılmadım
bilmem biliyormusun düşman zindanda yenilmez diye
düşünme hiç hatırla ibrahim'i, mehmet zeki'yi, orhan'ı
arka fonda da ismail yk çalarsa tadından yenmeyecek durum.
yazarken ve konuşurken gerekli gevezeliliği kapmış yazarların kendini inandırdığı önerme.
yazar ve konuşur, söylediklerim etkiler ümidi ile. çünkü boşukta kaybolmaz hiçbir söz. illa ki ulaşır ulaşması gereken adrese. yeter ki gittiği adreste ön yargılar surata vurulmasın.
yazar ve konuşur, söylediklerim etkiler ümidi ile. çünkü boşukta kaybolmaz hiçbir söz. illa ki ulaşır ulaşması gereken adrese. yeter ki gittiği adreste ön yargılar surata vurulmasın.
'ahmet kaya''nın bir parçasında 'fatih kısaparmak''a hitaben söylediği yakıştırma.
''ne sağcısın ne solcu
'oportunizm'e bulaşmış tipik bir ortayolcusun''
''ne sağcısın ne solcu
'oportunizm'e bulaşmış tipik bir ortayolcusun''
'feridun düzağaç' ve 'ezginin günlüğü' gibi isimlerin yorumladığı hoş bir parça.
ben kuşlardan da küçüktüm, bir gece vaktiydi
aşk tutttu elimden benim
geçtim düşler sokağından, bir gece vaktiydi
ceplerimde hacı yatmazlar
yağmur yağsa, uykum kaçsa
bir kuş konsa badi parmağıma
ağlardım bir başıma
sevdadandır, sevdadandır
sevdadandır dedi annem, aldırma
aldırma, gel yanıma
kaç mevsim aşk pazarında geçti yalanlarla
düş sattım aldanmışlara
aklım kaçıverdi yerinden bir gece vaktiydi
sevdiğim başka sevenim başka
yağmur yağsa, uykum kaçsa
bir kuş konsa badi parmağıma
ağlardım bir başıma
ben kuşlardan da küçüktüm, bir gece vaktiydi
aşk tutttu elimden benim
geçtim düşler sokağından, bir gece vaktiydi
ceplerimde hacı yatmazlar
yağmur yağsa, uykum kaçsa
bir kuş konsa badi parmağıma
ağlardım bir başıma
sevdadandır, sevdadandır
sevdadandır dedi annem, aldırma
aldırma, gel yanıma
kaç mevsim aşk pazarında geçti yalanlarla
düş sattım aldanmışlara
aklım kaçıverdi yerinden bir gece vaktiydi
sevdiğim başka sevenim başka
yağmur yağsa, uykum kaçsa
bir kuş konsa badi parmağıma
ağlardım bir başıma
insanlar arasındaki iletişimi sağlama yöntemi.
bir marka halinde ''demokrasi sakızlar''ı sürülse sakız sektörünün şaha kalkacağı kalkınmadır.
tatlı bir tadı olduğu için tercih edilen sakız olacağından şüphemiz yoktur.
tatlı bir tadı olduğu için tercih edilen sakız olacağından şüphemiz yoktur.
çağdaş topluma eğitim yoluyla ulaşmayı amaçlayan ve bu doğrultuda çalışmalar yapan dernektir.
çağdaşlaşma güzel, eğitimle olacak olmasıda amenna, ancak, bu tür derneklerin ne kadar aktif oldukları ve hangi kriterlere sahip insanları kolaçan eden bir modernleşme hareketi içinde olduğu tartışılır.
mesela; ayrımcılıkla yapılan eğitimin, bireye getireceklerinden ziyade götüreceklerinin olacağını hiçbir zaman unutmamak gerekir!
çağdaşlaşma güzel, eğitimle olacak olmasıda amenna, ancak, bu tür derneklerin ne kadar aktif oldukları ve hangi kriterlere sahip insanları kolaçan eden bir modernleşme hareketi içinde olduğu tartışılır.
mesela; ayrımcılıkla yapılan eğitimin, bireye getireceklerinden ziyade götüreceklerinin olacağını hiçbir zaman unutmamak gerekir!
bir şeyin enini birinci boyut olarak alırsak ekleyeceğimiz ikinci boyut yani boy ona diktir; aynı şekilde ekleyeceğimiz üçüncü boyut yani yükseklik bu iki boyuta diktir. bu üç boyutlu uzaya eklenecek dördüncü bir boyutta bu üç boyuta yani uzaya dik olmalıdır elbette, yani tahminen, teoride.
'jackie brown' filminin akıllara kazınan repliği.
"3 minutes later" diye devam eder.
"3 minutes later" diye devam eder.
antidepresan.
mianserin hidroklorür
titanyum dioksit
alındıktan bir kaç saat sonra insanı sarhoş gibi yapan. okuduğunuz ya da izlediğiniz şeyden bir şey anlamamanızı sağlayan antidepresan. üzerine bir şişe de bira içerseniz rahatlıkla uykuya dalarsınız.
mianserin hidroklorür
titanyum dioksit
alındıktan bir kaç saat sonra insanı sarhoş gibi yapan. okuduğunuz ya da izlediğiniz şeyden bir şey anlamamanızı sağlayan antidepresan. üzerine bir şişe de bira içerseniz rahatlıkla uykuya dalarsınız.
alakaya maydonoz bir tiptir. muhabbetin içine limon sıkan kişidir. güvenlik olayına eyvallah ama neden takım elbiseli denyo bir tip tercih edilmiştir? gayet kaslı, üçgen vücutlu ve t-shirt giyen gelişkin abilerimiz neden tercih edilmemiştir? bu adam bir olay anında ne yapacaktır? çekip tabancasını adam mı vuracaktır? şayet kendileri genellikle hiç de iri yarı olmazlar ve hatta kolayca yere serilebilecek derece zayıftırlar. suratlarında kurtlar vadisi bakışları ile iş yapmaya çalışırlar ama gerçek bir olay anında o bakışlar asla yeterli olmaz.